Prof.Dr. Taner Berksoy, seçim sonrası için uyarıyor: Ekonomi daha belirsiz olabilir
Ekonomi, içeride seçim süreci, dışarıda ise ekonominin lokomotif ülkelerindeki negatif gelişmeler nedeniyle ‘Belirsizlik’ kulvarında. Berksoy, seçim sonucunu 3 senaryo ile açıklayarak üç senaryonun ortak noktasını ‘Riskleri bol denklem’ şeklinde tanımlıyor.
Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Taner Berksoy ile seçimler öncesi biraraya geldik. Amacımız ekonomiyi konuşmaktı ancak Türkiye gibi ekonomi ile siyasetin ilintili olduğu ekonomilerde sadece ekonomiyi konuşmak mümkün olmadı. Dolayısıyla Berksoy, seçim sonucunu 3 senaryo ile açıklarken bu senaryoya göre de olası ekonomik riskleri aktardı. Her biri kendi içinde farklı sıkıntıları barındıran senaryoları okuyucularımızın bilgisine sunuyoruz.
Taner Berksoy, ilk olasılık olarak; Ak Parti’nin eskisi gibi büyük çoğunlukla iktidara gelmesini sunuyor. Bu senaryonun sıkıntılarını ise şöyle dillendiriyor: “Ak Parti’nin Anayasa’yı değiştirecek ve Başkanlık Sistemi’ni devreye alacağı ilk senaryo aynı zamanda bir rejim değişikliği anlamına da gelir. Bu değişikliğe hem Ak Parti içinde hem de toplumun yüzde 60’a yakınının karşı olduğu tahmin ediliyor. Başkanlık sistemi ilk aşamada olmasa dahi hem seçilmiş Cumhurbaşkanı hem seçilmiş Başbakanlık Türkiye için çift başlılık olma ihtimalini güçlendiriyor. İçerideki olası çekişmelerin görüleceği bu durum ekonomi için belirsizlik üretir. Ayrıca Ak Parti dışındaki tüm kesimler Başkanlık Sistemi’ne direnç gösteriyor.
Başkanlık
Başkanlık Sistemi sadece başarı getirecek anlamına gelmiyor. Latin Amerika’ya bakın sayısız başarısız örnekleri var. Dünya ekonomisinin karar vericileri bu Başkanlık Sistemi’ni bilirler. Baktıkça ne tür bir başkanlık sistemi istendiğini ve ne amaçla bu sistemin istendiğini biliyorlar. Türkiye ile ilgili yabancı yayınlarda bu tür bir eleştirel tavır var. Dolayısıyla mutlak risk algısı oluşur. Bu bir dönem Türkiye’nin yalnızlaşmasına kadar da gidebilir. Biz rahat ferah bir ülke olsak olabilir ama 4 yıldır büyüyemeyen bir ülkeyiz. Ayrıca orta gelir tuzağı ifadesiyle bir gelir düzeyine takılıp kalmışız. Dolayısıyla uzun vadeli bir tahribat yapabilir. Sermaye kaçışı olabilir, TL’den kaçış olabilir. Faiz ve kur yükselebilir. Ben uzun zamandır hem dışarıdaki hem de içerideki gelişmeler bağlamında şunu vurguluyorum; bu tür gerilimler, gerginlik noktaları ekonomide belirsizlik üretir. Aktörler önlerini göremez ve ileriyi okuyamazlar dolayısıyla bunun ilk vurduğu yer yatırım kararlarıdır. Ondan sonra da ısrarlı belirsizlik olursa risk algısını besler. Yatırım harcamalarını geriletir daha da önemlisi büyük tüketim harcamalarını olumsuz etkiler. Buna kriz denemeyebilir çünkü biz iktisatçıların kriz tanımını kullanması için büyümenin negatif olması gerekir. Kriz olarak değil ama bizim gibi tasarruf yetersizliği olan, yatırım finansmanında dış kaynağa ihtiyaç duyan ekonomiler için içerideki belirsizlikte bu kaynakları da belirsizleşir. Türkiye riskinden kaçmaya başlarlar, TL cinsinden varlıklarından kaçmaya başlarlar. Bu da kısa vadede döviz kuru ve enflasyon üzerinde, uzun vadede ise büyümeye olumsuz etki yapar.”
