Pandeminin ekonomi günlüğü
Pandemi süreciyle ilgili gelişmelerin ekonomiye yansımaları, ilgili raporları, araştırmaları ve değerlendirmeleri derleyerek, okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.
Dünya ekonomilerini derinden sarsan Pandemi (Covid-19 Salgını) devam ediyor. İnsanlık, ‘Yeni Normal’de Pandemi ile birlikte yaşamayı, ekonomiyi sürdürülebilir kılmayı deneyimleyerek öğreniyor. Biz de bu süreçte projeksiyonumuzu hem dünya hem de Türkiye ekonomisi üzerine tuttuk, pandemi süreciyle ilgili gelişmelerin ekonomiye yansımalarını, ilgili raporları, araştırmaları ve değerlendirmeleri derleyerek, okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan: “Krizlere karşı en kuvvetli aşı üretim ekonomisidir”
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), UPS Vakfı işbirliğiyle “Covid-19 / İşletmelerin Toparlanma Süreci” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapor, TÜRKONFED’in Covid-19 döneminde başta hizmet sektörü ve imalat sanayi olmak üzere farklı iş kollarındaki 200’ü aşkın KOBİ ile düzenlediği altı çalıştaydan ve Türk iş dünyası örgütlerinin temsilcileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerden çıkan sonuçların bir araya getirilmesiyle oluşturuldu. KOBİ’lerin afet ve krizlerde ihtiyaçları ile iş dünyası örgütlerinden beklentilerini ortaya koyan rapor, “iflas ve iş kesintilerini azaltarak” rekabet gücünü artırmak yoluyla işletmelerin dayanıklılığını desteklemeyi amaçlıyor.
Covid-19’un işletmeler üzerindeki ekonomik etkisinin, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden daha fazla olduğuna dikkat çeken TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “İşletmelerin kriz ve toparlanma evreleri arasında ‘gel-git’ yaşadığı bir süreçten geçiyoruz. Krizlere karşı en kuvvetli aşı üretim ekonomisidir. Ülkemizin markalı-yüksek katmadeğerli, ihracatı odağına alan sanayi temelli bir üretim ekonomisine geçmesi, sürdürülebilir kalkınma ve kaliteli büyümenin anahtarıdır” dedi.
Dijitalleşmenin kalkınma ve kaliteli büyümede önemli bir kaldıraç olduğunu da hatırlatan Turan, doğru zamanda doğru karar alan işletmelerin krizi daha hızlı atlattığını ve toparlanma sürecine daha rahat geçtiğini ifade etti. Toparlanma sürecindeki işletmelerin yüzde 67’sinin, krizden toparlanma evresine geçmek için odaklandığı iş modellerinin başında yeni ürün ve hizmet geliştirmenin geldiğini aktaran Turan, başta tekstil ve kimya sektörlerindeki üyelerinin maske, hijyen malzemeleri ve sağlık gereçlerinin üretimini yapmaya başlamasının bu konuda iyi örnek teşkil ettiğini söyledi.
“İşletmelere fırtınalı havalarda rehberlik ediyoruz”: TÜRKONFED Danışmanı ve Rapor Yazarı Erdem Ergin, Elazığ Depremi sonrasında ve Covid-19 sürecinde işletmelerin doğru zamanda doğru karar almasını destekleyen Taktik Karar Aracı Kiti geliştirildiğini aktardı. Ergin, TÜRKONFED’in geliştirdiği Taktik Karar Aracı Kiti’nin, krizin işletmelerin üzerinde yarattığı etkinin anlaşılmasıyla afet-kriz deneyimlerinin karşılaştırmasını sağlayacağını anlattı: “Kriz ve toparlanma süreçlerinde doğru kararların paylaşılması ve uygulanmasına destek olacak. İşletmelere destek olan iş dünyasının çatı örgütlerinin bu konudaki kapasitesini geliştirecek.”
