Prof.Dr. Sadi Uzunoğlu: “Kur korumalı mevduat hesabı, sürdürülebilir değil”
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sadi Uzunoğlu, ekonomide temel sıkıntının sık model değişiklikleri olduğunu belirterek, son olarak hayata geçirilen kur korumalı mevduat hesabı uygulamasının sürdürülmez olduğunu paylaştı. 2022’de çift haneli enflasyonun devam edeceğinin altını çizen Uzunoğlu, şirketlerin artan maliyetler ve politikalardaki oynaklık nedeniyle verimliliğe odaklanamadığını açıkladı.
Ekonomist, Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sadi Uzunoğlu, hem küresel hem Türkiye ekonomisi için 2022 yılına ilişkin öngörü yapmanın zor olduğunu belirterek, sadece geçmiş deneyimlere bakarak gelecek çıkarımları yapabildiklerini söyledi. 2021’deki gelişmeleri ve 2022’yi değerlendirmek için 2016’ya gitmek gerektiğini kaydeden Uzunoğlu, “Eylül 2016’dan bu yana sürekli değişen bir ekonomi politikalarıyla karşı karşıyayız. Düşük kur, yüksek faiz politikası ile devam ederken daha sonra düşük faiz yüksek kur politikasına geçildi. İçeride ve dışarıda risklerin yükseldiği, politik ve ekonomik politikaların değiştiği bir dönemdeyiz. Savrulmaya 2017 yılında başladık diyebiliriz” dedi.
KGF’nin devreye girmesiyle ülkede kredilerde patlama olduğu ve bunun da döviz talebini etkilediğini kaydeden Uzunoğlu, şu bilgileri verdi: “2017 yılında ciddi bir büyüme sağlandı. KGF destekli kredi imkanıyla asıl patlama oldu. Türkiye ekonomisinin hızlı büyümesi krizin de pimini çekti. Ardından gelen yıllarda risk primlerinin yüksek olmasıyla yabancıların yavaş yavaş borsa, tahvil ve bono piyasasından çıktığını gördük. Bu süreçte Türkiye ekonomisinin dolar rezervleri erimeye başladı. 2020’de ihracat güçlü olmasına rağmen Pandemi’nin de etkisiyle cari açık desteklendi. Peki neden desteklendi diyorum? Çünkü 2020’de Covid nedeniyle 750 milyar TL kredi piyasaya sunuldu. Piyasaya pompalanan krediyle döviz ve altına talep arttı.”
“Politikalar öngörülebilir olmalı”
2020’den itibaren aynı zamanda yaratılan belirsizlik ve güvensizliğin sıkıntıların temel kaynaklarından biri olduğuna dikkat çeken Uzunoğlu, son 2 yılda 4 tane merkez bankası başkanının değiştiğini hatırlattı. Son olarak artan döviz talebini dizginlemek amacıyla kur korumalı mevduat hesabının devreye alındığını hatırlatan Uzunoğlu, görüşlerini şöyle aktardı: “Sık politika değişiklikleri yaşandığı bir dönemdeyiz. Son olarak 1985’te terk edilen döviz korumalı mevduat hesabına döndük. Risk azaldı mı? Hayır. Halen daha risk primimiz çok yüksek. Dışarıdan bakış olumlu değil. Yabancı yatırımcı kısa vadeli olarak ülkemize gelmiyor. Ayrıca cari açık azalsa da devam ediyor. Net hata ve noksan kalemi ile açık kapatılmaya çalışılıyor. Yaratılan kaynaklar, döviz korumalı hesaplara gidiyor. Kur korumalı mevduat yöntemi bir model değişikliği değil, para politikasında bir enstrümandır. Daha da riskleri artırmaktadır.”
“Şirketler verimliliğe odaklanamıyor”
Döviz kurunda 10.5’a kadar düşüş olsa da yukarı yönlü hareketin devam ettiğini kaydeden Uzunoğlu, döviz satarak kura müdahale edildiğini ifade etti. Politika değişikliğine alışıldığını, bu durumun doğru bir yöntem olmadığını belirten Uzunoğlu, şunları açıkladı: “Girişimciler, KOBİ’ler veya büyükler artık değişen, öngörülmeyen politikalar ile karşı karşıya. Hızlı adapte olup, esnek çalışmaya gayret ediyorlar. Bu yöntem de verimliliği bir tarafa atıyor. Şirketler verimliliğe odaklanacağına uyum sağlamaya gayret ediyor. İşletmelerin verimli çalışması için istikrar gerekiyor. Maliyet enflasyonunun geldiği düzeyler kaldırılamaz noktada. Örneğin; yüzde 120 artan enerji maliyeti, üretimdeki hesapları alt üst ediyor. Bu durumun sürdürülebilir olma ihtimali yok. Zaten döviz garantili hesaplar çok uzun vadeli sürdürülemez. Hazine’ye ne kadar büyük zarar verdiği görülüyor. TL çok ciddi değer kaybetse aradaki fark Hazine’ye yük getirecek. Bunun sonuçlarını 1980’li yıllarda yaşadık. Sıkıntıları görüldüğü için politikalardan vazgeçildi. Bu enstrümanların uzun süreli sürdürülmesi imkansız.”
