Ekonomist Prof. Dr. Korkut Boratav
Korkut Boratav’ın önerisi; uzun vadeli, kırılganlıkları azaltan, “Büyüme Odaklı Program” Ekonomist Prof.Dr. Korkut Boratav’a göre ekonominin iki zafiyet öğesi var:
EKONOMİST
01.05.2017, 08:49 29.04.2017, 12:36
5376
Dışsal kırılganlıklar ve büyüme potansiyelinin düşmesi; yani, orta vadede durgunluğa mahkumiyet…
Boratav, referandum ortamında durgunluğu aşmak için kamu harcamalarını yukarı çeken Hükümet’in, bu yöntemi 2019’a kadar sürdürmeyi deneyebileceğini savunuyor.
Türkiye ekonomisi referandum sürecinin atlatılmasıyla 2019’a kadar aralıksız bir yatırım-büyüme sürecinin önceliğine kavuşmuş bulunuyor. En azından iş dünyasının talepleri bu yönde. Bardağın dolu ve boş taraflarını göstermek adına sektörün saygın bir ismiyle söyleşi gerçekleştirdik. Prof.Dr. Korkut Boratav, ulusal ve uluslararası konjonktürü KobiEfor için derledi.
KobiEfor: Referandum ‘Evet’ ile sonuçlandı. Hükümet’in ‘güçlü ekonomi’ vaadi var. Hükümet’in ekonomide bundan sonraki yol haritası, gerçekleştirme ihtimali, olanakları ve güçlükleri nedir?
Korkut Boratav: “Güçlü ekonomiye geçiş”, Kemal Derviş’in 2001 krizini yönetirken ortaya attığı programın adı için kullandığı terimdir. Derviş, programın içeriğini, IMF ve Dünya Bankası ile birlikte oluşturmuştu. Başbakan Binali Yıldırım Hükümeti ise terimi, içeriğini açıklamadan kullanıyor. 2017 koşullarında “ekonominin güçlendirilmesini” hedefleyen herhangi bir program iki öncelik taşımalıdır: Ekonominin zafiyet öğelerini tespit etmek ve bunları aşma yöntemlerini oluşturmak.
Ekonominin iki zafiyet öğesi vardır: Dışsal kırılganlıklar ve büyüme potansiyelinin düşmesi; yani, orta vadede durgunluğa mahkumiyet…
Dışsal kırılganlıkları hafifletecek yöntemler bugün gündemde değildir. Cari işlem açığı, petrol fiyatlarındaki düşmeye rağmen anlamlı boyutlarda hafiflememiştir. ekonominin kısa dönemli büyüme temposunun dış kaynak akımlarına bağımlılığı da süregelmektedir.
Durgunluğa son vermek, sermaye birikim oranının belirgin boyutlarda yukarı çekilmesine bağlıdır. Ancak, bu doğrultuda bir hamlenin gerçekleşmesi, dış kırılganlıkların aşılması halinde mümkün olur.
Hükümet, referandum ortamında durgunluğu aşmak için kısa vadeli bir çözüm aramış ve cari kamu harcamalarını yukarı çekmiştir. Bu yöntemi 2019’a kadar sürdürmeyi deneyebilir. Ancak ekonominin sabit sermaye stoku ve üretim potansiyeli genişlemediği sürece, bu yöntem, kaynak kısıtları ile karşılaşır: Büyüme eğilimini kalıcı olarak yükseltmeden cari açığı genişletir ve enflasyonu hızlandırır. Bu da dış kırılganlıklar ve durgunluk ikilisinden oluşan başlangıç noktasına geri dönmek anlamına gelir.
KobiEfor: Türkiye ekonomisi için kriz beklentisi canlılığını koruyor. Sizce böyle midir? Hükümet’in karşı önlemler alacak kapasitesi ve politikaları var mıdır?