KOBİ’lerin kayıtlı işletmelerin yüzde 99’unu, istihdamın da yüzde 73’ünü oluşturduğunu hatırlatan Erdem Ergin, işletmelerin çoğunun gerekli acil durum eylem planı, iş sürekliliği ve sigorta gibi temel araçlardan yoksun olduğunu da aktardı: “Yapılan araştırmalar, bu araçların takriben, işletmelerin yüzde 20 ile yüzde 30’unda olduğuna işaret ediyor. Bu durumda işletmeler afet ve krizlere, yani fırtınalı havaya, kılavuzsuz, pusulasız ve kaptansız giriyor. TÜRKONFED; UPS Vakfı ve UPS Türkiye ile işbirliği içinde işletmelere, puslu ve fırtınalı havalarda kapasitelerini güçlendirerek rehberlik ediyor.”
“Covid-19 / İşletmelerin Toparlanma Süreci” Raporu’ndan öne çıkanlar
• Covid-19’un ekonomiye etkisinin GSMH’de yaklaşık yüzde 4-6 dolaylarında olacağı öngörülüyor, bu oran, KOBİ’lerin yüzde 60’ının kapanmasına, ayakta kalanların ise ortalama 40 günlük iş kesintisine uğramasına neden olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’ne benzer özellik taşısa da ‘daha derin ve uzun süreli’.
• Covid-19’un etkisi depremden farklı olarak fiziksel yıkım değil, güvenlik hissi ile güven kaybına yol açtı. Bu kaygılar 2008 finansal krizi döneminde de yaşandı ve toparlanma sürecinin uzamasına neden oldu.
• İkinci dalga beklentisinin yarattığı belirsizlik, işletmelere kriz ve toparlanma evreleri arasında 2020 yılı sonuna kadar “gel-git” yaşatabilir. Bu durum da Covid-19’un her alanda uyum kapasitesini zorlamasına ve toparlanma sürecinin uzamasına yol açabilir.
• Doğru zamanda, doğru karar alan işletmeler krizi daha hızlı atlatıyor ve daha güçlü toparlanma sağlıyor. İşletmelerin yaklaşık yüzde 60’ı bu yönde bir irade ortaya koydu. Kriz döneminde bu işletmelerin yüzde 70’i geçici alternatif çalışma düzeni kurarken; yüzde 67’si harcamalarını azalttı ve yüzde 41’i de Ar-Ge faaliyetlerine yönelmeyi tercih etti. Toparlanma evresindeki işletmelerde ise “doğru zamanda, doğru karar alma” oranı yüzde 70’lere kadar çıktı. Bu evredeki işletmelerin yüzde 86’sı iş modellerini gözden geçirmeye, yüzde 73’ü yeni arz ve talepleri belirlemeye, yüzde 54’ü de yeni arzı yapılandırmaya yöneldi.
• Toparlanma için üç işletmeden ikisi, yeni ürün ve hizmete odaklandı: Toparlanma sürecindeki işletmelerin yüzde 67’si, krizden toparlanma evresine geçmek için yeni ürün ve hizmet geliştirmeye odaklandı. Ancak bu planı yapan işletmelerden yalnızca yüzde 57’si (ilk üç ay, kriz evresinden toparlanma evresine geçiş) gerekli kaynakları seferber etti, yüzde 38’i de yeni ürünleri test etti. Raporda, bu eylemlerin birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğu ve işletmelerin cirolarında toparlanma yaşandığı anda başlanması gerektiğinin altı çizildi. Çalıştaya katılan işletmeler, toparlanma süreci içinde (ortalama 3 ile 6 aylık evre) kriz evresindeki arz-talep dengesine yönelik girişimlerini sağlamlaştırmaya yönelik adımlar attı. İşletmelerin yüzde 89’u gerekli kaynakları organize etti, yüzde 50’si yeni ürünlerin seri üretimine geçti ve yüzde 39’u da yenilikleri hayata geçirdi.
• İşletmelerin hiçbiri Covid-19’un son evresi olarak tanımlanan “yeni normal”e geçemedi: İşletmelerin yüzde 57’si sektörel bazda iyileştirmelerin, yüzde 29’u şirket içi dinamiklerinin ve yüzde 14’ü de tedarik zincirindeki gelişmelerin toparlanma süreçlerini hızlandıracağını, toparlanma başarı ölçütü olarak sırasıyla müşteri memnuniyeti, pazar payı ve gelir artışını dikkate aldıklarını söyledi. Ortalama üç yıllık bir süreci kapsayan yeni normal evresinde işletmelerin yüzde 50’si tedarik zincirini, yüzde 33’ü yenilikçiliği, yüzde 17’si de düşük maliyeti, üretim ve hizmet sağlamada rekabet gücünü artırmanın etkeni olarak belirtti. İşletmelerin yüzde 50’si “ilişki yönetimi ve iletişim”in önemli olduğunu belirtirken, “uzmanlık ve teknik beceriler” ile “yönetmelikler ve trendlere” hâkim olmanın önemli olduğunu düşünenler yüzde 25’te kaldı.
