Floteks A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı: Celal Beysel
“Temel Bilimlerden İnovasyona ve Kurumsallaşmaya” AB Destekleri ve Türkiye…
Girişimci ruhu olmadan sadece ilim yaparak ülkenin gelişebileceğine inanmak ne kadar yanlışsa bilim ve teknolojiye yeterince başvurmadan inovasyon çabası içine girmek, dünya ile rekabet edebilecek seviyede girişimci olmaya çalışmak da o kadar aciz çabalardır.
Gelişmenin sırları ülkede üretilen katmadeğerin yüksekliğinde yatıyor. Katmadeğerli ürün yapıp satabilmek ise Ar-Ge ve inovasyondan geçer. Ar-Ge; bilginin artırılması ve bunun yeni süreç sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için yapılan yaratıcı çalışmalardır. Bu çalışmalar 3 aşamada yapılır.
Birinci Aşama/Temel Araştırma: Görünürde herhangi bir özel uygulaması ya da kullanımı bulunmayan, deneysel ve teorik çalışmadır.
İkinci Aşama/Uygulamalı Araştırma: Belirli bir pratik amaca veya hedefe yönelik yeni bilgi edinme amaçlı özgün çalışmadır.
Yani Ar-Ge’nin ilk 2 şekli, temelde para kazanma amaçlı olmaktan ziyade, yenilik peşinde koşmaktır. Bu nedenle de Ar-Ge’yi bu iki tanımdan ibaret görürsek bu çabanın sadece üniversitelerin işi olduğu şeklindeki önyargının çok da yanlış olmadığını görüyoruz.
Üçüncü Aşama/Deneysel Geliştirme: Bu da elde edilen bilgiden yararlanarak yeni malzemeler, yeni ürünler ya da cihazlar üretme çalışmasıdır. Bu nedenle Ar-Ge’nin üçüncü aşaması sanayiye yaklaşır, üniversite-sanayi işbirliği gerekir.
‘Deneyimsel Geliştirme’de katmadeğer yaratılabilmesi için yeterli değildir. Geliştirilen ürünün ticarileştirilebilmesi yani ‘İnovasyon’; üretici firmanın kurumsallaşabilip daha ucuz, süratli, kaliteli, güvenilir üretim yapabilmesi, dünya çapında satabilmesi, sağlam ve güçlü finans gücünün ürünün ve firmanın arkasında olması da önemlidir.
Tüm bunların birbirinden bağımsız olmayan bir strateji çerçevesinde yürütülmesi ise devlet vizyonu olmalıdır.
AB’de Ar-Ge ve İnovasyon Destekleri
Avrupa Birliği, ekonomik gelişmenin Ar-Ge ve inovasyondan geçtiğinden hareketle eğitim ve sanayiyi desteklemektedir. 1964 yılından beri yapılan 7 adet “Çerçeve Programı” ile özellikle AB’nin gelişmemiş yörelerinde ‘Ar-Ge ve İnovasyon’ kapasitesini artırmak için milyarlarca euro destek verilmiştir. AB’nin Ar-Ge ve inovasyon destekleri çeşitli kıstaslara dayanır. Geçtiğimiz dönemlerde destekler daha çok masa başında kararlaştırılmış destek başlıkları çerçevesinde veriliyordu. Hibe desteklerin büyük kısmını üniversiteler ve bilimsel araştırma kurumları alıyordu. İkinci sırada büyük sanayi vardı, son sırada KOBİ’ler destekleniyordu.
Görüş değişikliği ve Horizon 2020
Zamanla bu yöntemin verimsizliği görüldü ve ‘Horizon 2020’ diye adlandırılmış ve 2014 sonunda başlatılmış olan yeni destek döneminde üniversitelere verilen temel araştırma destekleri ile girişimciye verilen inovasyon destekleri dengelendi. Ticarileştirmeye yakın ürün ve sistem geliştirmelerine daha fazla destek ayrıldı. Aynı şekilde yeni sistemde KOBİ’lerin daha fazla pay almaları için önlemler alındı. Üniversiteden bilimsel destek almak isteyen KOBİ’lerin üniversitelerle çalışmalarını kolaylaştırıp hızlandıracak önlemler alındı. Yeni sistemde desteği KOBİ alıyor, birlikte çalışmak istediği üniversite ya da bilim kuruluşunu kendi seçiyor, aldığı bilimsel hizmet karşılığında üniversite ya da bilim kuruluşu ile yaptığı anlaşma çerçevesinde hizmet karşılığı o kuruma aktarıyor. Para musluklarının önemli bölümü, girişimcinin elinde… Tabii aktarılan fonların doğru harcandığını denetleyen bürokratik çark son derece etkin, tarafsız şekilde çalışmasını sürdürüyor.
Üniversiteler desteksiz mi kalacak?
