Prof.Dr. Ömer Faruk Çolak: Önlemler doğruydu ama yetersizdi
Ekonomist Prof.Dr. Ömer Faruk Çolak, Covid-19 sürecinin şu ana kadar üretimde 12 trilyon dolara yakın kayba neden olduğunu belirterek, “Ülke olarak alınan önlemler yerinde ancak yetersiz oldu.
Bütçe açığı önlem paketinin kısıtı oldu. Oysa hızla genişletici maliye ve para politikasına gidilmesi ve geçmiş yıllarda yapılan yanlış kurumsal düzenlemelerden vazgeçilmesi gerekiyordu” diyor. Ekonomist Prof.Dr. Ömer Faruk Çolak, yaşanmakta olan Covid-19’un, 1929 Büyük Buhranı’ndan bu yana görülen en kötü kriz olduğunu belirterek, “COVİD-19 insanları sadece hasta etmedi, öldürmedi, aynı zaman da işsiz bıraktı. Yoksullar daha da yoksullaştı. Çünkü gelir dağılımı daha çok bozuldu. Dünya Bankası verilerine göre dünyadaki yoksul insan sayısına 90 milyon kişi daha eklendi. Salgın şu ana kadar üretimde 12 trilyon dolara yakın bir kayba neden oldu, bu kaybın 2021 yılında da devam edeceği ve tahmini olarak 22 triyon doları bulacağı sanılmakta” diyor.
Kriz ile birlikte ekonomilerin içine düştüğü derin durgunluğun bir süre daha devam edeceğini öngören Çolak, dünya ekonomisinin yüzde 4.4 küçüleceğini, küçülmenin 2020 yılında gelişmiş ülkelerde yüzde 5.8, gelişmekte olan yükselen ekonomilerde yüzde 3.3 daha fazla olacağını söylüyor. Konuyu ülke gözünden değerlendiren Çolak, “İspanya yüzde 12.8’lik küçülme ile ilk sırada yer alırken onu yüzde 10.6 ile İtalya ve yüzde 9.8 ile Fransa ve İngiltere izlemekte. Bir zamanların büyüme şampiyonu Çin’in de ancak yüzde 1.9’luk GSYH artışı sağlayabileceği tahmin edilmekte. IMF’in, Türkiye için 2020 küçülme tahmini yüzde 5.”
“Bütçe açığı önlemleri kısıtladı”
Ülkemizin krize karşı küçük önlem paketleri devreye aldığını hatırlatan Çolak, yapılanların doğru ancak eksik olduğunu, bütçenin yüzde 10’una denk gelen önlem paketinin bu krizi aşmaya yeterli olmadığına dikkat çekiyor. Çolak, elbette bütçe açığının burada temel kısıt olduğunu ekliyor. Eleştirisini ise şöyle sürdürüyor: “TCMB bilançosunun geçen yıldan bu yana zorlanması elbette kısıtlayıcı faktör oldu. Buna rağmen hızla genişletici maliye ve para politikasına gidilmesi ve geçmiş yıllarda yapılan yanlış kurumsal düzenlemelerden vazgeçilmesi gerekiyordu. Parasal ve mali genişlemeye gidildi. Ancak bu çerçevede alınan önlemler de yanlış bir finansman yolu izlendi.”
Çolak olması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
• Bize göre daha krizin başında ‘Hazine sonsuz vadeli ve politika faiz oranından (yani esnek faiz) tahvil çıkarıp bunu bankalar ve TCMB’ye vererek borçlanmalıydı-TCMB de bu tahvilleri kullanarak para piyasasından borçlanabilir. Bankalara bu tahvilleri kanuni karşılık olarak TCMB’de tutma imkânı sağlanabilirdi. Vade sonsuz olduğu için her yıl Hazine’ye binecek yük sadece faiz ödemesi olacaktı. Bankalar bu tahvili diğer işlemlerinde de kullanabilirdi. TCMB bu kaynakla SGK ödemeleri finanse edebilirdi. Yapılacak düzenleme ile bu paranın bir kısmı vergi kolaylıkları ve yatırımlarda kullanılmak üzere TCMB bilançosundaki kamu mevduatı hesabına aktarılarak, kamu kullanımına açılabilirdi.