• İş dünyası derneklerinden beklentiler: Her 100 işletmeden 85’i eğitim ve koçluk alanında desteğe ihtiyaç duyuyor, özellikle “finans eğitimi”, “tecrübe paylaşımı”, “empati ve iş sürekliliği” alanında. İşletmelerin iş dünyası örgütlerinden beklentilerinde ikinci sırada yüzde 82 ile yönetim araçları yer alıyor. Talepler arasında; sigorta, Kişisel Koruyucu Donanım (KKD), finansal destek paketleri ve etkiden sıyrılıp fırsat yaratmaya geçişi sağlayacak yollar var. Her 100 işletmeden 80’inin talebi; analitik çözümlemeler; trend-eğilim & etki analizleri ile bilgi paylaşımı. İşletmelerin, siber okuryazarlık, ortaklık desteği, en iyi uygulama çalıştayları ve lobi oluşturma ile çok yönlü fayda sağlayacaklarına inandıkları alanlarda iş dünyası örgütlerinden beklentileri tespit edildi
TÜSİAD: Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu
TÜSİAD’ın “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu” tanıtım toplantısı, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve İklim Başmüzakerecisi Prof.Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın katılımıyla gerçekleşti. TÜSİAD Enerji ve Çevre Yuvarlak Masası faaliyetleri kapsamında hazırlanan raporun “online” tanıtım toplantısında, açılış konuşmalarını TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ile TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Enerji ve Çevre Yuvarlak Masası Başkanı Murat Özyeğin yaptı.
Simone Kaslowski, zorlu gündeme rağmen iklim değişikliğiyle mücadele konusunu kararlılıkla gündemlerinde önceliklendirdiklerini belirterek, “Doğru politika ve stratejilerle vakitlice adım atamazsak ödememiz gereken faturanın bedeli her bakımdan artacak” uyarısını yaptı. 2020 sonrası küresel iklim rejiminin omurgası olan Paris Anlaşmasını da bu nedenle yakından takip ettiklerini ve stratejik öncelik olarak benimsediklerini belirten Kaslowski, Avrupa Birliği ‘nin (AB) yeni büyüme stratejisi olarak tanımladığı Yeşil Mutabakat’ın sadece AB üyelerini değil, AB ile ticaret yapan ülkelerin tüm ekonomik sektörleri ile üretim ve tüketim kalıplarını da derinden etkileyeceğine dikkat çekti: “Mevzuatın revizyonu yanı sıra dış ticaret kurallarını belirleyen STA’lar ve Sınırda Karbon Düzenlemesi etkili uygulama araçları olarak hayata geçecek. Ar-Ge‘yi, özel ve kamu finansman araçlarını da kapsayan en az 1 trilyon Avro’luk bir bütçenin bu Mutabakata tahsis edilmiş olması güçlü bir etkinliğe de fırsat verecek. En önemli ticaret partnerimiz AB’nin küresel tedarik zinciri içinde oynayacağı bu belirleyici rol ülkemizde de bir dönüşüm ihtiyacına da işaret ediyor. Düşük karbonlu kalkınmanın sağladığı fırsatları ve yaratılan katmadeğeri artıracak; yeni istihdam alanlarını destekleyecek bir ekonomik dönüşümü kurgulamalıyız. Bu sürece yönelik zihinsel dönüşümü hızla gerçekleştirmeliyiz. Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği potansiyelimiz çok güçlü. Daha etkili finansal araçları bu dönüşüm için yönlendirmeliyiz.”
Murat Özyeğin, Türkiye’nin de en önemli ticaret partneri olan AB’nin açıkladığı ve 2050’de karbon nötr bir Avrupa hedefleyen Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın son dönemde dikkatle izlenmesi gereken unsurlar içerdiğini ifade etti.
