DenizYatırım Başekonomisti Özlem Derici
DenizYatırım Başekonomisti F. Özlem Derici’ye göre Türkiye’nin temel kırılma noktasını politik belirsizlik oluşturuyor: “Türkiye’nin büyümesi ekonomik performansa dayalıydı. Ancak seçimlerden sonra bu performans birazcık geri planda kaldı. Bundan sonra yıllık yüzde 4-4.5 büyüme rakamlarına ulaşılıp ulaşılmaması politik istikrarın sağlanıp sağlanamamasıyla doğru orantılı.”
EKONOMİST
01.07.2015, 08:52 30.06.2015, 17:58
6726
7 Haziran’da gerçekleşen Genel Seçimler’den sonra görüşlerine başvurduğumuz DenizYatırım Başekonomisti F. Özlem Derici, piyasalar için belirsizliğin en önemli risk algısı olduğunu paylaştı. Seçim öncesinde koalisyon olup olmamasının pozitif ve negatif fiyatlandırıldığını aktaran Derici, “Seçim sonucunda ise koalisyon pozitif, erken seçim negatif fiyatlanmaya başladı. Ancak önümüzdeki süreç kolay değil. Piyasalar bu nedenle temkinli davranıyor. Görüş olarak da; hisse senedi piyasasında biraz daha sürecin takip edilmesini ve pozisyon alınacaksa defansif olunup, riske girmeden pozisyon alınmasını tavsiye ediyoruz” dedi.
Döviz piyasasındaki değer kaybının sadece politika faktörüyle açıklanamayacağının altını çizen Derici, Amerika Merkez Bankası’nın (FED) faiz artıracak olmasının etkisinin de piyasalarda değerlendirildiğini açıkladı. “Politik risk azaldıkça dolar üzerindeki risk azalıyor. Ancak orta vadede bunun çok kalıcı olmasını beklemiyoruz” diyen Derici, ülkedeki politik riskin dağılmasının ardından yurtdışı kaynaklı kararların daha net hissedileceğini, doların üzerindeki baskının orta vadede devam edeceğini öngördü.
Büyüme yatırıma bağlı
Seçimler, görece olarak baskılamış olsa da ekonomide sıkıntıların olduğu aşikar. Ülkedeki adı konulmamış sıkıntının temel nedeni olarak yetersiz yatırımı gösteren Derici, nüfus büyüklüğü dikkate alındığında yüzde 4-4.5 büyüme rakamlarının sürdürülebilir olması gerektiğini belirterek, şu noktalara dikkat çekti: “Türkiye’de iç piyasaya bakınca işler çok iyi değil. 1. çeyrekte biraz pozitif büyüme var ama yetmiyor. Her yıl ardı ardına yüzde 4 büyüme sağlanamaz ise yeni gelen nüfusa istihdam yaratılamıyor. Sürdürülebilir büyüme için ise yatırım şart. Ülke olarak iç tüketim ile büyüyen bir ekonomiyiz. Hükümet’in aldığı önlemler nedeniyle şu anda iç tüketim ortalama bir yerde. AB ciddi duraklamaya girince dış talebe bağlı büyüme de yaşayamadık. Ancak önümüzdeki dönem AB’deki parasal genişlemenin yavaş yavaş ülkelerin ekonomilerine sirayet edeceğini söyleyebiliriz. AB’de her ay 60 milyar Avro para basılıyor. Ve bu para basma Eylül 2016’ya kadar devam edecektir. Eğer yetmezse de ek önlemlerin gelmesi sözkonusu. Yılın ikinci yarısında iyileşmeyi hissetmeye başlayacağız ve ihracatımıza olumlu yansıyacaktır.”
Petrol üreten ülkelerin ithalatı azaltmalarının Türkiye açısından sıkıntılı olduğunu aktaran Derici, petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan iyileşmeyle beraber Türkiye’nin içlerinde Rusya’nın da bulunduğu petrol üreten ülkelere daha fazla ihracat gerçekleştireceğine dikkat çekiyor.
