‘2024 Küresel Riskler Raporu’na göre küresel risklerle başa çıkabilmek için; “Yeni yaklaşımlar ve çözümler eliştirilmeli”
2024 Küresel Riskler Raporu’nun sonuçları, Marsh Türkiye ve Zurich Sigorta Grubu Türkiye stratejik ortaklığında ve TÜSİAD’ın destekleriyle düzenlenen konferansla açıklandı. Rapor acil harekete geçilmesi gereken küresel sorunlara ilişkin işbirliğinin giderek azalabileceği ve risklerle başa çıkabilmek için yeni yaklaşımlar ve çözümler geliştirilmesi gerekliliğini vurguluyor.
2024 Küresel Riskler Raporu’nun sonuçları; Marsh Türkiye ve Zurich Sigorta Grubu Türkiye stratejik ortaklığında ve TÜSİAD’ın destekleriyle İstanbul’da düzenlenen toplantıda değerlendirildi. Açılış konuşmalarını Marsh Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Bayazıt ve Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız’ın yaptığı konferansta, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, konuşmasında Türk iş dünyasındaki riskleri değerlendirdi.
Yaklaşık 20 yıldır risk algı anketi verilerinden yararlanarak hazırlanan Küresel Riskler Raporu, bu yıl, insani gelişmelerdeki ilerlemenin yavaş yavaş azaldığı, devletleri ve bireyleri yeni ve yeniden ortaya çıkan risklere karşı savunmasız bırakan küresel risk ortamı konusunda uyarıda bulunuyor. Küresel riskler; küresel güç dinamikleri, iklim, teknoloji ve demografik yapıdaki sistemik değişimler karşısında, dünyanın uyum kapasitesini sınırlarına kadar zorluyor. Rapor acil harekete geçilmesi gereken küresel sorunlara ilişkin işbirliğinin giderek azalabileceği ve risklerle başa çıkabilmek için yeni yaklaşımlar ve çözümler geliştirilmesi gerekliliğini savunuyor. Dünya genelinde uzmanların 3’te 2’si, orta ve büyük güçlerin yeni kurallar ve normlar için yarıştığı ve bu normları belirlediği (aynı zamanda uyguladığı) çok kutuplu veya parçalı bir düzenin önümüzdeki on yılda şekilleneceğini öngörüyor.
“Türk iş dünyasının farkındalığı ve atacağı adımlar oldukça kıymetli”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Rapor’da yer alan anket sonuçlarına göre; 2 yıllık vadede katılımcıların sadece %16’sının küresel görünümün stabil veya sakin olacağını düşünürken, 10 yıllık vade için bu oranın %9’a gerilediğini belirterek, 10 yıllık vadede küresel görünümün türbülanslı veya daha kötü olmasını bekleyenlerin oranınınsa %63 olduğunu söyledi: “Bu durum risk çeşitlerinden bağımsız, zorlu bir süreç yaşayacağımıza işaret ediyor. Sadece küresel ekonominin bugün içinden geçtiği süreç dahi, kendi içinde önemli belirsizlikler barındırıyor.”
Avrupa’da savaş kaynaklı yaşanan ama tüm ekonomiye sirayet eden durgunluk döneminin ihracat açısından risk oluşturduğunu, Çin’den uzun bir süre pay kapmayı konuşan iş dünyamızın, yeniden o payı Çin’e kaptırdığını kaydeden Turan, “Bizlerse içeride enflasyon ve kurla mücadele ederken hem global fırsatları kaçırıyoruz, hem de bu global riskleri yeterince öngöremeden ve değerlendiremeden uzun vadeli bir strateji oluşturamıyoruz” dedi.