Yeni iklim rejimi neden önemli?
İklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınmayı ve tüm ekosistemi tehdit eden en öncelikli küresel risklerden biri. Bu çerçevede iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum tüm ekonomilerin yanı sıra başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere diğer çevre, ekonomik ve toplumsal alanda faaliyet gösteren uluslararası örgüt ve kuruluşların da öncelikli gündem maddeleri arasında. 2016’da yürürlüğe giren Paris Anlaşması “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli imkan ve kabiliyetler” anlayışı doğrultusunda gelişmiş ve gelişmekte olan bütün taraf ülkelerin emisyon azaltımına yönelik önlem almasını şart koşmasıdır. Öte yandan, AB’nin yeni büyüme stratejisi olan Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde öngördüğü dönüşüm ve 2050’de karbon-nötr Avrupa hedefi sanayiden ulaştırmaya, ambalajdan veri korumaya kadar birçok boyutta stratejik düzenlemeyi kapsıyor. Burada önemle vurgulanması gereken husus, AYM Planı ile salt bir “çevre” stratejisi değil, ülkemizi de yakından ilgilendiren yeni bir uluslararası ticaret sistemi ve işbölümünün kurgulanmakta olduğudur. Bu yeni iklim rejimi, ekonomilerin, finans kurumlarının, uluslararası örgütlerin siyasi, ekonomik ve ticari bağlamdaki değerlendirmelerinde iklim değişikliği ile mücadele bağlantılı unsurların yansıtılması şeklinde ortaya çıkıyor.
Raporun hedefleri nelerdir?: Rapor, Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile şekillenen yeni iklim rejiminin ülkemiz ekonomisi ve ticaretine olası doğrudan ve dolaylı etkilerini ele alıyor. İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik politika araçlarını irdeliyor.
Raporun çıktıları:
• Raporda Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi devreye girdiğinde Türkiye’den AB’ye ihracat yapan sektörler üzerine olası etkisi tüm ekonomiyi temsil eden 24 üretici sektör için analiz ediliyor. Bunun için 2 ayrı senaryo (SKD30 ve SKD50) karbonun ton fiyatı 30 Avro/tCO2e ve 50 Avro/tCO2e olarak çalışıldı. Bu senaryolar altında Türkiye ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyeti (faturası) ortaya kondu (kapsama alınan emisyon kaynaklarına bağlı olarak). Ton başına vergi (EUA) 30 Avro olsa 478 milyon Avro- 1085 milyon Avro. Ton başına vergi (EUA) 50 Avro olsa 797 milyon Avro-1809 milyon Avro.
• Bu senaryolara ilave olarak AB’nin yeşil ekonomik dönüşümüne uyumlu tedbirlerin öngörüldüğü ayrı bir senaryo da çalışıldı. 2030 yılı itibarıyla; AB_AYM senaryo sonuçlarında gayrı safi yurtiçi hasılanın SKD30 ve SKD50 senaryosundan sırasıyla yüzde 5.7 ve yüzde 6.6 daha yüksek; sera gazı emisyonunun ise sırasıyla yüzde 16.5 ve yüzde 15 daha düşük olacağı hesaplandı.
• Raporun ulaştığı makroekonomik bulgularla varılan değerlendirmeler şöyle özetlendi:
1) Avrupa Yeşil Düzeni Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olarak yepyeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
2) Unsurları kararlılıkla saptanmış bir stratejik dönüşüm çerçevesinde, emisyon azaltımını, elde edilen fonların şirketlerin yeşil dönüşümü amacıyla kullanılmasını ve yenilenebilir enerji ile enerji verimliliğini merkeze alan alternatif bir Yeşil Ekonomik Dönüşüm senaryosu sayesinde gerek milli gelirde, gerekse sera gazı emisyonlarında anlamlı iyileştirmelerin sağlanabileceği öngörülmektedir.
3) Yeşil ekonomik dönüşüm stratejisi emisyon azaltım hedeflerinin ulusal ekonomide üretim ve istihdamın artırılarak sağlanabileceğini göstermekte, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma stratejisi arayışlarına önemli bir alternatif sunmaktadır.
