banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

banner626

Prof.Dr. Seyfettin Gürsel: “Dibi gördük ama çıkış için iyimser değilim”

Ekonomist Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, “Bu, kriz veya daralma adını ne koyarsanız koyun daha önce tecrübe ettiğimiz 2009 ve 2001 krizlerine göre şiddeti daha azdı. Daralma daha düşük düzeyde kaldı. Ama o krizlerden farklı olarak bu sefer çıkış ve yeniden yüksek büyümeye dönüş pek ihtimal içinde görülmüyor.  Ben, 2020 için yüzde 3 büyümeyi başarılı bulurum” diyor.

EKONOMİST 01.10.2019, 07:49 25.10.2019, 09:15
14742
Prof.Dr. Seyfettin Gürsel: “Dibi gördük ama çıkış için iyimser değilim”
banner637

“Türkiye ekonomisinde daralma durdu. Dip noktasını gördük. Geçmiş krizlere kıyasla daralma daha düşük  düzeyde kaldı ama o krizlerden farklı olarak bu krizden çıkış ve yeniden yüksek büyümeye dönüşü pek ihtimal içinde görmüyorum. 2020’de büyüme yüzde 3’ü bulursa bunu başarı sayacağım.” Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, düşüncelerini bu şekilde ifade ediyor. Elbette bu tahlili yaparken gerekçelerini ve diğer ihtimalleri de göz ardı etmiyor.
Kritik seçim yılı olması nedeniyle 2017 yılında zorlama bir büyüme yaşandığını, o dönem enflasyonun yüzde 10’un üstüne çıktığını ve katılaştığını, üstüne para politikalarında hatalarla döviz kurunun raydan çıktığını hatırlatan Gürsel, tüm bu olumsuz gelişmeleri dış koşullara bağlamadığının altını çiziyor. Gürsel’e göre içeride para politikası ile enflasyon-faiz ilişkisine dair söylemler krizin temel etkenlerini oluşturdu. Gürsel, faiz artışının da çok geç geldiğini kaydediyor: “Büyüme açısından enflasyona bağlı olarak yüksek faizler durgunluğu tetikleyen faktörlerden oldu. İç talep düştü, ücretler enflasyonu takip edemedi, ücretlerdeki erime ile gelecek dönem belirsizlik ve satın alma erozyonu iç talebi düşürdü. Bu yıl ilk 3 ay büyüme oranları 2018’in son çeyreğine kıyasla yüzde 1.3 (TÜİK revize etti yüzde 1.6 büyüme olarak), 2. çeyrek yüzde 1.2 büyüme oldu. Şunu kesinlikle söyleyebiliriz; Türkiye ekonomisinde daralma durdu. Yeniden dip noktasının görüleceği görüşüne katılmıyorum. Dip noktasını 4. çeyrekte gördük.”
Türkiye’nin geçmiş krizlerine kıyasla yaşanılanın diğerlerinden farklı bir karaktere sahip olduğunu vurgulayan Gürsel, yeniden hızlı bir büyüme ihtimaline katılmadığına dikkat çekiyor: “İki tane iddia var. Birincisi bu krizin bir ‘U’ görünümü olduğudur. Diğer görüş ise L’ye benzeyen büyümenin yavaş yavaş yukarı döneceği eğridir. Benim 2020 tahminim büyümenin yüzde 3 düzeyinde olacağıdır.”
TÜİK’in 1.6 büyüme revizyonunu ‘çarpıcı artış’ olarak tanımlayan Gürsel, “Büyümenin ardındaki artış analiz edilince şunu görüyoruz. Kamu nihai tüketim harcamalarının yüzde 3 büyüdüğünü görüyoruz. Ancak bu sürdürülebilir değil. Zaten ikinci çeyrek büyüme sonuçlarında şunu gördük; kamu tüketim harcamaları devam etmiş ama bir frene de basılmış. Önümüzdeki dönem mali disiplin çıpasını tamamen kaybetmemek için kamu frene basmaya devam edecektir” bilgisini veriyor.
İlk çeyrekteki yüzde 1.6 ve ikinci çeyrekteki yüzde 1.2’lik büyümenin altında stok artışını gösteren Gürsel, değerlendirmesini şöyle yapıyor: “Gelinen nokta itibariyle iki tane tez var. İktidarın öngörüsü; çok hızlı toparlanıyoruz. Yüzde 1.6, yüzde 1.2 toplam yüzde 2.8 eder, yüzde 3 büyümeye yakın. İkinci yarı da benzer büyüme rakamlarına imza atılırsa yüzde 6 büyüme anlamına gelir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Orta Vadeli Program açıklanacak’ dedi. 2020 için ise yüzde 5’ten aşağı büyüme kabul etmeyeceğini söyledi. Birinci senaryo böyle. Benim de uzun süredir bağlı olduğum ikinci iddia ise farklı. Bu kriz veya daralma adını ne koyarsanız koyun, daha önce tecrübe ettiğimiz 2009 ve 2001 krizlerine göre şiddeti daha azdı. Daralma daha düşük düzeyde kaldı. Ama o krizlerden farklı olarak bu sefer çıkış ve yeniden yüksek büyümeye dönüş pek ihtimal içinde görülmüyor. Ben, 2020 için yüzde 3 büyümeyi başarılı bulurum.”
Seyfettin Gürsel, iktidarın iddiasını değerlendirirken neden katılmadığını ise şöyle irdeliyor: “Büyümeyi destekleyici temel koşullar farklı. Birincisi ve en önemlisi; özel kesimin borçluluğu hiçbir zaman bu kadar büyük olmamıştı. Ülkenin döviz borcu olduğu için TL’nin önemli değer kaybı tümüyle kazanılmadı. İhracatı olmayan ve döviz borcu olan firmalar zor durumda kaldı. Konut ve enerji sektörü en çok etkilenen sektör oldu. Bankaların batık kredisi 46 milyar TL olarak açıklandı. Bu sorun çözülmeden bankaların yeniden kredi açması, harekete geçmesi çok zor.
İkinci önemli fark; uluslararası piyasalar.  2009 yılında bankaların sağlam kredi sistemi vardı. Öz kaynaklara kıyasla geri alınmasında güçlük çekilen krediler bugüne kıyasla çok daha düşük durumdaydı. Uluslararası piyasalar bunu iyi gördüğü için rahat borç veriyorlardı. Şimdi ise dışarısı olumlu bakmıyor. Bankalar çok tedirgin. Üçüncü neden konut sektörü bu kadar batmamıştı. İşsizliğin arkasında yüzde 70-80 inşaat sektörü var. Oradaki stokun temizlenmesi lazım. Konut sektörünü yeniden yüzdürseniz bile sektörün yeniden üretime geçme ihtimali yok. Maliyetler çok yüksek. Dördüncü ve belki en önemlisi güven meselesi. Ne içeride ne dışarıda güven yok. Yatırımlarda daralma devam ediyor. 2. çeyrekte toplam yatırımı -7.4, yıllık olarak da yüzde 24’e yakın. Geçmişteki krizden çıkışta lokomotif yatırımlardı.”

