Ekonomist Prof.Dr. Necip Çakır: “KGF kaynaklı kredilerin geri dönüşünden endişeliyim”
Türkiye ekonomisi 2017’de büyümede ciddi bir performans sağladı. Kredi Garanti Fonu’nun devreye alınması bu büyümenin en önemli kaynaklarından biri olarak görüldü. Ekonomist, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Necip Çakır, KGF kaynaklı kredilerin geri ödemelerinden endişe duyduğunu söylüyor ve uyarıyor: “Umarım bu kaynaklar batmak üzere olan KOBİ’lere, sektörlere kullandırılmamıştır.”
Türkiye ekonomisinin büyüme performansı 2017’de beklenenin üzerinde gerçekleşti. Mali teşvikli büyüme modelinin 2019’a kadar sürdürülmesi ise beklentiler arasında. Ekonomist, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Necip Çakır, seçimlere kadar bir şekilde modelin uygulanabileceğini düşünüyor. Ancak bir nokta var. Zira sağlanan 220 milyar TL Kredi Garanti Fonu desteklerinde benzer bir rakama ulaşmak artık hayal. Çakır, “Kaynak bulduk ve piyasaya sunduk. Kullandırdığımız kaynağın geri dönüşümü nedir? Kaynak eğer kendisinden daha fazla getiri sağlayacak yatırım projesinde kullanılıyorsa o toplum refahını artırıcı etki yaratır. Ama benim, bu kaynağın bu anlamda veya nitelikte kullanıldığı konusunda şüphelerim var. Umarım kaynak bir anlamda batmak üzere veya batık şirketleri, sektörleri kurtarmak için kullanılmamıştır” diyor.
Çakır, geçtiğimiz yıl kullandırılan 220 milyar TL’lik kaynağın yarısının bile geri dönüşünün başarı olarak görülmesi gerektiğini düşünüyor. Tezini hangi nedenlere dayandırdığını sorduğumuz Çakır, görüşlerini şöyle açıklıyor: “Ben yarısı dönmeyecek derken şuradan hareketle söylüyorum. Bu durumu aslında biz 2004 yılında benzer şekilde yaşadık. Örneğin; inşaat sektöründeki firmalar o kadar para kazandı ki… Proje üzerinden ev satıyorlardı. Konut sektörüne talep artınca sektör dışındaki firmalar da yüksek karlılık nedeniyle bu alana yöneldi. Oysa çok basit bir hesap vardır. Yeni konut yapılmaya başlandığı zaman konut girdilerinin talebi artıyor ve girdi fiyatları yükseliyor. Dolayısıyla üretim maliyetleri artmış oluyor. Buna karşın yeni konut üretildiğinde yani arz arttığı zaman fiyatlar düşüyor. Yani maliyet artıp satış fiyatları düşerken karlılık negatife dönüyor. Şu anda piyasada yaşanan da budur. Balon olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de kimse inşaat sektöründe fizibilite yapmasını bilmez. Sektörde bazı şeyler çok geride kaldı. Burası 1970’lerin Türkiye’si değil artık. ‘Keserle geldim, müteahhit oldum’ vs. artık yok. Mali gücü yerinde 3-5 şirket bu alanda. Geri kalan sıkıntılı. Bu kaynak umarım bu tür firmalara veya KOBİ’lere verilmiş olmasın.”
“İnşaat sektöründe balon patlar”
Tekrardan bir 220 milyar TL’lik kaynak yaratmanın da imkansız olduğunu savunan Çakır, dünyada petrol fiyatlarının yükseliş trendinde olduğunu ve bunun cari açığı bozacağını, içeride enflasyonun artacağını savunuyor. Çakır, ayrıca gelişmiş büyük ekonomilerin merkez bankalarının faiz artırımına girdiğinin unutulmamasını istiyor. Çakır, görüşlerini açıklıyor: “Faizlerin artması TL’nin daha da değer kaybetmesi anlamına geliyor. İnşaat sektörü özelinde ‘faizleri indirmeliyiz’ diyorlar. Güzel de lokomotif olarak gördüğünüz inşaat sektörünün çok ciddi cari açık yaratan yanı var. Ne kadar ithal ürün kullanıldığı görülmüyor. İnşaat sektörü milli sektör değil cari açık yaratan ithalata bağımlı bir sektördür. Konuyu baştan ele alırsak; TL değer kaybettiğinde, petrol fiyatları yükseldiğinde ve dolayısıyla enflasyon yükseldiğinde bu fiyatlara evlerini satamayan müteahhitler artan maliyetler karşısında fiyatları ya yükseltmek zorunda kalacak ya da batacak. Sektör dışından gelenlerin tamamının bu süreçte batacağına inanıyorum.”