Korkut Boratav: Ekonominin dış kaynaklara bağımlılığı devam ettikçe, yabancı sermaye akımlarında sert bir durma veya tersine dönme, durgunlaşmayı, küçülmeyi, bazen de finansal krizi tetikler. Bu tür bir ortam, uluslararası ekonomik ortamın bozulması veya Türkiye’ye özgü etkenler sonunda gerçekleşir. 2016’nın ikinci yarısında Türkiye’ye özgü olumsuz etkenler, Temmuz-Eylül aylarında ekonominin küçülmesine yol açtı; ancak, fazla sürmedi. Şu anda kriz ortamında değiliz. Kronik ve büyük cari açık vermeyen ekonomiler, dış bağımlılık çemberine sürüklenmemek için sermaye hareketlerindeki hızlı tempolu girişleri frenleyecek yöntemleri uyguluyorlar. Büyük cari açık verdiği için Türkiye kısa dönemde bu yöntemi uygulayamaz; zira, kısa vadeli büyüme dış kaynak girişlerine bağımlıdır. Uzun dönemli çözüm, ithalat bağımlılığı yüksek olan sektörleri koruyan, onlara öncelik veren seçeneklerde aranmalıdır. Ancak bu tür seçenekler, korumacı, ithal ikameci programlara yöneliş anlamına gelir, uluslararası sermayenin ve IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi önemli kurumların baskılarıyla karşılaşır. Kararlı ve Türkiye’nin uzun dönemde gelişme biçimini hedefleyen bir iktidar, bu tür baskıları, tepkileri göze alabilir.
KobiEfor: Özel sektör 17 Nisan’da ‘her şeyi bırakalım reformlara odaklanalım’ çağrısı yaptı. İstenen reformlar nedir, sıkıntısı nedir?
Korkut Boratav: Bu çağrının, ‘anayasa değişikliğinin ve referandumun gereksizliği’ teşhisiyle birleşmediğini biliyoruz. Öyle sanıyorum ki, bu ‘gereksizlik’ görüşü özel sektörün tabanında bir hayli yaygındır; ancak çekingenlik, ürkeklik nedeniyle ifade edilmemiştir. ‘Reformlara odaklanalım’ çağrısının ne anlama geldiği belli değildir. Kısa vadeli talepleri karşılayan önlemlerden (teşviklerden) oluşan bir liste reform olarak tanımlanamaz. Yukarıda değindiğim uzun vadeli, büyüme odaklı, kırılganlıkların azalmasını hedefleyen bir program söz konusu değilse, ‘reform’ sözcüğü anlamsızlaşır. Esasen, ‘yapısal reformlar’ ifadesini çok seven siyaset ve medya çevreleri, bunların içeriğini tanımlamaktan daima kaçınmışlardır.
KobiEfor: AB konjonktürel olarak büyük bir belirsizliğin içinde, Türkiye’nin en büyük ticaret partneri olan bölgenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Korkut Boratav: AB Almanya’nın liderliğinde varlığını sürdürecektir. Temel bir sorun, göçmen karşıtlığından kaynaklanan neo-faşist siyasi akımların güçlenmesidir. Büyük AB sermayesi ve Almanya, bu türden ‘aykırı’ akımlarla uzlaşma yöntemleri bulacaktır.
KobiEfor: AB için Türkiye’deki en önemli mesele ‘mülkiyet haklarına ve küreselleşmeye angajmanı’ ise burada bir kırılma yaşanır mı?
Korkut Boratav: Sadece AB için değil, tüm uluslararası sermaye için ‘mülkiyet hakları’ kapitalizmin temel ilkelerinden biridir. Bu nedenle ‘devletleştirme, el koyma’ gibi yöntemler tepkilere yol açar. Yabancı sermaye girişlerine fazlasıyla bağımlıysanız, Türkiye’ye giren yatırımcının, mülkiyet güvencesi araması doğaldır. Esasen, Moody’s’in Türkiye’nin puanını ‘çöp’ seviyesine indiren kararı, mülkiyet hakları ihlallerini, ana gerekçelerden biri olarak belirtmişti.