“Arzular gerçek zannediliyor”
Hükümet’in arzuları gerçek zannetme gibi bir yaklaşımı olduğunu ifade eden Gürsel, yüzde 5-6 büyüme hedefinin gerekçelerinin zayıf olduğunu şu ifadelerle açıklıyor: “46 milyar TL’lik batık nasıl halledilecek? Devlet ödemek istemiyor ama bir kısmını yüklenmek zorunda kalacak. Bankalar ödemek zorunda kalırsa o zaman bankaların yeniden kredi hacmini genişletme imkanı olmayacak. Yüksek faiz probleminin 3-5 aya halledileceği de bana gerçekçi gelmiyor. Yılı yüzde 13 faiz ile bitireceğiz. Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal kritik bir cümle söylemişti; ‘Makul reel faizi gözeteceğiz.’ Kaç puanlık bir faizi kastettiğini bilmiyoruz. Ama beklentinin üzerinde faiz olacak gibi gözüküyor. Enflasyonda ise Kasım ve Aralık ayında negatif durum olmaz. Çünkü nereden bakarsanız bakın kredi faizleri yüzde 18’den aşağı olmayacak. Yüzde 18’ler çok yüksek faizler. Bunu tepetaklak indirdiğinizde ise döviz kurunu patlatırsınız. Uzun dönemde faizi sıkı tutup enflasyonu düşürebilirsin ama bu birkaç yılı alır.”