Covid-19 ‘liderliği’ yeniden tanımladı
KPMG pandemi sınavından geçen iş dünyasında CEO’ların bakış açısının ve önceliklerinin nasıl değiştiğini araştırdı. Ocak ve Şubat’ta 11 temel sektörden ve kilit pazarlardan bin 300 CEO ile yapılan KPMG’nin 2020 CEO Araştırması, Temmuz ve Ağustos’ta 315 CEO ile yapılan takip araştırmasıyla geliştirildi. Dünyanın en büyük şirketlerini yöneten CEO’ların gündemlerinde üç madde var; işin sürekliliğini sağlamak, yetenek havuzunu genişletmek, teknolojiye yatırım yapmak, şirketin kurumsal amaçlarını yeniden değerlendirmek. CEO’lara göre pandemi toplumsal değişim çağrılarını hızlandırdı ve toplumsal zorluklarla mücadele etmek için iş liderlerine yeni görevler yükledi. CEO’lar salgının hız kesmesinin ya da kontrol altına alınmasının ‘normale dönüş’ anlamına gelmediği görüşünde birleşiyor. İş liderleri pandeminin ‘yeni bir gelecek tanımlama’ fırsatı getirdiğini düşünüyor ve üç kritik eylem alanı belirliyor; sürdürülebilirlik, dijitalleşme, güvenilirlik.
KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, iş liderlerine; insanların güvende olmasını sağlamak, teknolojiye hiç olmadığı kadar güvenmek ve kullanmak, lojistik süreçleri yeniden inşa etmek, yeni tedarik zincirleri geliştirmek gibi görevler düştüğünü vurgulayarak, belirsizliği yöneten CEO’ların işletmelerine ve yaptıkları iş aracılığıyla aslında topluma liderlik ettiğini söyledi: “Yetenekli insanlarla, doğru araçlarla, güçlü bir amaç duygusuyla donatılmış esnek ve çevik şirketler belirsizliklerin içinden sapasağlam çıkıyor.”
CEO’ların gündemi: CEO’lar için şirketlerinin var oluş amacını tanımlamak, karlılığın önüne geçti. Yüzde 23’ü için şirketin genel hedefi; ‘hisse değerini korumak’, yüzde 54’ü; ‘birden fazla paydaşa odaklanan, var olma amacına yönelmek.’ Yüzde 22’si ise doğrudan ‘toplumu iyileştirmeyi’ amaçlıyor.
Üst yöneticilerin yüzde 39’u korona tecrübesi yaşadı, sadece bu nedenle pandemiyle ilgili stratejik tepkisini değiştirenlerin oranı yüzde 55.
İklim değişikliği, Covid-19 kadar büyük bir tehdit. CEO’lar bu gerçeği ajandalarının üst sırasında tutuyor, organizasyonlarını yeni ve sürdürülebilir bir ekonomiyi destekleyecek şekilde yeniden inşa ediyor. Üst yöneticilerin yüzde 65’i iklimin, önümüzdeki beş yıl boyunca işlerini sürdürüp sürdürmemelerinde etkili olacağına inanıyor, yüzde 71’i pandeminin sonucu elde edilen iklim değişikliği kazanımlarını korumak istiyor.
Covid-19 kuruluşların iş yapış biçimlerini kökten değiştirdi: Birçok şirket online çalışmaya bir gecede geçti. Araştırmaya katılanların yüzde 77’si salgınla birlikte yaygınlaşan dijital işbirlikleri ve iletişim araçlarının kullanımını geliştirmeye devam edeceklerini söylüyor.
Gündem, yeteneği elde tutmak. İşletmeler için en büyük tehditler listesinde Ocak’tan bu yana 11 basamak yükselen yetenek riski, CEO’ların yakın markajında. CEO’ların yüzde 73’ü uzaktan çalışmanın, yetenek havuzunu genişlettiğine inanıyor.
Tedarik zincirleri ağır darbe aldı: Araştırmaya katılanların yüzde 67’si salgının etkisiyle küresel tedarik zinciri yaklaşımlarını yeniden düşünmek zorunda kaldı, bunun nedenini de ‘değişen müşteri ihtiyaçlarını karşılamak için daha çevik hale gelmek’ diye açıklıyorlar.