Turan, bu risklerin bir kısmının da jeopolitik kaynaklı olduğunu, son 20 yıldır, küreselleşmenin ekonomik ve siyasal anlamda beklentileri yerine getiremediğini, sistemden hoşnutsuzlukların ve buna paralel tepkilerin ortaya çıktığı bir dönemde olduğumuzu vurguladı: “Küresel liberal düzen olarak adlandırılan sistemin ana öğelerinden olan demokrasi, popülizmle; serbest ticaret ve ekonomik işbirliği, öngörülebilirliğin gerilemesi ve korumacılıkla; uluslararası ittifaklar ve barış ise jeopolitik gerilimlerle, çatışmalarla sarsılıyor. Siyaseten daha parçalı, ideolojik olarak daha dağınık ve toplumsal anlamda genç kuşakların önceki kuşaklara göre geleceklerinden daha az umutlu olduğu bir dönemdeyiz.”
2010’larda dünyada yükselişi belirginleşen aşırı sağın geçici bir olgu değil, bir türlü çözülemeyen yapısal sorunların bileşik bir ürünü olduğunu ifade eden Turan, aşırı sağın etki alanını genişlettiğini ve siyaset yelpazesinde merkeze daha yakın akımlara da hiza verdiğini, bu durumun demokrasilerin geleceği açısından önümüzde oldukça riskli bir dönem olacağına işaret ettiğini söyledi.
Turan, Rapor’da bundan sonraki dönemde karşımıza 3 temel konuda risklerin çıktığını bildirdi: “İklim değişikliği, ani hava olayları gibi çevresel riskler. Göç, toplumsal kutuplaşma gibi sosyal riskler. Ve çok önemli olan bir dezenformasyon çağı riski. Rapor’da ‘aşırı hava olayları’, ‘Dünya sistemlerinde kritik değişiklikler’, ‘biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü’, ‘doğal kaynaklarda kıtlık,’ 10 yıllık vadede en şiddetli çevresel 4 risk olarak öne çıkıyor. İklim krizi çoktan beri kendisini göstermeye başladı. Ülkemiz de hem iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden birinde yer alıyor, hem de genel kanının aksine doğal kaynakları oldukça sınırlı. Su stresi altında bir ülke olarak su kıtlığı ile karşılaşmaya giderek yakınlaşıyoruz. Ülke genelinde kurak alanlar genişliyor. Ekolojik sistemleri sağladıkları tüm faydalarla beraber, bütüncül değerlendirerek korumamız ve onarmamız gerekiyor. Kaynak ve enerji verimliliğini, düşük sera gazı salımını sağlayacak teknolojik dönüşüm ve inovasyonu ve sorumlu politikaları içeren bu dönüşüm sürecini tüm paydaşların etkin işbirliğiyle ele almalıyız. Yakın bir zamanda yayımlanan Ulusal İklim Değişikliği Azaltım ve Uyum Stratejileri ve Eylem Planları ile önümüzdeki dönemde yürürlüğe girecek olan İklim Kanunu önemli fırsatlar.”
Turan; şunları ifade etti: “İçinden geçmekte olduğumuz dönemin çoklu krizler çağı olduğunu hep vurguluyoruz. Dünyada artan eşitsizlikler, bozulan ekonomik koşullar, insan hakları ihlalleri, çatışmalar ya da iklim değişikliği kaynaklı doğal afetlerin yol açtığı gönülsüz-istemsiz göçler, mülteci akınları ve tırmanan kültürler arası çatışma, bu sorunlar yumağının önemli parçaları. Bu sorunlar yoğun bir küresel istikrarsızlık ve belirsizlik riski yaratıyor. Rapor’a göre; önümüzdeki 2 ila 10 yılda ilk 10’daki küresel risk arasında toplumsal kutuplaşma, ekonomik fırsatların eksikliği ve gönülsüz göç konuları toplumsal açıdan ön planda. Beyin göçünü tersine çevirmek istiyorsak, ekonomik alanda yapılacak reformların yanında tüm özgürlük alanlarında, hukukun üstünlüğünde, dil, din, ırk, cinsiyet, köken ayrımı olmadan tüm