Kurdaki dalgalanma olumlu değil
Ekonomideki en önemli sıkıntılardan biri de kurdaki dalgalanma. Kurun yatırımı artırma, istihdam sağlama gücü bulunduğunu, ancak belirsizlik nedeniyle bu avantajlardan yararlanılmadığını dile getiren Derici şu noktaya parmak bastı: “Belirsizlik nedeniyle büyümeye hizmet eden bir ayak eksik kalmış oluyor. Dolardaki hareketlilik ile tüketici güven endeksi arasında güçlü bir bağ var. Kurdaki artış hemen tüketici güvenini düşürüyor. Dalgalanma devam ettiği sürece yatırımlardaki canlanmayı hayata geçiremeyeceğiz.”
Kurum olarak yüzde 2.5 büyüme tahmini açıkladıklarını söyleyen Derici, piyasada beklentilerin ise yüzde 3-3.5 arasında değiştiğini belirterek şu bilgileri veriyor: “Erken seçim senaryoları ve ardından koalisyon olursa büyüme rakamlarında aşağıya doğru revize olabilir. Zaten geçen yıl üretimimiz canlı değildi. Ara malı ithalatımız yüksek olduğu için cari açıkta kalıcı olarak iyileşme sağlayamıyoruz. Üretim için hedefler ortaya kondu ama bu uygulamalar için her şekilde bir hükümete ihtiyaç vardır.”
Belirsizlik orta gelir tuzağına mahkumiyet Orta gelir tuzağındaki kalış devam edebilir. Tasarruf oranının düşüklüğü nedeniyle Türkiye yurtdışından tasarruf ithal edip büyümeye mecbur. Bu da sürekli sermaye girişinin gerçekleşmesine bağlı. Sermaye girişinin olmazsa olmaz koşulu ise yüksek faiz. Faizlerin yüksek tutulması içeride maliyetleri artırıyor. Derici, önümüzdeki 5 yıllık dönemde parasal darlık yaşanacağının ve dolayısıyla sermaye erişiminin daha maliyetli olacağının altını çiziyor ve şöyle diyor: “Türkiye pek öyle 4-5 büyüme bandına çıkacak gibi görünmüyor. Gelecek yıl ise yüzde 3.54 gibi büyüme olur. Kısa vadeli çözüm yok. Hedeflenen büyüme rakamlarına ulaşılması için kurulacak hükümetin vakit kaybetmeden yapısal reformları hayata geçirmesi gerekiyor. Ülkedeki yasal düzenlemeler yatırımcı için cazip hale getirilmeli. Teşvikler buna göre düzenlenmeli. Hızlı bir dönüş olursa 2017’den sonra yapılanların meyvesini almaya başlarız.”
Lehman Brothers krizi öncesinde Türkiye’ye yılda 15-20 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapıldığını hatırlatan Özlem Derici, geçen yıl gelen yatırım tutarının 9 milyar dolarda kaldığını vurguluyor: “Türkiye şu anda tüm koşullar sağlansa dahi yabancı yatırımcı çekmek için çok uygun değil. Yapısal reformlardan sonra yabancı sermaye girişi sağlanacaktır. Bizim sağlıklı dediğimiz sermaye; uzun vadeli borçlanma ve doğrudan yabancı yatırımdır. Şu anda bu sağlıklı sermayenin oranı yüzde 10-12 civarındadır. Sıcak para, kısa vadeli portföy girişler ve mevduat olarak girenlerde toplam fiyatlama yüzde 70’in üzerinde pay alıyor.”