KobiEfor: ‘Evet’ sonrası Batı’dan olumsuz şok gelirse şokun panzehiri Körfez sermayesi olabilir mi?
Siyaset çevrelerinde bu tür bir beklentinin olduğu söyleniyor. Yaptıkları temasların içeriği bilinmiyor. Kayıtdışı para girişlerinin bir bölümü Körfez kaynaklı olabilir. Suudi parası, darbe sonrasında Sisi yönetiminin döviz kısıtlarını hafifletebildi. Ancak Türkiye için bazı yıllar 50-70 milyar düzeylerinde seyreden ve ezici çoğunluğu Batı kaynaklı olan yabancı sermaye akımlarının Körfez parasıyla telafi edilmesi mümkün görülemez.
KobiEfor: Küçülen Türkiye ekonomisi gerçeğini göz önüne aldığımızda ‘neoliberal’ dönemin bittiği anlamı çıkıyor. Ama buna muadil bir ekonomi modeli öngörülmüyor. Çıkış nasıl sağlanacaktır?
Planlama perspektifinin canlanması; dış kaynak akımlarının ekonominin gerçek gereksinimleri çerçevesinde denetlenmesi; özellikle sanayide ithal ikamesi yöntemlerinin yeni baştan keşfedilmesi, uygulanması ile başlanabilir.
KobiEfor: ABD Başkanı Donald Trump’ın küresel ekonomi konusunda muhtemel yeni politikaları nedir ve bunların Türkiye üzerindeki etkileri kısa-orta vadede ne olur?
Trump, özellikle sanayi sektörü için korumacılığı ve büyük Amerikan sermayesinin dış dünyada istihdam yaratan yatırımlarının frenlenmesini, ABD’ye dönmesini istiyor. Bunlar, küreselleşme için hayatî önem taşıyan serbest dış ticaret ve serbest sermaye hareketleri ilkeleriyle uzlaşmayan önerilerdir. Bugünlerde büyük ABD sermayesi Trump’ı bu çizgiden adım adım caydırma çabaları içindedir; başarılı olmaya da başlamıştır.
Boratav, referandum ortamında durgunluğu aşmak için kamu harcamalarını yukarı çeken Hükümet’in, bu yöntemi 2019’a kadar sürdürmeyi deneyebileceğini savunuyor.
Türkiye ekonomisi referandum sürecinin atlatılmasıyla 2019’a kadar aralıksız bir yatırım-büyüme sürecinin önceliğine kavuşmuş bulunuyor. En azından iş dünyasının talepleri bu yönde. Bardağın dolu ve boş taraflarını göstermek adına sektörün saygın bir ismiyle söyleşi gerçekleştirdik. Prof.Dr. Korkut Boratav, ulusal ve uluslararası konjonktürü KobiEfor için derledi.
KobiEfor: Referandum ‘Evet’ ile sonuçlandı. Hükümet’in ‘güçlü ekonomi’ vaadi var. Hükümet’in ekonomide bundan sonraki yol haritası, gerçekleştirme ihtimali, olanakları ve güçlükleri nedir?
Korkut Boratav: “Güçlü ekonomiye geçiş”, Kemal Derviş’in 2001 krizini yönetirken ortaya attığı programın adı için kullandığı terimdir. Derviş, programın içeriğini, IMF ve Dünya Bankası ile birlikte oluşturmuştu. Başbakan Binali Yıldırım Hükümeti ise terimi, içeriğini açıklamadan kullanıyor. 2017 koşullarında “ekonominin güçlendirilmesini” hedefleyen herhangi bir program iki öncelik taşımalıdır: Ekonominin zafiyet öğelerini tespit etmek ve bunları aşma yöntemlerini oluşturmak.
