Ekonomist Seyfettin Gürsel:Ekonomi ve siyaset bıçak sırtında
Başbakan Binali Yıldırım, 2017-2019 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programı’nı (OVP) açıkladı. OVP'ye göre GSYH büyümesi bu yıl yüzde 3.2 olarak öngörülüyor. Ekonomist Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, bu oranın Türkiye için yeterli olmadığına dikkat çekerek, “Yüzde 5 de müthiş bir rakam değil ama bunu sağlamak lazım.
EKONOMİST
01.11.2016, 08:43 31.10.2016, 12:47
14968
O zaman iyileşmeleri yapmak mümkün. Aksi halde hem ekonomik kalkınma hem sosyal adalet açısından Türkiye ekonomisi bıçak sırtındadır” diyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırma Merkezi Direktörü Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanan Orta Vadeli Programı fazla iyimser bulduğunu içeren; ‘Orta Vadeli Program’ın gerçeklerle imtihanı’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Aynı zamanda dergimizin de kapak konusu olan Orta Vadeli Program’ı farklı noktalardan ele almak adına Seyfettin Gürsel’in kapısını çaldık, hangi noktalarda OVP’yi iyimser bulduğunu sorduk. Gürsel, OVP özelinde AK Parti’nin 12 yıllık ekonomideki performansını analiz ederek şunları söyledi:
“Okuyucularınız için hatırlatalım; 2010 yılında Türkiye yüzde 9.2 büyüme gerçekleştirdi. 2011’de ise yüzde 8.5 büyüme oranına ulaşıldı. Bu büyümeler tümüyle iç talebe dayalıydı ve büyümelerde büyük dış açık verilmişti. Cari açık büyüyordu, 2011’de GSYİH’nın yüzde 10’una dayanmıştı. Bu oran ise sürdürülemezdi. O zamanın ekonomi yöneticileri ‘dengeli’ büyümeye geçme kararı aldı; büyümenin yüzde 5’e çekilmesi öngörüldü. Dengeli büyüme ile özel tüketimin kontrol altına alınması, ihracatın ithalattan daha hızlı artar hale getirilmesi dolayısıyla cari açığın küçültülmesi amaçlandı. Ancak bundan önceki OVP’lerde olduğu gibi tüm bu hedefler bugüne kadar tutturulamadı. Yazılarımda da belirttiğim gibi aslında OVP’lerdeki büyüme oranından ziyade büyümenin nitelik tanımlamasını fazlasıyla iyimser buluyorum. Özellikle iyimser bulduğum nokta; ‘dengeli büyüme’ hedefidir. Bundan önceki OVP’lerde dengeli kavramıyla ihracat artışı sağlanması, mali disiplin sürdürülmesi ve özel tüketimin kontrol altına alınması amaçlandı.
Bu noktada Türk Lirası’nın değerinin kontrollü şekilde düşürülmesi gibi bir dizi politika uygulandı. Ancak bundan önceki OVP’lerde istenilen noktaya ulaşılamadı. Ve tüm bu süreçte son açıklanan OVP’ye en hafif deyimle ‘mesafeli’ yaklaşıyorum. Dolayısıyla OVP bu yıl da bana fazla iyimser görünüyor; örneğin; Hükümet diyor ki ‘Bu yıl (2016) yıl yüzde 8 artış beklediğimiz özel yatırımların maalesef yüzde 0.8 gerilemesini bekliyoruz. Ama merak etmeyin yüzde 8’lik artışı gelecek yıl gerçekleştireceğiz.’ ‘Bunu neye dayandırıyor?’ derseniz; Güneydoğu ve stratejik proje teşviklerine. Ama son yıllarda sürekli teşvikler ilan edildi ve destek her defasında biraz daha yükseltildi. Bu sefer de daha bonkör destekler söz konusu. Etkili olacaklar mı? Kuşkuluyum. OVP’nin en pembe beklentilerinden biri de cari açık / GSYH oranının azalmaya devam etmesi. 2019’da yüzde 3.5’e kadar gerileyecek. Bunun için net ihracatın pozitif katkısı kadar petrol fiyatları da önemli. 2017 için 50.7 dolar kabul edilmiş. OPEC toplantısının ardından şimdiden 52-53 dolara yükseldi. Seyahat gelirlerinin (turizm) ise 18.6 milyar dolardan 23.5 milyar dolara yükselmesi umuluyor. Turizmciler ise Türkiye algısının değişmediğini, 2017’nin de kötü geçmesinden büyük endişe duyduklarını dile getiriyorlar.”