KOBİ’ler dikkatli olmalı
KOBİ’lerde riskten korunma enstrümanları pek kullanılmıyor. KOBİ’ler için en önemli riskin kur olduğunun altını çizen Derici, dolar kurunun 2.95 ve 3 bandına ilerleyeceğine ve borcunu ödemede sıkıntı çeken bazı KOBİ’lerin iflas edebileceğine dikkat çekiyor. Derici, “Makro olarak faiz riskinden ziyade kur riskinin tehlikeli olduğuna inanıyoruz” diyor. Seçimler sonrası eli güçlenen Merkez Bankası’nın doğru zamanda doğru önlemi alacağını aktaran Derici, şu öngörülerde bulunuyor: “Merkez Bankası (MB) bir güvencedir. MB, günlük bazda likitide yönetimi yapıyor. Fonlama maliyetini ortalamada politika faizinin üzerinde tutuyor. MB, ister politikada belirsizlik ile olsun, ister FED ile ilgili türbülans olsun, ilk önce faiz koridorunun üst bandını kullanmayı tercih eder. Ama daha şiddetli bir türbülans olursa hem politika faizini hem de faiz koridorunun üst bandını artırma gibi tepki verecektir. Gerektiğinde koridorun üst bandında artış gerçekleşebilir.”
Döviz piyasasındaki değer kaybının sadece politika faktörüyle açıklanamayacağının altını çizen Derici, Amerika Merkez Bankası’nın (FED) faiz artıracak olmasının etkisinin de piyasalarda değerlendirildiğini açıkladı. “Politik risk azaldıkça dolar üzerindeki risk azalıyor. Ancak orta vadede bunun çok kalıcı olmasını beklemiyoruz” diyen Derici, ülkedeki politik riskin dağılmasının ardından yurtdışı kaynaklı kararların daha net hissedileceğini, doların üzerindeki baskının orta vadede devam edeceğini öngördü.
Büyüme yatırıma bağlı
Seçimler, görece olarak baskılamış olsa da ekonomide sıkıntıların olduğu aşikar. Ülkedeki adı konulmamış sıkıntının temel nedeni olarak yetersiz yatırımı gösteren Derici, nüfus büyüklüğü dikkate alındığında yüzde 4-4.5 büyüme rakamlarının sürdürülebilir olması gerektiğini belirterek, şu noktalara dikkat çekti: “Türkiye’de iç piyasaya bakınca işler çok iyi değil. 1. çeyrekte biraz pozitif büyüme var ama yetmiyor. Her yıl ardı ardına yüzde 4 büyüme sağlanamaz ise yeni gelen nüfusa istihdam yaratılamıyor. Sürdürülebilir büyüme için ise yatırım şart. Ülke olarak iç tüketim ile büyüyen bir ekonomiyiz. Hükümet’in aldığı önlemler nedeniyle şu anda iç tüketim ortalama bir yerde. AB ciddi duraklamaya girince dış talebe bağlı büyüme de yaşayamadık. Ancak önümüzdeki dönem AB’deki parasal genişlemenin yavaş yavaş ülkelerin ekonomilerine sirayet edeceğini söyleyebiliriz. AB’de her ay 60 milyar Avro para basılıyor. Ve bu para basma Eylül 2016’ya kadar devam edecektir. Eğer yetmezse de ek önlemlerin gelmesi sözkonusu. Yılın ikinci yarısında iyileşmeyi hissetmeye başlayacağız ve ihracatımıza olumlu yansıyacaktır.”
Petrol üreten ülkelerin ithalatı azaltmalarının Türkiye açısından sıkıntılı olduğunu aktaran Derici, petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan iyileşmeyle beraber Türkiye’nin içlerinde Rusya’nın da bulunduğu petrol üreten ülkelere daha fazla ihracat gerçekleştireceğine dikkat çekiyor.
Kurdaki dalgalanma olumlu değil
Ekonomideki en önemli sıkıntılardan biri de kurdaki dalgalanma. Kurun yatırımı artırma, istihdam sağlama gücü bulunduğunu, ancak belirsizlik nedeniyle bu avantajlardan yararlanılmadığını dile getiren Derici şu noktaya parmak bastı: “Belirsizlik nedeniyle büyümeye hizmet eden bir ayak eksik kalmış oluyor. Dolardaki hareketlilik ile tüketici güven endeksi arasında güçlü bir bağ var. Kurdaki artış hemen tüketici güvenini düşürüyor. Dalgalanma devam ettiği sürece yatırımlardaki canlanmayı hayata geçiremeyeceğiz.”