Ekonominin iki zafiyet öğesi vardır: Dışsal kırılganlıklar ve büyüme potansiyelinin düşmesi; yani, orta vadede durgunluğa mahkumiyet…
Dışsal kırılganlıkları hafifletecek yöntemler bugün gündemde değildir. Cari işlem açığı, petrol fiyatlarındaki düşmeye rağmen anlamlı boyutlarda hafiflememiştir. ekonominin kısa dönemli büyüme temposunun dış kaynak akımlarına bağımlılığı da süregelmektedir.
Durgunluğa son vermek, sermaye birikim oranının belirgin boyutlarda yukarı çekilmesine bağlıdır. Ancak, bu doğrultuda bir hamlenin gerçekleşmesi, dış kırılganlıkların aşılması halinde mümkün olur.
Hükümet, referandum ortamında durgunluğu aşmak için kısa vadeli bir çözüm aramış ve cari kamu harcamalarını yukarı çekmiştir. Bu yöntemi 2019’a kadar sürdürmeyi deneyebilir. Ancak ekonominin sabit sermaye stoku ve üretim potansiyeli genişlemediği sürece, bu yöntem, kaynak kısıtları ile karşılaşır: Büyüme eğilimini kalıcı olarak yükseltmeden cari açığı genişletir ve enflasyonu hızlandırır. Bu da dış kırılganlıklar ve durgunluk ikilisinden oluşan başlangıç noktasına geri dönmek anlamına gelir.
KobiEfor: Türkiye ekonomisi için kriz beklentisi canlılığını koruyor. Sizce böyle midir? Hükümet’in karşı önlemler alacak kapasitesi ve politikaları var mıdır?
Korkut Boratav: Ekonominin dış kaynaklara bağımlılığı devam ettikçe, yabancı sermaye akımlarında sert bir durma veya tersine dönme, durgunlaşmayı, küçülmeyi, bazen de finansal krizi tetikler. Bu tür bir ortam, uluslararası ekonomik ortamın bozulması veya Türkiye’ye özgü etkenler sonunda gerçekleşir. 2016’nın ikinci yarısında Türkiye’ye özgü olumsuz etkenler, Temmuz-Eylül aylarında ekonominin küçülmesine yol açtı; ancak, fazla sürmedi. Şu anda kriz ortamında değiliz. Kronik ve büyük cari açık vermeyen ekonomiler, dış bağımlılık çemberine sürüklenmemek için sermaye hareketlerindeki hızlı tempolu girişleri frenleyecek yöntemleri uyguluyorlar. Büyük cari açık verdiği için Türkiye kısa dönemde bu yöntemi uygulayamaz; zira, kısa vadeli büyüme dış kaynak girişlerine bağımlıdır. Uzun dönemli çözüm, ithalat bağımlılığı yüksek olan sektörleri koruyan, onlara öncelik veren seçeneklerde aranmalıdır. Ancak bu tür seçenekler, korumacı, ithal ikameci programlara yöneliş anlamına gelir, uluslararası sermayenin ve IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi önemli kurumların baskılarıyla karşılaşır. Kararlı ve Türkiye’nin uzun dönemde gelişme biçimini hedefleyen bir iktidar, bu tür baskıları, tepkileri göze alabilir.
KobiEfor: Özel sektör 17 Nisan’da ‘her şeyi bırakalım reformlara odaklanalım’ çağrısı yaptı. İstenen reformlar nedir, sıkıntısı nedir?
Korkut Boratav: Bu çağrının, ‘anayasa değişikliğinin ve referandumun gereksizliği’ teşhisiyle birleşmediğini biliyoruz. Öyle sanıyorum ki, bu ‘gereksizlik’ görüşü özel sektörün tabanında bir hayli yaygındır; ancak çekingenlik, ürkeklik nedeniyle ifade edilmemiştir. ‘Reformlara odaklanalım’ çağrısının ne anlama geldiği belli değildir. Kısa vadeli talepleri karşılayan önlemlerden (teşviklerden) oluşan bir liste reform olarak tanımlanamaz. Yukarıda değindiğim uzun vadeli, büyüme odaklı, kırılganlıkların azalmasını hedefleyen bir program söz konusu değilse, ‘reform’ sözcüğü anlamsızlaşır. Esasen, ‘yapısal reformlar’ ifadesini çok seven siyaset ve medya çevreleri, bunların içeriğini tanımlamaktan daima kaçınmışlardır.