“İhracatta gelir esnekliği önemlidir”
Türkiye’nin ihracatla büyüme stratejisine ilişkin ‘iki temel noktanın’ sürekli gözden kaçırıldığını aktaran Necip Çakır, şunları söylüyor: “Birincisi ithalat ve ihracat hikayesidir. TL değer kaybettiği zaman ihracat artmıyor veya azalmıyor. Çünkü ihracatın yapısına bakınca ağırlıklı düşük ve orta teknoloji ağırlıklıyız. İhracatımızın ancak yüzde 3’ü yüksek teknolojili ürünler. Bu ürünleri de çok fazla ülke üretiyor. Bu kadar düşük teknolojili ürünle gidilecek çok fazla yer yok. En fazla ihracatı AB’ye yapıyoruz. AB’nin geliri artıyorsa bizim ihracatımız da artıyor. Yani demek ki ihracatta en önemli nokta gelir esnekliğidir. İkincisi, bir ülkede sermaye hareketleri serbestse hem kuru hem de faizi kontrol edemezsiniz. Bunlardan biri olur. Faizi kontrol edersen kur uçar, kuru kontrol edersen de faiz.”
“Reform eğitimden ve gelir adaletsizliğinden başlamalı”
Reform ihtiyacının ekonomide sıkışıklığın bir göstergesi olduğunun altını çizen Çakır, Japonya’yı 1980’lerde girdiği bunalımdan yürüttüğü yapısal reformlarla çıkaran Japonya Başkanı Shinzo Abe’yi örnek gösteriyor.
Çakır’a göre bu süreçte 3 önemli reform hayata geçirilmeli. Bunlardan biri gelirler politikasında değişikliğe gidilmeli. Detaylar şöyle: “Çünkü Türkiye gelir dağılımı açısından en kötü ülkelerden biri. Bunun doğrudan bağlantılı olduğu bir yapı var; vergi politikası. Vergilerin 3’te 2’si dolaylı vergilerden geliyor. Bu da gelir dağılımının kötü olduğunun göstergesi. OECD’de bu oran 3’te 1. İkinci önemli konu ise eğitim. Bu reform yapılmadığı sürece hiçbir gelişme sağlanmayacak. Bu dönem Çin’in eğitimde reform yaparak üniversitelere ciddi kaynak ayırdığını unutmamak lazım. ABD bunu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptı. Dünyanın beyin göçünün merkezi oldu. Bu nedenle bu kadar yüksek katmadeğer üretmeyi başarıyor. Kendi hayatımdan örnek vereyim. Çocuğumu özel okullarda okuttum. Ve her yıl bir araba parasını eğitime yatırdım. Bu kadar emek verdiğim çocuğum yurtdışına gitmek istiyor. Etrafımdaki tüm çocuklarda bu istek var. Eğittiğimiz genci ülke içinde tutamıyorsak, bunu beceremiyorsak bu ülkenin geleceğini sağlayamazsın. Bunun zihniyet reformuna ihtiyaç var. Ayrıca diğer reform alanı ise tarım. Tarımda potansiyeli bu kadar yüksek bir ülkenin kendini bu kadar kolay harcaması çok kötü. Doğru düzgün sulama mühendisimiz bile yok. Oysa ülke çölleşiyor. Kişi başına düşen su miktarı her geçen yıl azalıyor. Bunu öngörmek lazım.”
Reformları hükümet bazlı düşünmemek gerektiğinin altını çizen Çakır, hem muhalefet hem iktidarın politik kadrolarının memleketin ihtiyacı olan reformları üretmekten uzak olduğuna inanıyor.