Kurum olarak yüzde 2.5 büyüme tahmini açıkladıklarını söyleyen Derici, piyasada beklentilerin ise yüzde 3-3.5 arasında değiştiğini belirterek şu bilgileri veriyor: “Erken seçim senaryoları ve ardından koalisyon olursa büyüme rakamlarında aşağıya doğru revize olabilir. Zaten geçen yıl üretimimiz canlı değildi. Ara malı ithalatımız yüksek olduğu için cari açıkta kalıcı olarak iyileşme sağlayamıyoruz. Üretim için hedefler ortaya kondu ama bu uygulamalar için her şekilde bir hükümete ihtiyaç vardır.”
Belirsizlik orta gelir tuzağına mahkumiyet Orta gelir tuzağındaki kalış devam edebilir. Tasarruf oranının düşüklüğü nedeniyle Türkiye yurtdışından tasarruf ithal edip büyümeye mecbur. Bu da sürekli sermaye girişinin gerçekleşmesine bağlı. Sermaye girişinin olmazsa olmaz koşulu ise yüksek faiz. Faizlerin yüksek tutulması içeride maliyetleri artırıyor. Derici, önümüzdeki 5 yıllık dönemde parasal darlık yaşanacağının ve dolayısıyla sermaye erişiminin daha maliyetli olacağının altını çiziyor ve şöyle diyor: “Türkiye pek öyle 4-5 büyüme bandına çıkacak gibi görünmüyor. Gelecek yıl ise yüzde 3.54 gibi büyüme olur. Kısa vadeli çözüm yok. Hedeflenen büyüme rakamlarına ulaşılması için kurulacak hükümetin vakit kaybetmeden yapısal reformları hayata geçirmesi gerekiyor. Ülkedeki yasal düzenlemeler yatırımcı için cazip hale getirilmeli. Teşvikler buna göre düzenlenmeli. Hızlı bir dönüş olursa 2017’den sonra yapılanların meyvesini almaya başlarız.”
Lehman Brothers krizi öncesinde Türkiye’ye yılda 15-20 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapıldığını hatırlatan Özlem Derici, geçen yıl gelen yatırım tutarının 9 milyar dolarda kaldığını vurguluyor: “Türkiye şu anda tüm koşullar sağlansa dahi yabancı yatırımcı çekmek için çok uygun değil. Yapısal reformlardan sonra yabancı sermaye girişi sağlanacaktır. Bizim sağlıklı dediğimiz sermaye; uzun vadeli borçlanma ve doğrudan yabancı yatırımdır. Şu anda bu sağlıklı sermayenin oranı yüzde 10-12 civarındadır. Sıcak para, kısa vadeli portföy girişler ve mevduat olarak girenlerde toplam fiyatlama yüzde 70’in üzerinde pay alıyor.”
KOBİ’ler dikkatli olmalı
KOBİ’lerde riskten korunma enstrümanları pek kullanılmıyor. KOBİ’ler için en önemli riskin kur olduğunun altını çizen Derici, dolar kurunun 2.95 ve 3 bandına ilerleyeceğine ve borcunu ödemede sıkıntı çeken bazı KOBİ’lerin iflas edebileceğine dikkat çekiyor. Derici, “Makro olarak faiz riskinden ziyade kur riskinin tehlikeli olduğuna inanıyoruz” diyor. Seçimler sonrası eli güçlenen Merkez Bankası’nın doğru zamanda doğru önlemi alacağını aktaran Derici, şu öngörülerde bulunuyor: “Merkez Bankası (MB) bir güvencedir. MB, günlük bazda likitide yönetimi yapıyor. Fonlama maliyetini ortalamada politika faizinin üzerinde tutuyor. MB, ister politikada belirsizlik ile olsun, ister FED ile ilgili türbülans olsun, ilk önce faiz koridorunun üst bandını kullanmayı tercih eder. Ama daha şiddetli bir türbülans olursa hem politika faizini hem de faiz koridorunun üst bandını artırma gibi tepki verecektir. Gerektiğinde koridorun üst bandında artış gerçekleşebilir.”