Küresel ekonomik büyümeye güven pandemi nedeniyle yılbaşından bu yana geriledi. CEO’ların yüzde 32’si küresel büyümeye daha az güveniyor. Yüzde 45’i kendi ülkelerinin büyümesi konusunda daha iyimser. Dijitalleşme önemli bir büyüme kaldıracı olarak görülüyor. Yüzde 75’i pandeminin kesintisiz müşteri deneyimi yaratma sürecini hızlandırdığını söylüyor.
2030’da yapay zeka ekonomisi 15.7 trilyon dolar olacak
MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, MÜSİAD ve AGS Global Araştırma işbirliğinde hazırlanan “Dijital Dönüşümün İş Süreçlerine Etkileri” raporu ile ilgili AA muhabirine yaptığı açıklamada, Pandemi süreci ile birlikte, sanayide millileşme ve dijital dönüşüm kavramlarının iyice önem kazandığını, esnek üretim kapasitesi ve büyük piyasalara yakınlığı sayesinde, çevre ülkelerle kıyasla, Türkiye’nin büyük bir üretim üssü olmaya aday olduğunu söyledi. Kaan, Pandemi sürecinde pozitif ve negatif anlamda ayrışan sektörler olacağına değindi: “İlk bakışta; tıbbi malzeme ve hizmetler, gıda üretimi ve perakende, bilgi ve iletişim teknolojileri ve e-ticaret sektörü için büyük avantaj sağlama potansiyeli taşıdığını söyleyebiliriz. Salgın sürecinden en olumsuz etkilenecek sektörlerin ise; turizm ve konaklama, her türlü hava-deniz-kara taşımacılığı, fuarcılık, eğlence, otomotiv ve inşaat sektörleri olacağını tahmin edebiliriz.” Bundan sonrasında sektör ayrımı olmaksızın bütün işletmelerin sanal çalışma ve iletişimi destekleyen araçlara verdikleri önem ve yatırımlar da hızlı bir şekilde artış kaydedeceğini belirten Kaan, salgın sürecinde birçok ülkede yüzde 20’lere varan işsizlik oranının söz konusu olacağının öngörüldüğünü paylaştı.
Kaan, “Dijitalleşme süreci, iyi değerlendirildiği takdirde birçok avantajı da beraberinde getirecektir. Bilhassa KOBİ’lerimizin dijitalleşmeye yönelik ilgi ve iştahlarının artması durumunda, üretimde ciddi bir verimlilik artışı sağlanacaktır” dedi. E-ihracatın önemine değinen Kaan, dijitalleşme atılımına destek olmak adına Dijital Dönüşüm ile KOBİ Geliştirme ve Markalaşma Komiteleri oluşturduklarını anlattı.
MÜSİAD KOBİ Geliştirme & Markalaşma Komite Başkanı ve AGS Global Kurucu Ortağı Abdülkadir Sıcakyüz, 25 farklı sektörden 340 iş dünyası temsilcisinin katılımı ile gerçekleşen araştırmaya göre; firmaların yüzde 70.8’i yakın zamanda iş süreçlerini etkileyecek bir dijital dönüşüm dalgası bekliyor. Katılımcıların yüzde 91.9’u kısa ve orta vadede dijital altyapı süreçlerini tamamlayacak. Araştırmaya katılan firmaların yüzde 57.4’ü yapay zekanın hayatımıza girmesini, olumlu ve kolaylaştırıcı bir unsur olarak görürken, yüzde 41.8’i kolaylaştırıcı olacağını ancak endişe duyduğunu ifade etti.
Yüzde 42.4’ü bütçe yetersizliğinin dijital dönüşüm süreçlerini yavaşlatan ilk unsur olduğunu belirtti. İnsan kaynağı yetersizliği (yüzde 40), hangi teknolojilere ihtiyaç duyulduğunun bilinmemesi (yüzde 23.8) ve belirli bir stratejik yol haritasının olmaması (yüzde 23.8) diğer önemli başlıklar. 10 yıl içinde rezerv para birimi kripto paralar olacak: Sıcakyüz, katılımcıların yüzde 46.9’unun önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünyada rezerv para biriminin ‘kripto paralar’ olacağını söylediğini paylaştı. Altını rezerv para olarak görenlerin oranı ise yüzde 33.9.