“İşsizlik toplumsal sıkıntıya götürür”
Mevsim etkisinden arındırılmış rakamlarla işsizlik sorununa dikkat çeken Gürsel, yüzde 14’lere çıkan işsizliğin son çeyrekte yüzde 13.9’a gerilediğini, tarım dışı işsizliğin yüzde 16.2’lik oranını koruduğunu kaydediyor. Gürsel, inşaat sektörünün istihdam kaybının 600 bini aştığını belirtiyor: “İlk defa Haziran döneminde inşaat sektörü 12 binlik artışı sağladı. Ama 1 aylık verilere çok güvenilmiyor. Umarım dibi görmüştür. Ayrıca hizmetler sektöründe son 3 ayda istihdam kaybı 100 bini buldu. Toparlanmanın  istihdam piyasasındaki karşılığını henüz görebilmiş değiliz.”
Hızlı büyümeye geçilememesi ve çözüm bekleyen yapısal reformların gerçekleştirilmemesi ile işsizlik artışının devam edeceği uyarısını yapan Gürsel, şunları aktarıyor: “Türkiye tarihinde ilk defa uzun süren işsizlikle karşı karşıya kalacağız. Bunu tarihte hiç yaşamamıştık. 4.5 milyon işsizi daha 1-2 yıl nasıl taşıyacak toplum? Ailelerin de reel geliri düşmüş durumda. Hükümet sosyal politika alanına hiç bakmıyor…”

“Cari açık vermeden büyüme efsane”
Seyfettin Gürsel, ekonomideki daralmayı net ihracatın durdurduğunu söylüyor: “Büyümenin temel motoru ihracat oldu. TL’nin değer kaybı daha rekabetçi fiyat vermeyi, mevcut piyasaları genişletme fırsatı tanıdı. Ama maliyetler arttı. Ürün çeşitliliğinde yeni teknoloji içeren yapılar ağırlık kazanmalı. Öte yandan Avrupa ekonomisi Alman ekonomisi yüzünden tehdit altında. Almanya resesyona girecek mi, girmeyecek mi? Biz ihracatı ağırlıklı Avrupa’ya yapıyoruz. Pazarımız daralacak mı? Dolayısıyla beyaz eşya ve otomotiv ile gidebileceğimiz yer burası.”
Seyfettin Gürsel, cari açık vermeden büyümeyi ‘efsane’ olarak nitelendiriyor ve şunları ifade ediyor: “Yüzde 5-6 büyüme cari açık verilmeden imkansız. Biliyoruz ki cari fazla yıllık olarak toplayarak baktığımızda ithalattaki muazzam daralmadan kaynaklanıyor. Ama çeyrekten çeyreğe baktığımızda büyüme yüzde 1.2 diye söylendiğinde alt kalemlerde ihracat yüzde 4.7, ithalat yüzde 2.4 arttı. İthalat artışı ilk defa oldu. Tüketim yüzde 3 arttı. Demek ki tüketim artar artmaz ithalat başını kaldırıyor. Yatırımlar daralmaya devam ettiği sürece cari açık vermeden büyümenin yolunu bulamamışız demektir. Ama şunu da merak ediyorum; cari açık vermeden büyümenin yolunu bulamadıysak da acaba eskiye kıyasla bir miktar ithal ikamesi olabildi mi? Çünkü TL’nin değer kaybı artık ithal ikameyi zorluyor. Yani yüzde 6 büyümeye yüzde 3-4 cari açık daha finanse edilebilir. Buna açığım. Olmaz diyemem.”

Yorumlar (0)