01.06.2013, 13:12
8612
Ekonomide ‘Yeni Dönem’
Türkiye 2023 yılı için yüksek ekonomik hedefleri olan bir vizyon benimsedi. Ülkenin geçirmekte olduğu değişim ve dönüşüm süreci bu hedeflere yönelik ilerliyor. Yapılan ve yapılacak olan reformların odağında bu hedefler var. Direnç denebilecek bir karşı tutum da gözükmüyor.
Bu sayımızın kapak konusunu, Türkiye’nin dönüşümü ve 2023 hedeflerine kesintisiz yürüyüşü bağlamında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’le yaptığımız söyleşiye ayırdık. Sayın Bakan Türkiye’nin 2023 vizyonunu inovatif üretime bağlıyor ve inovasyon sürecinin Mehter Yürüyüşü şeklinde olamayacağına dikkat çekiyor. Ergün, inovatif üretim için bugüne kadar önemli işler yapıldığına işaretle, önümüzdeki dönemde yapılanların meyvelerini toplamaya başlayacağımızı da vurguluyor. Fakat sözlerine şu tespiti de ekliyor: “Türkiye’nin potansiyeli daha fazlasını yapmamıza elverişlidir.”
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Ar-Ge ve inovasyon faaliyetleri ekonomik piramidin tepesinde yoğunlaşıyor. Bu sevindirici oluyor ama asıl sorun bu faaliyetleri piramidin tabanına doğru derinleştirmekte, KOBİ’lere kadar yaygınlaştırmakta ortaya çıkıyor. Bu durumda Türkiye ekonomisinin rekabet gücü olabileceğinin gerisinde kalıyor. Demek ki dikkatleri bu yöne çevirmek gerekiyor. Çünkü Türkiye rekabetçilikte “sıçrama” yapabileceği bir noktaya ilerlemiş, fakat bu sıçramayı yapamamış bir ülke konumundadır. Bu sıçramanın başarılması da Türkiye açısından ‘Yeni Dönem’in başlangıcı olacaktır.
Kamu girişimciliğe, değişime, yenilikçiliğe açık çek verdiğini her fırsatta ifade ettiğine göre sivil iş dünyasının dönüp kendisine bakması, sürecin bu kritik momentinde kendine düşen görevi görmesi gerekir. Bu noktada, bir ayağı kamuya, bir ayağı sivil topluma basan Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları’nın önemi artmaktadır. Değişim ve dönüşüm yolundaki milyonlarca ekonomik işletmenin kaptanı, kökleri yüzyılın ötesine uzanan Oda’lardır.
Mayıs ayında Ticaret ve Sanayi Odaları’nda seçimler yapıldı. Biliyoruz ki Türkiye’de Ticaret ve Sanayi Odaları kuruluşundan beri kamusal görev üstlendikleri için “politik” teşkilatlardır ve bürokratik temelde gelişmişlerdir. Hatta siyasi partilerin kadro ve aktivist kaynağı oldukları bile söylenebilir. Bu doğal bir durum olagelmiştir ama bugünkü küresel liberalleşme ortamında Oda’lardaki klasik yapının değişmesi gerekir. Değişen Türkiye’de Oda’ları da sivilleştiren düzenlemelere gidilmesi kaçınılmazdır.
Oda’ların sivilleştirilmesinden kastım, üyelerinin ihtiyaçlarına ve taleplerine yanıt verebilecekleri bir yapıya kavuşmasıdır. Oda’ların üyesi olan işletmeler her türlü yenilikçiliğe açık ve rekabetçiliğin bütün unsurlarını kazanmaya isteklidirler. Sürdürülebilir bir büyüme için dış pazarlara açılmanın şart olduğunu bilmektedirler. Ancak bilgiye, uzman danışmanlıklara ve finansa erişim güçlüklerini aşamadıkları için değişimin dışında kalmaktadırlar. Oda’lar üyelerinin bu nitelikteki ihtiyaçlarına hızla cevap veren birer çözüm merkezi olabildikleri zaman Türkiye’de çok şey değişecektir.