MÜSİAD Dijital Dönüşüm Komitesi Başkanı ve Teknopalas A.Ş. Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Fahrettin Oylum, “Yapay zeka ekonomisinin 2030 yılındaki büyüklüğünün 15.7 trilyon dolar olacağı öngörülüyor. 3 trilyon dolarlık bir blokzincir ekonomik büyüklüğü, 500 milyar dolarlık bir nesnelerin interneti teknolojileri büyüklüğü ve diğer dönüştürücü teknolojileri ele aldığımızda bu rakam 20 trilyon dolarlık bir rakamın üzerine çıkıyor. 133 trilyon dolarlık bugünkü dünya ekonomisinin büyüklüğüne baktığımızda, bu teknolojilerde söz sahibi olacak ülkelerin önümüzdeki 100 yılın yeni dünya liderleri olacağını varsayabiliriz. 5G teknolojisi ile elde edilecek veri iletişim hızı ve hayatın her alanında yer edinecek olan nesnelerin interneti cihazlarından elde edilecek verilerin büyüklüğü yapay zekâ şirketlerini beslerken tüm bu teknolojiler üzerine sektör dinamiklerini derinden sarsacak yeni şirketler, geleneksel ekonomide mücadele etme konusunda taviz vermeyen şirketlere pek fazla şans tanımayacaklar. Ya da bu değişimi bizzat kullanıcılar yapmış olacak.” Oylum, yapay zekanın en çok ve en hızlı; hizmet, sağlık ve lojistik gibi sektörleri etkileyeceğini kaydetti.
Metal yakalılar geliyor: Yapay zekayı bir robot olarak görmemiz gerektiğini kaydeden Oylum, yeni iş gücü kaynakları olarak görebileceğimiz robotları ‘Metal Yakalılar’, yapay zekayı ise ‘Sanal Yakalılar’ olarak nitelendiriyor. Bu iki yeni sınıfın toplum üzerinde sosyolojik olarak bir dönüşümü de tetikleyeceğini aktaran Oylum, “Japonya’da başlatılan Toplum 5.0 kavramının ciddi bir şekilde ülkemizde de gündeme alınması gerektiğini düşünüyoruz.” Oylum, Çin’in yapay zeka ekonomisinden aslan payını alarak zenginliği ülkesinde tutmayı amaçladığına dikkat çekti.
Türk işverenlerin yarısı, normale 6-12 ayda dönebileceklerini düşünüyor
ManpowerGroup tarafından yapılan “Güneydoğu Avrupa’da COVID-19 İş Dünyasını Nasıl Etkiledi Anketi”ne göre; Türk işverenlerin yaklaşık yarısı (yüzde 47) salgın sonrasında iş normallerine dönüşün 6 ila 12 aylık bir süre alacağı görüşünde. İşverenler gündemlerindeki önceliklerin maliyet optimizasyonu, iş modeli değerlendirmesi ve adaptasyon, yetenek geliştirme ve yetenek kazanımı ile yeni segmentlere odaklanma olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’den 158 işverenin de dahil olduğu anket, yönetici pozisyonlarından 1.100’ün üzerinde katılımcıyla gerçekleşti. Veriler 13 Mayıs - 30 Haziran 2020 tarihleri arasında dijital araçlar aracılığıyla Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya ve Türkiye’den toplandı. Anketten elde edilen önemli diğer bulgular ise şöyle:
• Türkiye’deki çoğu şirket COVID-19 salgınının etkileri karşısında teknolojik, dijital dönüşüm ve diğer yatırım harcamalarında gecikme olacağı öngörüsüyle çalışan sayısını korumaya (yüzde 55.8) ve harcama kontrolü önlemlerine (yüzde 23.4) başvurmayı düşünüyor.
• Şirketlerin COVID-19 salgınının doğrudan etkilerine ilişkin önceliğinin çalışan sayısını kısıtlamak (yüzde 41) ve yeni işe alımları durdurmak (yüzde 35) olduğu görülüyor.
• Şirketlerin COVID-19 salgınından sonraki dönemle rekabet güçlerini korumak için atacağı adımlar arasında maliyet optimizasyonu, iş modeli değerlendirmesi ve adaptasyon, yetenek geliştirme ve yetenek kazanımı, maliyetleri hükümet politikalarıyla uyumlu hale getirme ve yeni segmentlere odaklanma yer alıyor.