KobiEfor: AB konjonktürel olarak büyük bir belirsizliğin içinde, Türkiye’nin en büyük ticaret partneri olan bölgenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Korkut Boratav: AB Almanya’nın liderliğinde varlığını sürdürecektir. Temel bir sorun, göçmen karşıtlığından kaynaklanan neo-faşist siyasi akımların güçlenmesidir. Büyük AB sermayesi ve Almanya, bu türden ‘aykırı’ akımlarla uzlaşma yöntemleri bulacaktır.
KobiEfor: AB için Türkiye’deki en önemli mesele ‘mülkiyet haklarına ve küreselleşmeye angajmanı’ ise burada bir kırılma yaşanır mı?
Korkut Boratav: Sadece AB için değil, tüm uluslararası sermaye için ‘mülkiyet hakları’ kapitalizmin temel ilkelerinden biridir. Bu nedenle ‘devletleştirme, el koyma’ gibi yöntemler tepkilere yol açar. Yabancı sermaye girişlerine fazlasıyla bağımlıysanız, Türkiye’ye giren yatırımcının, mülkiyet güvencesi araması doğaldır. Esasen, Moody’s’in Türkiye’nin puanını ‘çöp’ seviyesine indiren kararı, mülkiyet hakları ihlallerini, ana gerekçelerden biri olarak belirtmişti.
KobiEfor: ‘Evet’ sonrası Batı’dan olumsuz şok gelirse şokun panzehiri Körfez sermayesi olabilir mi?
Siyaset çevrelerinde bu tür bir beklentinin olduğu söyleniyor. Yaptıkları temasların içeriği bilinmiyor. Kayıtdışı para girişlerinin bir bölümü Körfez kaynaklı olabilir. Suudi parası, darbe sonrasında Sisi yönetiminin döviz kısıtlarını hafifletebildi. Ancak Türkiye için bazı yıllar 50-70 milyar düzeylerinde seyreden ve ezici çoğunluğu Batı kaynaklı olan yabancı sermaye akımlarının Körfez parasıyla telafi edilmesi mümkün görülemez.
KobiEfor: Küçülen Türkiye ekonomisi gerçeğini göz önüne aldığımızda ‘neoliberal’ dönemin bittiği anlamı çıkıyor. Ama buna muadil bir ekonomi modeli öngörülmüyor. Çıkış nasıl sağlanacaktır?
Planlama perspektifinin canlanması; dış kaynak akımlarının ekonominin gerçek gereksinimleri çerçevesinde denetlenmesi; özellikle sanayide ithal ikamesi yöntemlerinin yeni baştan keşfedilmesi, uygulanması ile başlanabilir.
KobiEfor: ABD Başkanı Donald Trump’ın küresel ekonomi konusunda muhtemel yeni politikaları nedir ve bunların Türkiye üzerindeki etkileri kısa-orta vadede ne olur?
Trump, özellikle sanayi sektörü için korumacılığı ve büyük Amerikan sermayesinin dış dünyada istihdam yaratan yatırımlarının frenlenmesini, ABD’ye dönmesini istiyor. Bunlar, küreselleşme için hayatî önem taşıyan serbest dış ticaret ve serbest sermaye hareketleri ilkeleriyle uzlaşmayan önerilerdir. Bugünlerde büyük ABD sermayesi Trump’ı bu çizgiden adım adım caydırma çabaları içindedir; başarılı olmaya da başlamıştır.