• Asgari ücret desteği şarta bağlanmaksızın uygulanmalıydı (450 gün prim ödemesinin yapılmış olması gibi şartlar daha başta olmamalı). İşçi çıkarmayan her işletme yararlanmalıydı.
• Genişlemeci maliye politikası nedeni ile kamunun kullandığı kaynağın (bütçe açığı) bir kısmı (KDV, ÖTV) gecikmeli olarak geri dönecek. Aksi durumda işsizliğin artması nedeni ile düşen toplam talepten kaynaklanan ciddi vergi kaybı ortaya çıkacak (talep düştüğü için KDV, ÖTV toplayamayacak).
• Üretim süreci hızlı desteklenmez ise tedarik zinciri aksadığı için 2021 yılı bile kaybedilebilir. Unutulmamalı Türkiye’de sanayici yüksek girdi stokları ile çalışmamakta. Diğer yandan Türkiye ithalatının yüzde 78’i ara malı. Yani başka bir malın üretiminde kullanılan bir mal. Talep şoku ve döviz kurundaki artış ile birlikte ara malına erişim zorlaşabilir. Bunun için IMF’nin salgın için ayırdığı 1 trilyon dolardan pay almak için hemen başvurulmalı.
• Kamunun ekonomi için önemli olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Bunu söylediğimizde bize dinozor dendi (Bakınız, Ekonomide Masallar Gerçekler kitabım). Halbuki kamu ekonomide olmak zorunda, ancak şu da olmalı; kamu şeffaf olmak zorunda.
• Belediyeler de bu krizden dolayı zorlandı. Çünkü gelirleri azaldı. Belediyelerin bilançoları sıkı takip edilmeli, gerektiğinde kaynak aktarılmalı.
• Bütçenin Ocak-Eylül döneminde 140 milyar TL açık verdiği gözönüne alındığında önümüzdeki yıllarda bütçe harcamalarının ekonomik sınıflandırılmasında akılcı davranılmalı. Bütçe toplumsal kaygılar göz önünde bulundurularak hazırlanmalı.
“Borçlanma artık daha sıkıntılı”
Krizle birlikte borçlanma sıkıntısının daha belirgin hale geldiğini açıklayan Çolak, Almanya dışındaki tüm ülkelerin salgın krizine 2008 kriz öncesinden daha da yüksek oranlı borçla girdiğini aktarıyor. Üstelik bankalar dışında, reel sektör, hanehalkı ve kamu borçlanması hep birlikte yükselmeye devam etti. Çünkü aldıkları borçlarla kısmen eski borçları ödediler, kalanla da tüketmeye devam ettiler. Bankacıların tabiri ile krediler temerrüde düşmeden “canlı” tutuldu ki, yeniden daha fazla borç verilebilsin. “Özetle küreselleşme dedikleri mucize, ülkelerin kucağına nur topu gibi bir çocuk-borç yükü-bıraktı ve çocuk büyümeye devam ediyor” diyen Çolak, Türkiye’yi ise şöyle değerlendiriyor: “Ülkemizde de 2003-2009 arası borçlanma balonu yükseklerden uçtu. 2009’da bir iniş eğilimi gösterse de dünya da özellikle gelişmiş ülkelerde (rezerv para yaratan ülkeler, ABD, AB, Japonya; İngiltere) krize müdahale parasal genişleme ile olunca, sermaye hareketleri tekrar balonculara yanaştı (Çin, Hindistan, Türkiye). Bu ülkeler de büyüme oranı yeniden yüksek seyretmeye devam etti. Kredi piyasası canlandı, bankalar inşaat yatırımlarını (konut yatırımlarını) finanse etmeye devam etti. Yaratılan ikinci balon Türkiye’de 2018’de patladı, 2019’da iniş başladı, salgın ile birlikte balondakiler yere çakıldı. Bazıları (firmalar, bireyler) büyük yara aldı, varlıklarını yitirdi. Bunların bazıları kurtarıldı, geriye kalanlara Zombi firma denilerek keşke batsalar havası yaratıldı. Devlet ise bu arada üstünü başını düzeltip, hiçbir şey olmamış gibi tüketmeye devam etti, ediyor. Türkiye 2007-2019 arasında yükselen ülkeler arasında hızlı borçlananlar arasında yer aldı. En çok borçlananlar da reel sektör (inşaat, enerji) oldu. Dış borç stoku/GSYH oranı 2001 krizindeki orana geri (2001’de yüzde 56.5 iken 2020’de yüzde 56.9) dönülse de hükümetimiz inşaat sektörüne halen kredi pompalamaya devam etmekte.”