“Türkiye verimliliğe odaklanmalı”
Büyümeye daha uzun vadeli bakmak için Gürsel, arz yönlü büyümenin sorunlarına odaklanılmasını öneriyor. Bunun yolunun da üretim faktörlerinden geçtiğini kaydediyor. Gürsel üretim faktörleri içinde üç can alıcı nokta olduğunu söylüyor; yatırım düzeyini artırmak, insan sermayesini geliştirmek ve nihayetinde toptan faktör verimliliğinin büyüme katkısını yükseltmek. Gürsel, bu açıdan sorunları şöyle tanımlıyor: “Son 5 yıldır verimlilikte artış yok. Demek ki burada ciddi sıkıntı var. Ne yapılmalı, yatırımları artırmak lazım. Bunların teknoloji içermesi lazım. Artırabilir miyiz? Yatırımları artırmak için tasarrufu artırmak lazım. Eğer yapamazsak o zaman dışarıdan bu tasarrufu almak zorundayız. Bunu büyük ölçüde borçla yapıyoruz. Devletin değil ama özel sektörün dış borcu sürekli artıyor. Bu uzun vadede çıkar yol değil. Tasarrufları artıramıyorsak doğrudan yabancı sermayeyi çekmek gerekiyor. Bunu cesaretlendirici şeyler de yapılıyor; ama 2016 yılının ilk 6 ayında doğrudan yabancı sermaye yatırımları 7.2 milyar dolardan 4.2 milyar dolara geriledi. Burada sorun ne diye bakarsak Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin çok ciddi şekilde yıpranmasını ve yabancı yatırımcıların Türkiye’nin uzun vadeli demokratik geleceği ile ilgili hukuk devleti kaygılarının artmasını gösterebiliriz. Demek ki bunun tam tersini yapmalıyız. Belki de Hükümet’in iktidarının ilk 4 yıldaki bakış açısını yeniden edinmesi lazım.”
“İnsan sermayesi kilit rol üstleniyor”
Gürsel’in dikkat çektiği insan sermayesi yatırımı ise uzun vadeli çaba gerektiriyor. Türkiye’de çalışabilir nüfusun ortalama eğitim seviyesinin 8 yıl olduğunu hatırlatan Gürsel, bundan 40 yıl önce daha geride bugün ise önde bulunan Güney Kore’de bu oranın 12 yıla dayandığını açıklıyor: “Güney Kore’de kişi başı milli gelir 30 bin dolara ulaşmışken Türkiye son 5 yıldır 10 bin dolarda yerinde sayıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri yayınlanıyor. Buna göre 15 ile 19 yaş arasında ne okulda ne de işte olan hatırı sayılır sayıda kız var. Bu önemli bir sorun. Ama burada zihniyetleri değiştirmek gerekiyor. Eğitimin kalitesi de önemli. OECD’nin ölçtüğü PISA testine göre Türkiye, Meksika ile birlikte sonlarda yer alıyor. Ama benim gördüğüm müfredat daha ezber hale geliyor ve ideolojik yapı kazanıyor. Bunu düzeltmenin yolu da eğitimde köklü reform yapılmasıdır.”
Seyfettin Gürsel, arz yönlü büyümede üçüncü noktaya dikkat çekiyor; toplam faktör verimliliği meselesi. Gürsel, yapısal reformların olduğu yıllarda Türkiye’nin ciddi büyüme sağladığını belirterek bu başarıda verimlilik artışlarının önemli paya sahip olduğuna işaret ediyor. Son zamanlarda yürütülen mega projelerin de bu verimlilik gözüyle değerlendirilmediğini kaydeden Gürsel, İzmit Körfezi’ne inşa edilen Osman Gazi Köprüsü’nü örnek veriyor: “4 kez geçtim sinek avlıyor. Kaynaklar doğru mu dağıtılıyor buna bakmak lazım. Devlet parayı bulup köprüyü yapan şirkete garanti vermiş. Ama şu anda açık veriyor. Aradaki fark Hazine’den çıkacak.”