• COVID-19 salgını sırasında Türk şirketlerinin temel kaygısının, insana değer vermenin öncelikli olduğu noktada iletişim, iş güvenliği, liderlik yetkinliği ve şirket politikalarına uyum olduğu görülüyor.
• Ankete katılan tüm ülkeler genelinde salgının etkileri konusundaki yaygın kanıların ekonomik daralma, gelir kaybı, tüketici davranışlarındaki değişim, azalan finansal likidite, azalan alım gücü, müşteri risklerini üstlenme, dijital platformlara olan ilginin artmasıyla fiziksel ticaret etkinliklerinin azalması, istihdam, ihracat ve vergilere yönelik politika kısıtlamaları ile lojistik kısıtlamaları nedeniyle azalan siparişler olduğu görülüyor.
TAYSAD’dan 6. Koronavirüs Etki Araştırması
Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Koronavirüs Etki Araştırmaları’nın altıncısını yayınladı. Pandeminin yıllık üretime etkisi ve yaz döneminin ardından Covid-19’un sektördeki yayılımıyla ilgili önemli verilerin yer aldığı araştırmaya katılan tedarik sanayisi temsilcileri, pandemi etkisiyle 2020’nin üretimde yüzde 26 düşüşle tamamlanacağını tahmin etti. Sektörün ortalama yüzde 30’u Ağustos’ta Kısa Çalışma Ödeneği’nden (KÇÖ) yararlanmayı sürdürürken, sene sonuna kadar çalışan sayısında herhangi bir azalma olmayacağı ve istihdamın düşmeyeceği belirtildi.
Ankette dikkat çeken diğer bir konu pandemiye karşı önlemlerini titizlikle sürdüren sektördeki aşı önlemleri oldu. Buna göre, ankete katılan şirketlerin yüzde 39’u çalışanlarına grip aşısı, yüzde 15’i zatürre aşısı yaptıracağını duyurdu. Yüzde 60’ı firmalarında uzaktan çalışma uygulamasına kısmen yer verdiklerini, yüzde 53’ü personel servislerinde yüzde 50 doluluk oranı uygulamasını sürdürdüğünü ifade etti. Öte yandan, kronik rahatsızlığı olan personelin çalıştırılmamasına özen gösteriliyor. Araştırmada özet başlıklarsa şöyle:
“• Yıllık üretim yüzde 26 düşebilir.
• Koronavirüs vakaları üretimin seyrini etkileyecek düzeyde olmadı.
• Uzaktan çalışma sürüyor, kronik rahatsızlığı olanlar çalıştırılmıyor.
• Çalışanlara verilen istirahat raporları sektörü olumsuz etkiliyor. Katılımcılar, sağlık birimlerinin katılımcı üyelerin çalışanlarına Covid-19 testi yapmadan ya da test sonucu negatif olsa bile 14 gün rapor verdiğini belirtiyor.
Toparlanma 5 yıl sürecek
Dünya Bankası Baş Ekonomisti Prof.Dr. Carmen Reinhart, Madrid’de gerçekleşen bir konferansa online katılarak, dünya ekonomisinin Pandemi (Covid 19 Salgını) nedeniyle yaşadığı krizin etkilerinden kurtulmasının beş yıl kadar sürebileceğini söyledi: “Koronavirüs yasakları kalkınca hızlı bir toparlanma olacaktır ancak ekonominin tamamen toparlanması beş yıl kadar sürebilir.”
Krizin zengin ülkelerde en çok yoksul kesimleri vuracağını belirten Reinhart, salgının neden olduğu resesyonun bazı ülkelerde diğerlerinden daha uzun süreceğini, yoksul ülkelerin varlıklı ülkelere kıyasla daha çok etkileneceğini kaydetti. Reinhart, küresel yoksulluk oranının yaşanan kriz nedeniyle son 20 yılda ilk kez artacağını da sözlerine ekledi.,
Vergi affı ve SGK pirim borcu yapılandırma geliyor
Milyonlarca kişiyi yakından ilgilendiren vergi ve sosyal güvenlik borç yapılandırması için resmî açıklama Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’tan geldi: “Ekim sonundaki rakamlara bakarak Hazine ve Maliye Bakanlığımız ile birlikte karar vereceğiz.”