Seçilen yeni yönetimlere KobiEfor Dergisi olarak zorlu ve önemli görevlerinde başarılar diliyoruz.
Bu sayımızın kapak konusunu, Türkiye’nin dönüşümü ve 2023 hedeflerine kesintisiz yürüyüşü bağlamında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’le yaptığımız söyleşiye ayırdık. Sayın Bakan Türkiye’nin 2023 vizyonunu inovatif üretime bağlıyor ve inovasyon sürecinin Mehter Yürüyüşü şeklinde olamayacağına dikkat çekiyor. Ergün, inovatif üretim için bugüne kadar önemli işler yapıldığına işaretle, önümüzdeki dönemde yapılanların meyvelerini toplamaya başlayacağımızı da vurguluyor. Fakat sözlerine şu tespiti de ekliyor: “Türkiye’nin potansiyeli daha fazlasını yapmamıza elverişlidir.”
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Ar-Ge ve inovasyon faaliyetleri ekonomik piramidin tepesinde yoğunlaşıyor. Bu sevindirici oluyor ama asıl sorun bu faaliyetleri piramidin tabanına doğru derinleştirmekte, KOBİ’lere kadar yaygınlaştırmakta ortaya çıkıyor. Bu durumda Türkiye ekonomisinin rekabet gücü olabileceğinin gerisinde kalıyor. Demek ki dikkatleri bu yöne çevirmek gerekiyor. Çünkü Türkiye rekabetçilikte “sıçrama” yapabileceği bir noktaya ilerlemiş, fakat bu sıçramayı yapamamış bir ülke konumundadır. Bu sıçramanın başarılması da Türkiye açısından ‘Yeni Dönem’in başlangıcı olacaktır.
Kamu girişimciliğe, değişime, yenilikçiliğe açık çek verdiğini her fırsatta ifade ettiğine göre sivil iş dünyasının dönüp kendisine bakması, sürecin bu kritik momentinde kendine düşen görevi görmesi gerekir. Bu noktada, bir ayağı kamuya, bir ayağı sivil topluma basan Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları’nın önemi artmaktadır. Değişim ve dönüşüm yolundaki milyonlarca ekonomik işletmenin kaptanı, kökleri yüzyılın ötesine uzanan Oda’lardır.
Mayıs ayında Ticaret ve Sanayi Odaları’nda seçimler yapıldı. Biliyoruz ki Türkiye’de Ticaret ve Sanayi Odaları kuruluşundan beri kamusal görev üstlendikleri için “politik” teşkilatlardır ve bürokratik temelde gelişmişlerdir. Hatta siyasi partilerin kadro ve aktivist kaynağı oldukları bile söylenebilir. Bu doğal bir durum olagelmiştir ama bugünkü küresel liberalleşme ortamında Oda’lardaki klasik yapının değişmesi gerekir. Değişen Türkiye’de Oda’ları da sivilleştiren düzenlemelere gidilmesi kaçınılmazdır.
Oda’ların sivilleştirilmesinden kastım, üyelerinin ihtiyaçlarına ve taleplerine yanıt verebilecekleri bir yapıya kavuşmasıdır. Oda’ların üyesi olan işletmeler her türlü yenilikçiliğe açık ve rekabetçiliğin bütün unsurlarını kazanmaya isteklidirler. Sürdürülebilir bir büyüme için dış pazarlara açılmanın şart olduğunu bilmektedirler. Ancak bilgiye, uzman danışmanlıklara ve finansa erişim güçlüklerini aşamadıkları için değişimin dışında kalmaktadırlar. Oda’lar üyelerinin bu nitelikteki ihtiyaçlarına hızla cevap veren birer çözüm merkezi olabildikleri zaman Türkiye’de çok şey değişecektir.
Seçilen yeni yönetimlere KobiEfor Dergisi olarak zorlu ve önemli görevlerinde başarılar diliyoruz.