Türkiye şu an duran
Berksoy’a göre ikinci ve en muhtemel senaryo ise ‘Ak Parti’nin yine lider parti olarak seçimden çıkması ancak oy oranında düşük olmasından kaynaklı olarak -kendi deyimiyle- iktidar marjının daralmış olması.’ Berksoy, ikinci senaryonun ilk senaryodan daha fazla riskleri barındırdığının altını şu bilgileri vererek açıklıyor: “İlk zaman 1 yılı uyumlu geçeriz. Ancak geçmiş dönemlerde de güçlü bir Cumhurbaşkanı aşağıda görece daha zayıf bir Başbakanın sıkıntılarını Turgut Özal döneminden hatırlayabiliriz. Bu belki Ak Parti açısından ehveni şer’di. Ama sakin, uzlaşma halinde ve yönetebilir bir pratik halinde yürütülebilmesi bana biraz zor geliyor. Kendi içlerinde bu tür durumlarda işleri yürütebiliyor ama Ak Parti’nin ilk dönemdeki gibi gelişim olmaz. Türkiye şu anda duran bir ülke. Ama o durmayı çok tolere edemeyecek haldeyiz. İşsizlik artıyor. Enflasyon baskısı var. Bu ikinci senaryo daha ciddi riskleri barındırıyor. En azından ihtiyati olarak TL’ye karşı tavır gelişir. ‘Durun riskleri görelim’ tavrı olur. Böyle bir çekişme olunca bu karar almayı engelleyince ekonomide karar alınamadığı zaman neler olduğunu biliyoruz. İstikrarsızlık üretmeye aday bir senaryo olur. Eğer muhalefet partileri etkili olursa bu bizi erken seçime kadar götürür. Şimdi anketlere bakınca en olası seçim sonucu bu gibi görünüyor.”
Koalisyonlar
3. senaryoda ise kimsenin yetkinliği sağlayacağı bir oy oranının yakalanamaması. Berksoy, son dönemdeki tecrübeye, düşünce sistematiğindeki farklılığına bakınca olasılığın ciddi bir risk anlamına geldiğini belirtiyor. Devamında ise şunları açıklıyor: “Belirsizliği koyu hale getirir ve ekonomide riskler üretir. Ama koalisyonlar kötüdür kavramı da doğru değildir. Bizdeki deneylerde karar parçalanması yaşandığı için sıkıntı ve çatışma, belirsizlik olmuştur. Çok istenebilir değildir ama ben şöyle düşünüyorum: ekonomi bakımından riskler barındırsa dahi bu tür koalisyon oluşumu Türkiye’nin demokrasi kulvarında gelişmeyi siyaset kulvarında ise normalleşmeyi sağlar. Çünkü yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle tam anlamıyla siyaset zıvanadan çıktı. Güç dengeleri ve siyasi terbiye bozuldu. Türkiye’nin demokrasiyi kaybetme riski ise Güney ve Güneydoğu eksenine kayması anlamına gelir. Orası ise kıyamet, belirsizlerin tavan yaptığı noktadır.”
Güçlü büyüme
Berksoy, her üç senaryoda da güçlü büyümenin olmayacağının altını çiziyor. İhracat açısından ise Rusya’nın hızlı toparlanacağını öngören Berksoy, tam anlamıyla terör alanı olan Irak’ın ciddi bir potansiyeli barındırdığını aktarıyor. Avrupa’nın kıpırdadığını ve 2015 büyümesinin yüzde 1’de olacağını anlatan Berksoy, büyümenin yüzde 2’ye çıkabileceğini anlatıyor. Bunun da Türkiye’ye katkı sağlayacağını düşünüyor. 2015 için çok ümitli olmadığının altını çizen Berksoy, “İlk yarıda gri bir dönem yaşadık. İkinci yarıdan ise çok umutlu değilim. Belki 2016 daha iyi olur. İkinci senaryodaki gerginliğin boyutuna bağlı olarak Ak Parti içinde bir parçalanma olursa o bizi erken seçime götürür” diyor.
