Bahane Yok…
Hayatın ve var oluşun bahanesi yoktur; zor olan şeyler kolaylaştırılır. Çaba her şeyin üstünde önemli bir değerdir. Başarısız insanlar bize ne yapılmamasını öğretir, başarılı olan ve fark yaratanlar da ne yapılması gerektiğini. Bahaneyi ortadan kaldırmak ve suçlu aramaktan vazgeçmek önemli bir adımdır büyük başarılar yolunda…
Psikolojinin önemli öğretilerinden birisi; “insanın davranışlarının sorumluluğunu üstlenmesi ilkesidir.” İnsanın yaptıklarının, yapacaklarının ve yapması gerekenlerinin sorumluluğunu alması ve hayatı boyunca bu sorumluluğu taşıması gerekir; bu davranış aynı zamanda olgunluğun ve yetişkin bir insan olmanın ön koşuludur; aynı zamanda toplum da bir bireyin kendi sorumluluğunu almasını bekler, zira toplumsal yaşamda kuralları belli olan bir hukuk ve beklentiler vardır.
Kişinin kendi davranışlarından sorumlu olması aynı zamanda kişinin akıl ve ruh sağlığının da bir göstergesidir. Akıl ve ruh sağlığı diğer hastalık durumlarına benzemez. Akıl ve ruh sağlığı veya zihniyet-bir anlamda yetişkinlik de denebilir; kişinin tüm hayatını ve kararlarını etkiler ki bu da sağlıklı bir toplum için olmazsa olmaz bir ilkedir.
Kişinin kendi sorumluluğunu alması diğer bir anlamda bahane bulmaması, eften püften şeylerden şikâyetçi olmaması, kurallara göre yaşaması ve kimsenin malında canında gözü olmaması demektir. Böyle insan uygardır ve sağlıklı bir toplumun da temel yapısını oluşturur. Bu bağlamda kişi kendi sınırlarını bilir, yeteneklerini tanır, ayağını yorganına göre uzatır, hayalleri vardır ama hayalci değildir, kendisiyle ve başkalarıyla ve hatta çevreyle anlamlı ilişkiler kurar. Zarar vermek aklından geçmez aksine koruyucu ve kollayıcıdır. Okumayı, öğrenmeyi, kendini geliştirmeyi ilke edinmiştir. Uyumlu bir hayatı vardır; çıkarları için değil hakkaniyet içinde haklar için mücadele eder. Kendi için istediğini başkaları için de ister ve aynı zamanda kendisine yapılmasını istenmeyeni başkası için de yapılmasını istemez. Empati duygusu gelişmiş ve özverili ama aynı zamanda neşeli, canlı, uyumlu ve umutlu bir insandır.
Sayıları az da olsa böyle insanlar vardır ama bu duruma gelebilmek için kişi sürekli arayış ve gelişim ve hatta değişim içerisindedir. Böyle bir karaktere sahip olmak gerçek zenginlik ve aydınlanmadır.
Buna rağmen; sürekli çocuk kalmak isteyen, büyümeye direnen, yaşlansa bile hala ham kalan, bireysel özgürleşmek yerine birilerine sürekli bağımlı yaşamaya çalışan, başına gelenlerde kendine bakmak yerine başkalarını hatalı veya suçlu gören, zihninde dilenci olan, mutsuz, umutsuz, sorun odaklı, kıskanç, çalışmak, üretmek yerine bedava yaşamayı seçen veya başkalarının naifliğinden yararlanan zorba tiplerin çok oluşu aslında bir tür çürümüşlüğün yansımasıdır, muhteşem bir potansiyele sahip olarak doğan ve sıksa taşın suyunu çıkaracak olan bireyler kendine ve çevresine ihanet içindedir.
Buna kimse razı olamaz…
Bir an önce uyanmalı ve kişi hayatının kontrolünü eline almalıdır. Başka bir kurtuluş yoktur. Başkalarını taklit etmek yerine kendi muhteşem potansiyeline ulaşmak için var gücüyle çalışmalı ve öğrenmeyi hayatının merkezine almalıdır. İnsan bilmeye ve öğrenmeye başladıkça hayat da ona şans tanımakta; böylece kişi; huzurlu ve onurlu limanlara yelkenlerini şişirecektir.
Hayatın ve var oluşun bahanesi yoktur; zor olan şeyler kolaylaştırılır. Çaba her şeyin üstünde önemli bir değerdir. Bu bağlamda farkındalık çok değerlidir.
Başarısız insanlar bize ne yapılmamasını öğretir, başarılı olan ve fark yaratanlar da ne yapılması gerektiğini. Dolayısıyla öğrenmek üzere yola çıkanlar herkesten hem öğrenir hem de hayatlarını daha anlamlı yapmaya başlarlar…
Bahaneyi ortadan kaldırmak ve suçlu aramaktan vazgeçmek önemli bir adımdır büyük başarılar yolunda…