“Kapitalizm çöktü”
Covid-19 süreci aynı zamanda kapitalizmin teorik olarak eleştirildiği bir süreci de başlattı. Krizlerde dile getirilen ‘kapitalizm çöküyor mu’ yaklaşımını Ömer Faruk Çolak, şöyle değerlendirdi: “Eşitlik söylemleri ile adeta birçok ülkeyi esir eden küreselleşme, öyle bir eşitsizlik yarattı ki, merkez ülkelerde bile ciddi sorun oldu. Son olarak dünyayı içine alan koronavirüs salgını yalpalamakta olan sistemi çökertti. Deprem oldu ancak çoğumuz bundan habersiz yaşamaktayız. Elbette aslında göçen, dünyaya son elli yıldır egemen olan kapitalizm ve demokrasi anlayışı.”
Krizin öğrettikleri
Ömer Faruk Çolak, krizin iktisat sektörüne öğrettiklerini ise şöyle sıraladı:
• Küreselleşme sadece mal, hizmet, paranın serbest dolaşımı değilmiş. Asıl küreselleşmeyi salgın sağladı.
• Küreselleşmenin yaklaşık 40 yıldır izlediği ekonomik modelin yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
• Küresel ekonominin lokomotifi ülkeler, salgın karşısında çaresiz kaldı, meğer bu tür felaketlere hazır değillermiş.
• Güçlü ülke demek, nükleer enerjiye, silaha sahip olan ülke demek değilmiş. İyi sağlık sistemi ülkeleri güçlü yapıyormuş.
• ‘Demokrasi ölüyor’ derken, demokratik ülkelerin kriz karşısında daha çabuk savunma önlemleri alınmasını sağladığını gördük. Çin’in demokrasi yoksulluğu virüsün yayılmasında ana etken oldu.
• Doğa intikamını aldı. Bunu yaparken de oldukça eşitlikçi davrandı. Virüsten gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler birlikte etkilendiler.
• Doğa bir kere daha kendisi rahat bırakılırsa insan için yeniden dengesini bulacağını gösterdi. Virüs sayesinde Çin’de sanayi sektörünün durması ile hava kirliliği üç ayda sona erdi. Pekin’de (Beijing) yaşayanlar soluk almaya başladı.
• Dünyanın zenginleri salgın nedeni ile küçük barınaklara sığındı. Demek ki zenginlik her sorunu çözmüyormuş.
• Keynes ve Malthus mezarlarından kalkıp el salladılar. Keynes krize karşı alınan maliye politikası ve parasal genişleme nedeniyle el sallarken, Malthus nüfusun doğal felaketlerle dengeleneceği öngörüsü ile gündeme geldi.
• Salgın ekonomide krizin henüz bitmediğini gösterdi. ABD sıfır faiz politikasına geri döndü. Keynes bir kere daha merhaba derken, likidite tuzağı konusu tozlu raflardan indi.