Dünya ekkonomisi
Türkiye ekonomisi için belirsizlik sadece seçim ve seçim sonucuna göre dillendirilmiyor. Zira Berksoy, bu dönem yurtdışının kıyamet gibi belirsizlikle dolu olduğunu düşünüyor. Dünya ekonomisinin Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Çin olmak üzere üç motoru olduğunun altını çizen Berksoy, 2008’den çıkışından bu yana üç motorun da teklediğini hatırlatıyor. Dolayısıyla dünya ekonomisi ve ulusal ekonomilerde büyüyememe sorunu olduğunu kaydeden Berksoy, “Avrupa hiç çalışmıyor. Çin artık yavaşlıyor. Ekonomiyi soğutma için yaklaşık 2020’ye kadar soğutacak. Sadece üçüncü motor ABD işliyor. ABD yüzde 2, 2.5 büyümeyi sağlarsa diğerlerini de sürükler gibi ama orada da belirsizlik yüksek” diyor.
Türkiye Hizmet
Türkiye ekonomisine dönüş yaparak ülkeyi madde bağımlısı gibi sıcak para bağımlısı olarak tanımlayan Berksoy, ‘ekonomiyi yönetiyorum’ diyen kişinin bunu görmesi ve önlem alması gerektiğini düşünüyor. Sıcak para ile işi yürütmenin kolay olduğunu; cari açığın finanse edildiğini, büyüdüğünü, istihdam sağlandığını aktaran Berksoy, büyüme finansmanını bu tür para ile inşa etmenin çok riskli olduğunu açıklıyor. Sıcak para gelince paranın aşırı değerlendiğini ve ticareti bozduğunu aktaran Berksoy, Türkiye’de buradan bir çıkış sağlanamadığını paylaşıyor. Seçim vaatlerinde üretimin ağırlık kazanacağı izleminin yaratıldığını hatırlattığımız Berksoy, şu yanıtı veriyor: “İki şeyi konuşmak lazım. Benim kurguladığım siyasi ortamda üretim olmaz. Risk algısı var. Biz hizmetlerde büyüyeceğiz. Doğaya bağlı olarak belki bir miktar tarım ağırlık kazanacak. Dışarıdan gelen taleple yüzde 2, veya yüzde 3 gibi büyüme ile götüreceğiz. Uzun dönemli büyüme için ise program şart. Bir çok gereklilikle beraber güçlü bir siyasi irade olmasıdır. Dile getirdiğimiz seçim sonuçları da bu tür bir iradeyi hakim kılmıyor. O zaman önümüzdeki dönemde bir miktar zafiyet göstereceğiz. Çalkalanacağız. Yüzde 2 veya yüzde 3 büyüme olacak. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde fiyat istikrarı bir yana büyüyememe ile sıkıntı yaşanacak.”
Olası iktidara yol haritası
Seçim sonucunda hangi iktidar gelirse gelsin ekonominin rayına oturması için neler yapılması gerektiğini yılların ekonomisti Taner Berksoy’a soruyoruz. Berksoy, olması gerekenleri şu şekilde ifade ediyor: “Bugünden bakarsak Türkiye’nin temel dengelerinde büyük problem yok. Kısa dönemi kolay onarılacak gibi. Ama temel tercihleri yapmak lazım. Örneğin dışarıdan gelen kısa vadeli finansmana karşı ne yapılması gerektiğine ilişkin siyasi karar olması gerekir. Ve o kararın uygulanıyor olması gerekiyor. İkincisi istatistiklere bakın son 2-3 yıldır özel sektör yatırım harcamaları artmıyor. Zamanla özel tüketim harcamalarında çok büyük kasılmalar ortaya çıkıyor o da güven kaybından oluyor. Bunları çok hızlı onarmak lazım. Tüketici tarafın güven kaybını onarmak kolaydır. Ama yatırım perspektifi vermek lazım. Onun için siyasi kararlığı yatırım yapacak aktörlerin görmesi önemli. Ayrıca sıkıştığı noktada katkı sağlanmalı. Mutlaka orta ve uzun vadeli plana ihtiyaç var. Çok ayrıntılı uzun vadeli programın algılanması zor oluyor. Ben olsam mevcut teşvik sistemini değiştiriyorum. İl bazından teşvikten ürün bazında teşvike geçiyorum derim. Her ürün değil katmadeğeri yüksek üretimi, inovasyonu teşvik ediyorum derim. Şöyle bir takvim uygulayacağım. Bu dahi bir perspektif verir.”