eşitsizliklerle mücadelede, çevre ve iklim krizine duyarlılıkta başta olmak üzere pek çok önemli konuda taviz vermeksizin ilerleme kaydetmeye ihtiyacımız var. Gençlerimizin kendi potansiyellerini özgürce gerçekleştirebilecekleri bir iklimi de bu ülkede yaratmak zorundayız. Yapay zekanın yaygın şekilde benimsenmesinin 10 yıl içinde küresel GSYH’yi %7 (neredeyse 7 trilyon dolar) artırabileceği öngörülüyor. Bu oran üretkenliğin %1.5 puan artırılması anlamına geliyor. Giderek veriye dayanan ekonomi yapısında, yapay zekâ kullanımının olanaklarını ve risklerini de eş zamanlı düşünmemiz gerekiyor. En önemli ticaret ve yatırım ortağımız Avrupa 2030’a kadar dijital kapasitesini, insan kaynağını ve altyapısını önemli ölçüde geliştirmeyi hedefliyor. AB Dayanıklılık Yasası başta olmak üzere, pek çok yeni düzenlemeye erken uyumun sağlanması şirketlerimiz için rekabet avantajı yaratacaktır. Raporda öne çıkan konu başlıkların tümünün bir ekonomik sonucu veya bağı olduğu aşikâr. Bu sebeple, çözümleri her ne kadar uluslararası işbirliği gerektiren konular bile olsa Türk iş dünyası olarak bizlerin farkındalığı ve atacağı adımlar oldukça kıymetli.”
“Çevresel riskler, riskler tablosunu domine etmeyi sürdürüyor”
Marsh Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Bayazıt, Rapor’da, kısa vadede dünya için çoğunlukla olumsuz bir görünümün ön plana çıktığına ve bu durumun uzun vadede daha da kötüleşmesinin beklendiğine dikkat çekti: “Rapor acil harekete geçilmesi gereken konularda işbirliğinin giderek azalabileceği ve risklerle başa çıkabilmek için yeni yaklaşımlar ve çözümler geliştirilmesi gerekliliğini savunuyor. Katılımcılarının %54’ü kısa vadede ‘istikrarsızlık’ ve ‘orta düzeyde felaket riski’ öngörüyor. Ölçek 10 yıla genişletildiğinde ise katılımcıların kötümserliği artıyor ve 2034’e gelindiğinde, katılımcıların %63’ü ‘fırtınalı veya sarsıntılı’ bir dünya düzeni öngörüyor. Küresel Riskler Raporu’nun diğer temel çıktılarına baktığımızda ise yanlış bilgi ve dezenformasyon, bu yılki raporda birinci sıraya yükselirken çevresel riskler bu yıl da her üç zaman diliminde riskler tablosunu domine etmeye devam ediyor.”
“Önümüzdeki dönemde çevresel ve teknolojik riskler ön planda”
Önümüzdeki dönemde çevresel ve teknolojik risklerin ön planda olacağına işaret eden Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız, şunları ifade etti: “İnsanlığın çevreye verdiği zarar artık geri dönülemez bir noktada. İklim değişikliğini gıda ve su enflasyonu, soluduğumuz kirli hava ve doğal afet olayları ile yaşıyoruz. Biyoçeşitlilik kaybı, çok konuşulmayan fakat bir o kadar da önemli bir konu. İnsanlık dünyadaki canlı türlerinin sadece %0.01’ini temsil ederken hayvan türlerinin %83’ünü, bitki türlerinin %50’sini, böcek türlerinin %40’ını şimdiden yok etmiş durumda.”
Ayrıca, teknolojik riskler odağında ChatGPT için ‘yapay zekanın demokratikleşmesi’ diyen Yıldız, “Dünyadaki seçim takvimiyle kesişince, yapay zekanın bu seçimleri nasıl manipüle edeceği çok tartışılıyor. Fakat yapay zekanın risklerinin yanında fırsatları daha fazla. Tıp ve sentetik biyoloji alanında büyük ilerleme kaydedeceğimiz, insanlığın hemen hemen tüm hastalıklarına çare bulabileceğimiz bir teknolojiden bahsediyoruz” açıklamasını yaptı.