“Reformlarda geç kalındı”
Seyfettin Gürsel, Hükümet’in ekonomide canlılığı sağlamak adına aldığı kararları ‘reform’ olarak nitelendirmiyor. Ama ülkenin eğitim, vergi, işgücü piyasası gibi alanlarda acil köklü reformlara ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Gürsel, söz konusu reformların da siyasi faturaları olduğuna dikkat çekiyor:
“AK Parti iktidarı, reformları gerçekleştirebilecek konjonktürde başkanlık sistemine odaklandığı için o treni kaçırdı. Ertelenen reformların gerekliliğini bugün çok daha net görüyoruz. 15 Temmuz sonrası daha da güçlenmiş bir AK Parti var. Dolayısıyla ertelenmiş reformları bu dönem bekliyoruz. AK Parti’nin yapacakları listesinde; 4 yıldır çıkarılamayan kıdem tazminatı, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması öncelikli olabilir. Ümitsiz şeyler söylemek istemiyorum ama ne kadar gecikirseniz hedef olarak koyduğumuz o yüzde 5 büyümeyi yakalayamayız. Türkiye’de son yıllarda azalmakta olan yoksulluk ilk kez geçen yıl artış gösterdi. Düşük büyüme bunun bir nedenidir.
Son 5 yılda yıllık ortalama büyüme yüzde 3.3 ile sınırlı kaldı. Yüzde 1.3’lük nüfus artışını düşün, geriye yüzde 2’lik kişi başı gelir artışı kalır. Bu artış gelir eşitsizliği ve yoksulluğu azaltmak için yeterli sosyal manevra alanını sağlamada yetersiz kalıyor. Hedeflenen yüzde 5 büyüme, çok iddialı sayılmaz ama Türkiye’nin hızlı kalkınması ve daha adil bir gelir dağılımına sahip olması için asgari gereklilik. O zaman arzulanan ekonomik ve sosyal hedefler yakalanabilir.” “Kişi başına gelir artışındaki bu kadarlık fark çok mu önemli?” diye sorabilirsiniz dedikten sonra Gürsel şu hesabı aktarıyor: “Yıllık yüzde 2 artışla kişi başına geliri ancak 35 yılda ikiye katlarsınız. Yüzde 3.7 artışla ise 19 yıl yeterli olur.”
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırma Merkezi Direktörü Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanan Orta Vadeli Programı fazla iyimser bulduğunu içeren; ‘Orta Vadeli Program’ın gerçeklerle imtihanı’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Aynı zamanda dergimizin de kapak konusu olan Orta Vadeli Program’ı farklı noktalardan ele almak adına Seyfettin Gürsel’in kapısını çaldık, hangi noktalarda OVP’yi iyimser bulduğunu sorduk. Gürsel, OVP özelinde AK Parti’nin 12 yıllık ekonomideki performansını analiz ederek şunları söyledi:
“Okuyucularınız için hatırlatalım; 2010 yılında Türkiye yüzde 9.2 büyüme gerçekleştirdi. 2011’de ise yüzde 8.5 büyüme oranına ulaşıldı. Bu büyümeler tümüyle iç talebe dayalıydı ve büyümelerde büyük dış açık verilmişti. Cari açık büyüyordu, 2011’de GSYİH’nın yüzde 10’una dayanmıştı. Bu oran ise sürdürülemezdi. O zamanın ekonomi yöneticileri ‘dengeli’ büyümeye geçme kararı aldı; büyümenin yüzde 5’e çekilmesi öngörüldü. Dengeli büyüme ile özel tüketimin kontrol altına alınması, ihracatın ithalattan daha hızlı artar hale getirilmesi dolayısıyla cari açığın küçültülmesi amaçlandı. Ancak bundan önceki OVP’lerde olduğu gibi tüm bu hedefler bugüne kadar tutturulamadı. Yazılarımda da belirttiğim gibi aslında OVP’lerdeki büyüme oranından ziyade büyümenin nitelik tanımlamasını fazlasıyla iyimser buluyorum. Özellikle iyimser bulduğum nokta; ‘dengeli büyüme’ hedefidir. Bundan önceki OVP’lerde dengeli kavramıyla ihracat artışı sağlanması, mali disiplin sürdürülmesi ve özel tüketimin kontrol altına alınması amaçlandı.