“2022’de de çift haneli enflasyon olacak”
Sadi Uzunoğlu, Merkez Bankası’nın döviz rezervinin 60 milyar dolar olduğunu ve bu durumun döviz kurunun geleceğine ilişkin beklentileri zayıflattığını dile getirdi: “Kış ayındayız enerji fiyatları yüksek, doğalgaz ciddi sorun. Peşin ödeyerek gaz alabiliyoruz. Bunların getirdiği büyük baskı var. Politikaların ani değişikliği değil, orta ve uzun vadeli programlara ihtiyaç var. Örneğin; enflasyonda kronik yapıya girildi. Kronik enflasyondan kurtulmak için 3 yıl vadeli programlara ihtiyaç var. 2022 yılında çift haneli rakamlarla devam edeceğiz.”
Savrulan veya ani politika değişiklikleriyle sürdürülebilirliği tartışmanın doğru olmadığını, sürdürülebilirlik için istikrarlı politikaların olması gerektiğini savunan Uzunoğlu, görüşlerini şöyle aktardı: “Asgari ücretteki artışa rağmen enflasyonda yaşanan artış, iç talepte ciddi daralma yaşatıyor. Özellikle de iç piyasaya iş yapan üreticilerin ciddi sıkıntıları bulunuyor. Enflasyon o kadar yüksek şekilde etkiliyor ki herkesin satın alma gücü düştü. Piyasadan da gelişmeleri görebilirsiniz. Otomobil satışlarında ev satışlarında düşüş var. Tüketici kendini korumaya yönelik eylemler yapıyor. Sadece ihracata dayalı bir büyüme modeline oturmuş bir ülkeyiz. Sadece ihracata dayalı sanayi iyi gidiyor. Onların da kar marjında sıkıntı var. Katmadeğerli ürünler ihraç etmiyoruz. İhracatta fiyat artışları yıllık yüzde 8, ithalatta artışlar ise yüzde 24’ler seviyesinde. İhracatta da katmadeğerli ürünlere ihtiyacımız var. Bugünkü ihracatı asla küçümsemiyorum. Kesinlikle çok değerli. Ama buradan katmadeğeri yükseltecek, Ar-Ge ve inovasyonun ağırlık kazandığı bir üretim modeline dönüşüm sağlanmalı.”
Sadece ihracata dayalı büyüme ile ülkenin istenilen noktaya ulaşamayacağını vurgulayan Uzunoğlu, daha fazla üretim, daha fazla ihracat yapılması gerektiğini söyledi. Yatırımların faize göre değil, talebe göre yapıldığının altını çizen Uzunoğlu, “Bizim daha fazla öngörülebilir ve sürdürülebilir politikalara ihtiyacımız var. En azından 1-2 yıl nasıl politikalar uygulanacağından emin olunmalı” dedi.
“Politikalar değiştirilmeli”
Sadi Uzunoğlu, yürütülmesi gereken politikalara ilişkin ise şunları söyledi:
• “Türkiye’de kamu dahil yatırımların önceliklerini belirlemesi lazım. Nereye yatırım yapılacağı belirlenirken de kamu özel işbirliği projelerindeki öncelikler olmalı. Kaynaklar sınırlı. Kamu bir şekilde yanlış uygulama yaparsa bu kez daha fazla vergi almak zorunda kalıyor. Kamusal anlamda maliyetler yüksek. Piyasayı doğru yönlendirmek için en azından parlamentoya bağlı devlet planlama teşkilatına ihtiyaç var. Çünkü bu yatırım sıralamasını meclisteki milletvekilleri yapamaz. Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden kurulması ve mutlaka parlamentoya bağlı hizmet vermesi sağlanmalı.
• Bankacılık sektöründe sorunlu kredilere ilişkin sorun çözülmeli. Yanlış yapan ile doğru yapan firmaları aynı kefeye koyarak ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bankacılık sektöründe sorun oluşturan ve ekonomiye yük haline gelen işletmelerin tasfiye edilmesi lazım.
• Bankacılık sektörünün piyasa koşullarına uygun uygulamalar oluşturulmalı. Bankacılık sektörüne yönelik sık müdahale ediliyor. Bu da tedirginlik yaratıyor. Oysa banka yasayışına uygun hareket ediyor mu? Ona bakmak lazım. Aktif rasyosundan veya zorunlu karşılık oranlarından komisyon alınması gibi uygulamaların olmaması gerekiyor.
• Politikalarda geleceğe yönelik güven verilmeli. Güven verilmediği zaman yapılan politikaların hiçbir etkisi yok.
• Enerji gibi ülkenin en önemli maliyet kalemlerinde savrulmadan, küresel denklemlerde hareket edilmesi gerekiyor.
• Rekabetin sağlanması ve özgürlüklerin hukukun üstünlüğüne göre yeniden sağlanması ve yapısal reformların, buradaki olumlu yaklaşımlardan sonra hayata geçirilmesi gerekiyor.”