Ayakkabı Sektörünün Sorunları, Üretim ve İhracatla Aşılır
Değerli okurlarımız, Dergimiz’in Temmuz ayı sayısında bu köşede, “Ülkemizin Yüzünü Güldüren ‘Ayakkabı Sektörü’ne Kuşbakışı” başlığı ile ayakkabıcılık sektörüne ilişkin bir değerlendirmede bulunmuştum. ABD kaynaklı sorunlarla başlayan döviz kurlarında yaşanan hareketlilik, dolayısıyla iç piyasalarda nakit sıkışıklığı sektörde yaşanılan ticari sıkıntıların kaynağının ana nedenlerinden. Sıkıntılar, Türkiye’de 150 satış noktası bulunan ünlü ayakkabı markası Hotiç’in konkordato ilan etmesiyle gündeme geldi. Daha sonra Beta Ayakkabı ve Yeşil Kundura konkordato ilan ettiklerini kamuoyuna açıkladılar.
İflas erteleme yerine getirilen ‘konkordato’ uygulamasını hukukçular; “Hukuki düzenlemelere göre borçlarını ödeyemeyen şirketler vade uzatımı veya tenzilat yapılarak borçlarını ödeyebilmek için ya da olası bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebiliyorlar. Konkordato kararı iki aşamadan oluşuyor. Düzenlemelere göre mahkeme genel olarak üç ile beş ay arasında aylık geçici süre ile şirketlerin aleyhine yapılacak tüm takip işlemlerini durdurabiliyor, bu geçici sürenin ardından yine mahkeme tarafından borçlu şirkete bir ile bir buçuk yıl arasında kesin süre veriliyor” olarak tanımlıyorlar. İşletmeler, yaşadıkları ticari sorunları yeniden yapılandırma denilebilecek bir süreçte aşmayı hedefliyorlar.
Hotiç CEO’su Alihan Hotiç’in 4 Eylül’de yaptığı açıklamada, “Tüm tedariğini yurt içinden yapan ve ihracat yolculuğuna çıkmış Hotiç markamız milli bir değerdir. Yeniden yapılandırma sürecimizin temel amacı müşterilerimizin, tedarikçilerimizin ve bayilerimizin haklarını korumaktır” sözleriyle konkordato ilan etmelerinin gerekçesini ve amaçlarını dile getiriyor.
Sektörün duayenlerinden Osman Deveci’den ve ayakkabı yan sanayide faaliyet gösteren Çılga Metal Aksesuar Şirketi’nin Sahibi Hakan Atamer’in sektörde yaşanılan sıkıntıların nedenleri ve çözüm önerilerini sizlere aktarmak istiyorum. Osman Bey, “Sektörümüzde bazı firmalar iç üretimde yaşadıkları sorunlar, maliyetleri aşağıya çekme gibi gerekçelerle ara malları üretmekten vazgeçip Çin’den, Uzak Doğu ülkelerinden ithalatı seçtiler. Dövizde yaşanılan dalgalanma, banka kredi faizlerindeki yükseliş tüm sektörlerde olduğu gibi ayakkabı sektörünü de olumsuz olarak etkiledi. Perakende satışlarda ise özellikle AVM’lerdeki mağazaların dövizle kira ödemeleri, vadeleri satışlarda sürelerin uzaması gibi nedenler buna eklenince maalesef sektörümüzün köklü firmalarından da olsalar bazıları buna dayanamayarak konkordatoya gittiler” sözleriyle sıkıntıları değerlendiriyor.
Hakan Atamer ise “Sektör olarak içinde bulunduğumuz durumu ikiye ayırmak gerekir. ABD’de yapılan başkanlık seçimi öncesi ile seçim sonrası ABD’nin izlemiş olduğu ekonomik politikalar. Seçim öncesi izlenen bol para politikası nedeniyle ülkemizdeki birçok sektörde olduğu gibi ayakkabı ve ayakkabı yan sanayi sektörü de düşen faiz oranları ve buna parelel olarak da artan vadelerden etkilenmiştir. Netice itibari ile sektörümüz kontrolsüz bir şekilde büyümüş ve sektör ihtiyaç fazlası ayakkabı üretir durumuna gelmiştir. Sektörün ihracata yönelmemesi, iç piyasayı tercih etmesi neticesinde artan rekabet sektördeki kar marjını düşürdüğü gibi vadelerin de zaman içinde 12 aydan 24 aya kadar çıkmasına neden olmuştur. Sektörün ihracata yönelmemesinin en büyük nedenini; taahhüt altına girme korkusu, güvensizlik ve karşılaştıkları prosedürler olarak görüyoruz. Çünkü risk almaktansa iç piyasa ile çalışmak cazip geliyor.
Bu arada ayakkabı ve ayakkabı yan sanayinde vadelerin yükselmesi ve faiz oranlarının çok cazip olması sebebiyle firmaların nakit girdilerini sağlamak için kredi kullanımlarının bu dönemde çok arttığını görüyoruz. Bu artış öyle bir noktaya geldi ki büyük firmalarımızın çekleri kredi için bankalara ibraz edildiğinde teminata yüksek riskten dolayı alınmadığını dahi gördük. Fakat bu döneme teşvik ve kredilerle bir şekilde atlatılarak gelinildi.
Ancak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimden sonra durum değişti. Amerika bol para politikasından çıkacağını ve bütün kaynaklarını ülkesine çekeceğini açıkladı. Bununla kalmadı faizleri de yükseltti. Ekonomideki bu daralma, kurdaki dalgalanma ve faizlerin artması başta ülkemiz olmak üzere sektörümüzü de olumsuz etkiledi. Açılan vadeler neticesinde en büyükten en küçüğe sektördeki tüm firmalarımız kredi ile döndüğünden başta büyük firmalarımız olmak üzere finansal olarak sıkıntıya düştü. Beraberinde arka arkaya konkordatolar gelmeye başladı. Ülkemizin marka değeri olan bu firmaların konkordatoları sektör olarak bir moral bozukluğuna neden olmuşsa da sağ duyulu olup ayakkabı ve ayakkabı yan sanayi olarak içinde bulunduğumuz bu durumu yapabileceğimiz tüm fedakarlıkları yaparak, maliyetine çalışmak hatta gücümüz nispetinde zararı bile göze alarak sektör olarak birbirimize destek çıkmalıyız.
Bu içinde bulunduğumuz durum sektörümüze çıkış yolumuzun iç piyasa olmadığını çıkış yolumuzun ihracatta olduğunu bir kez daha gözler önüne koydu. İhracatın zaman içinde iç piyasadaki rekabeti düşüreceğini akabinde ülkeye giren döviz ile yükselen vade ve faizi dengeleyeceğini ve ayakkabının değerinin de artacağını bilmemiz gerekiyor. Ayakkabının değerinin artması ayakkabıcının ve yan sanayinin Ar-Ge’ye yatırım yaparak gelişmesi demektir. Bu bağlamda gerek ayakkabı gerekse ayakkabı yan sanayi olarak yerli ve milli ürünlerimizi kullanarak ihracat yapmamız önceliğimiz olmalıdır” diyor.
Kişisel görüşüm de bu süreçte karamsarlığa düşmeye gerek olmadığı, ekonomi yönetiminin aldığı bir dizi kararları olumlu bulmakla birlikte ekonomiyi yöneten ve yol verenlerin özellikle üretimi, ihracatı öngören ve destekleyen yeni kararları almasıyla yaşanılan sorunların aşılacağı, piyasaları rahatlatacağı inancında ve görüşündeyim.