Bu noktada Türk Lirası’nın değerinin kontrollü şekilde düşürülmesi gibi bir dizi politika uygulandı. Ancak bundan önceki OVP’lerde istenilen noktaya ulaşılamadı. Ve tüm bu süreçte son açıklanan OVP’ye en hafif deyimle ‘mesafeli’ yaklaşıyorum. Dolayısıyla OVP bu yıl da bana fazla iyimser görünüyor; örneğin; Hükümet diyor ki ‘Bu yıl (2016) yıl yüzde 8 artış beklediğimiz özel yatırımların maalesef yüzde 0.8 gerilemesini bekliyoruz. Ama merak etmeyin yüzde 8’lik artışı gelecek yıl gerçekleştireceğiz.’ ‘Bunu neye dayandırıyor?’ derseniz; Güneydoğu ve stratejik proje teşviklerine. Ama son yıllarda sürekli teşvikler ilan edildi ve destek her defasında biraz daha yükseltildi. Bu sefer de daha bonkör destekler söz konusu. Etkili olacaklar mı? Kuşkuluyum. OVP’nin en pembe beklentilerinden biri de cari açık / GSYH oranının azalmaya devam etmesi. 2019’da yüzde 3.5’e kadar gerileyecek. Bunun için net ihracatın pozitif katkısı kadar petrol fiyatları da önemli. 2017 için 50.7 dolar kabul edilmiş. OPEC toplantısının ardından şimdiden 52-53 dolara yükseldi. Seyahat gelirlerinin (turizm) ise 18.6 milyar dolardan 23.5 milyar dolara yükselmesi umuluyor. Turizmciler ise Türkiye algısının değişmediğini, 2017’nin de kötü geçmesinden büyük endişe duyduklarını dile getiriyorlar.”
“Türkiye verimliliğe odaklanmalı”
Büyümeye daha uzun vadeli bakmak için Gürsel, arz yönlü büyümenin sorunlarına odaklanılmasını öneriyor. Bunun yolunun da üretim faktörlerinden geçtiğini kaydediyor. Gürsel üretim faktörleri içinde üç can alıcı nokta olduğunu söylüyor; yatırım düzeyini artırmak, insan sermayesini geliştirmek ve nihayetinde toptan faktör verimliliğinin büyüme katkısını yükseltmek. Gürsel, bu açıdan sorunları şöyle tanımlıyor: “Son 5 yıldır verimlilikte artış yok. Demek ki burada ciddi sıkıntı var. Ne yapılmalı, yatırımları artırmak lazım. Bunların teknoloji içermesi lazım. Artırabilir miyiz? Yatırımları artırmak için tasarrufu artırmak lazım. Eğer yapamazsak o zaman dışarıdan bu tasarrufu almak zorundayız. Bunu büyük ölçüde borçla yapıyoruz. Devletin değil ama özel sektörün dış borcu sürekli artıyor. Bu uzun vadede çıkar yol değil. Tasarrufları artıramıyorsak doğrudan yabancı sermayeyi çekmek gerekiyor. Bunu cesaretlendirici şeyler de yapılıyor; ama 2016 yılının ilk 6 ayında doğrudan yabancı sermaye yatırımları 7.2 milyar dolardan 4.2 milyar dolara geriledi. Burada sorun ne diye bakarsak Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin çok ciddi şekilde yıpranmasını ve yabancı yatırımcıların Türkiye’nin uzun vadeli demokratik geleceği ile ilgili hukuk devleti kaygılarının artmasını gösterebiliriz. Demek ki bunun tam tersini yapmalıyız. Belki de Hükümet’in iktidarının ilk 4 yıldaki bakış açısını yeniden edinmesi lazım.”