Tabii, son tahlilde bu durumun üniversitelerin gelirlerinin azalacağı anlamına gelmeyeceği iyi görülmelidir: ‘Temel Bilimler’ olmadan Ar-Ge yapılamayacağına göre KOBİ, desteği alabilmek için yazdığı projede üniversite ile işbirliği yapma mecburiyetindedir ve dolayısıyla kendi aldığı desteğin bir kısmını üniversiteye hizmet bedeli olarak geri verecektir. Böylece üniversite-sanayi işbirliği de bir zorlama ile değil kendiliğinden oluşan tabii mecrada yürüyecektir. Tek fark, yatırım ve araştırma istikametinde kararın ve paranın yönetiminin ağırlıklı olarak sanayiye ve KOBİ’lere verilmiş olmasındadır. Böylece piyasaya uygun, katmadeğeri olan, satılabilir ürünler için yapılacak her Ar-Ge aşaması ve inovasyon da artmış olacaktır.
Türkiye’de AB’nin Ar-Ge ve
Ülkemiz, yapılan anlaşmalar çerçevesinde çeşitli ‘üyelik öncesi’ AB desteklerinden yararlanabilmektedir. Ar-Ge ve inovasyon desteklerinden bir AB ülkesi ile aynı şartlarda yararlanabilme hakkımız vardır. Ancak almaya hakkımız olan miktarı alabildiğimiz miktar ile karşılaştırdığımızda görüntünün iç açıcı olmadığı aşikardır.
İstatistiklere göre tüm Avrupa’da hazırlanan AB Projeleri’nin yüzde 5’i başarılı olup destek alabilmektedirler. Türkiye başarı yüzdesi açısından AB ortalamasının altında değildir. Ancak sorun, Türkiye’den müracaat eden firma adedinin düşük olmasındadır. Dolayısı ile toplamda aldığımız destek çok düşük seviyededir.
AB kurallarına uyum çerçevesinde son yıllarda Hükümet’in açıkladığı yeni Ar-Ge desteklerinde, üniversite-sanayi işbirliğini kolaylaştırıcı, döner sermayenin sanayici ile bilim adamı arasındaki anlaşmanın aslan payını almasını engelleyen adımlar, TÜBİTAK’ın çabaları, (biraz gecikmiş de olsa) bu konuda da atılmış cesaretlendirici, teşvik edici önemli adımlardır.
Ar-Ge yasalarımız
Son 10 yıldır uygulanan Ar-Ge yasamız, 250 kişilik tam zamanlı Ar-Ge çalışanı olan firmalara önemli kaynaklar aktarmaktadır. 250 tam zamanlı insan çalıştırmak sadece çok büyük firmaların finanse edebileceği bir durumdur. Bu, eldeki unun helvaya dönüştürülebilmesi için büyük firmalara imkan tanındığını göstermektedir. Bu destek ile gelişmiş ülkelerde ve tabi ki Avrupa Birliği’nde her geçen gün daha fazla desteklenen KOBİ’leri tamamen dışlamıştı.
Son yıllarda Ar-Ge merkezleri için gerekli olan kişi adedi 30’a çekildiyse de bunun da yetersiz kaldığı görülmüştür. Zira bir KOBİ’nin 30 adet tam zamanlı Ar-Ge çalışanı olması da çok zordur. Basit bir hesap bunun KOBİ’nin personel giderlerini dayanılmaz seviyelere ulaştıracağını gösterir. Dolayısı ile bu iyileştirmeye rağmen kaynaklar hala sadece büyük firmalara akmaya devam etmiştir.
Bugünlerde tasarım ve ileri teknolojilerde Ar-Ge merkezi olabilme kriterinin 15 tam zamanlı çalışanı olan firma seviyesine çekilmesi, ümit verici bir yaklaşımdır ve AB’nin yaklaşımlarına uyumludur. Yine de KOBİ’ler açısından atılacak çok adım olduğu söylenebilir.
Özetle; Tarihteki örnekler de gösteriyor ki Ar-Ge’nin temel bilimler aşamasında edinilen başarıları, ülkenin ve insanların ekonomik gelişimi ve refahı için yeterli değil. Katmadeğer yaratılabilmesi için sadece ‘Temel Bilimsel’ araştırma yeterli olsaydı, ‘Doğu Bloğu’ çökmezdi. Ya da 19. yy’da bilim adamları ve Ar-Ge projelerinden geçilmeyen Fransa, bugün ABD’nin, Almanya’nın ve İngiltere’nin arkasında nal toplamazdı. Edison’un ismini bilen sokaktaki adam, Maxwell’i de bilirdi.
Tabii ki katmadeğerli üretim, ekonomik gelişme ve inovasyon için bilim gereksizdir sonucuna da varılmamalı. Girişimci ruhu olmadan sadece ilim yaparak ülkenin gelişebileceğine inanmak ne kadar yanlışsa bilim ve teknolojiye yeterince başvurmadan inovasyon çabası içine girmek, dünya ile rekabet edebilecek seviyede girişimci olmaya çalışmak da o kadar aciz çabalardır.
Ülkemizde birçok aydın ve STK bu konuyu kendi pencerelerinden irdelemekte ve fikir geliştirmektedirler. Ancak bu fikirlerin şimdiye kadar aynı potada eritilip toplumsal bir uzlaşma çerçevesinde, politik mülahazalardan arındırılmış şekilde, bu konuda çalışan insanların çalışmalarına konsantre olarak, sadece insana, onun kendi konusundaki tecrübe, bilgi ve becerisine değer vererek uygulamaya geçilmediği, geçilemediği, açıktır.