“İnsan sermayesi kilit rol üstleniyor”
Gürsel’in dikkat çektiği insan sermayesi yatırımı ise uzun vadeli çaba gerektiriyor. Türkiye’de çalışabilir nüfusun ortalama eğitim seviyesinin 8 yıl olduğunu hatırlatan Gürsel, bundan 40 yıl önce daha geride bugün ise önde bulunan Güney Kore’de bu oranın 12 yıla dayandığını açıklıyor: “Güney Kore’de kişi başı milli gelir 30 bin dolara ulaşmışken Türkiye son 5 yıldır 10 bin dolarda yerinde sayıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri yayınlanıyor. Buna göre 15 ile 19 yaş arasında ne okulda ne de işte olan hatırı sayılır sayıda kız var. Bu önemli bir sorun. Ama burada zihniyetleri değiştirmek gerekiyor. Eğitimin kalitesi de önemli. OECD’nin ölçtüğü PISA testine göre Türkiye, Meksika ile birlikte sonlarda yer alıyor. Ama benim gördüğüm müfredat daha ezber hale geliyor ve ideolojik yapı kazanıyor. Bunu düzeltmenin yolu da eğitimde köklü reform yapılmasıdır.”
Seyfettin Gürsel, arz yönlü büyümede üçüncü noktaya dikkat çekiyor; toplam faktör verimliliği meselesi. Gürsel, yapısal reformların olduğu yıllarda Türkiye’nin ciddi büyüme sağladığını belirterek bu başarıda verimlilik artışlarının önemli paya sahip olduğuna işaret ediyor. Son zamanlarda yürütülen mega projelerin de bu verimlilik gözüyle değerlendirilmediğini kaydeden Gürsel, İzmit Körfezi’ne inşa edilen Osman Gazi Köprüsü’nü örnek veriyor: “4 kez geçtim sinek avlıyor. Kaynaklar doğru mu dağıtılıyor buna bakmak lazım. Devlet parayı bulup köprüyü yapan şirkete garanti vermiş. Ama şu anda açık veriyor. Aradaki fark Hazine’den çıkacak.”
“Reformlarda geç kalındı”
Seyfettin Gürsel, Hükümet’in ekonomide canlılığı sağlamak adına aldığı kararları ‘reform’ olarak nitelendirmiyor. Ama ülkenin eğitim, vergi, işgücü piyasası gibi alanlarda acil köklü reformlara ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Gürsel, söz konusu reformların da siyasi faturaları olduğuna dikkat çekiyor:
“AK Parti iktidarı, reformları gerçekleştirebilecek konjonktürde başkanlık sistemine odaklandığı için o treni kaçırdı. Ertelenen reformların gerekliliğini bugün çok daha net görüyoruz. 15 Temmuz sonrası daha da güçlenmiş bir AK Parti var. Dolayısıyla ertelenmiş reformları bu dönem bekliyoruz. AK Parti’nin yapacakları listesinde; 4 yıldır çıkarılamayan kıdem tazminatı, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması öncelikli olabilir. Ümitsiz şeyler söylemek istemiyorum ama ne kadar gecikirseniz hedef olarak koyduğumuz o yüzde 5 büyümeyi yakalayamayız. Türkiye’de son yıllarda azalmakta olan yoksulluk ilk kez geçen yıl artış gösterdi. Düşük büyüme bunun bir nedenidir.
Son 5 yılda yıllık ortalama büyüme yüzde 3.3 ile sınırlı kaldı. Yüzde 1.3’lük nüfus artışını düşün, geriye yüzde 2’lik kişi başı gelir artışı kalır. Bu artış gelir eşitsizliği ve yoksulluğu azaltmak için yeterli sosyal manevra alanını sağlamada yetersiz kalıyor. Hedeflenen yüzde 5 büyüme, çok iddialı sayılmaz ama Türkiye’nin hızlı kalkınması ve daha adil bir gelir dağılımına sahip olması için asgari gereklilik. O zaman arzulanan ekonomik ve sosyal hedefler yakalanabilir.” “Kişi başına gelir artışındaki bu kadarlık fark çok mu önemli?” diye sorabilirsiniz dedikten sonra Gürsel şu hesabı aktarıyor: “Yıllık yüzde 2 artışla kişi başına geliri ancak 35 yılda ikiye katlarsınız. Yüzde 3.7 artışla ise 19 yıl yeterli olur.”