Yediden yetmişe adına ‘akıllı telefon’lar denen ama ‘insanların aklıyla alay eden’ bir araç olan bu telefonlarla, insanlar başları önde garip duygularla sanal denilen ve gerçekliği sorgulanan yaşamların içinde adeta kaybolmaktalar. Öyle bir bağımlılık olmuş ki hepimiz bu akımdan bir düzeyde nasibimizi alıyoruz ve sanal denen bu dünyanın büyülü dünyasına dalmaktan geri kalmıyoruz...
Yediden yetmişe adına ‘akıllı telefon’lar denen ama ‘insanların aklıyla alay eden’ bir araç olan bu telefonlarla, insanlar başları önde garip duygularla sanal denilen ve gerçekliği sorgulanan yaşamların içinde adeta kaybolmaktalar. Öyle bir bağımlılık olmuş ki hepimiz bu akımdan bir düzeyde nasibimizi alıyoruz ve sanal denen bu dünyanın büyülü dünyasına dalmaktan geri kalmıyoruz… Aklımız işimizde olsa da bir ara elimiz telefonlara gidiyor ve bakmadan duramıyoruz…
Adına ‘merak’ denen bu olgu öylesine bizi esir almış ki özgür irademizle buradan uzak kalabilmek kolay olmuyor. Bizi sanal âlem içine alıyor ve çoğu faydasız ama sanki gerçekmiş gibi olan bir sürü hikâye içine dalmaktan kendimizi alamıyoruz.
İnsanların sürekli ilgi ve meraklarını bir şeye yönlendirme gereksinimi her zaman var olmuştur. Bir zamanlar radyolar, sonra gazeteler ve daha sonra televizyonlar merakımızı gıdıkladılar ve dikkatimizi oralarda sunulanlara verdik. Daha sonra bağımlılık derecesinde insanı kapana kıstıran oyun konsolları, internet ve sair buluşlarla eğlenme ve sahte mutluluklar bir an için keyif verse de farkında olmadan bizleri odanın içine tıkarken aynı zamanda bu akıl dışı telefonlar da zihnimizi ele geçirdiler. Sanal dünya görüngüleri (fenomen) herkesin kendi yayın organını kurması, bir anlamda bir özgürleşme hareketi gibi görülse de biliyoruz ki buradan beslenmek ekmek arası makarna yemek gibidir; belki açlığınız gider ama beslenemezsiniz ve alınması gereken doğru besinler alınamayınca organizma nasıl hastalanıyorsa zihnimiz ve gönlümüz de doğru besinleri alamayacağından bir takım ruhsal sıkıntıların da oluşacağı açıktır. İçe dönme, iletişimsizlik, sanal mutluluklar arama, hareketsizlik ve diğer unsurlar tavan yaparken; kitap okumayan, felsefe, sanat, spor, edebiyat ve sair uğraşılardan uzaklaşan insanlar topluğu ile karşı karşıya kalıyoruz. Fiziksel ve zihinsel sağlıksızlık artarken yeni bir insan türüne doğru evrimleşmeye başladığımız kesindir.
Teknoloji karşıtlığı değildir yazının konusu. Teknoloji önemlidir ve gereklidir ama fakültede öğrencilerim okuması gereken kitapları okumuyor, üstüne “okumaktan sıkılıyorum” diye bahaneler ürettiklerinde canım sıkılıyor doğal olarak. Ben de “cep telefonundan oku” diyorum ama onlar telefonlarını daha farklı amaçlar için kullanınca iş daha da karmaşık hale geliyor. Bu dünyanın yansıması olarak kitapevlerinin yeri içkili lokanta veya barlara dönüşünce, eskinin tiyatroları ve sinemaları bir bir kapanınca (Örnek; Kadıköy Barlar Sokağı) yeme, içme çılgınlığı tavan yaparken, okumayan, sanat, spor ve seyahat edemeyen insanlar artınca, bir sosyal bilimci olarak kaygılanıyorum. Sporun yerini, e-spor, maçlara gitmek yerine tv’den maç izleme, sinema, tiyatrolara gitmek yeme içme ve lüks yaşamı abartmayı, sahilde içkilerini içip şişelerini denize atan, çöp kutusuna atmak yerine kırarak yerlere atan, piknik yerlerini çöplük yeri haline getiren vs. gibi görgüsüzlüğün sayısı artınca insanın canı sıkılıyor doğal olarak…
Sanal medyayı yazayım derken konu nerelere geldi… Kendimi doğru anlatmak isterim; kimsenin yemesine içmesine karşı değilim ve haddim de değildir ama çöp yığınları artınca, cadde ve sokaklar cam kırıkları ile dolunca bu iletişimsizlik ve yabancılaşma tavan yapınca, aynı evde yemek masasında bile herkesin gözü sanal dünyaya kaçınca doğal olarak tepki koymam da doğaldır diye düşünüyorum…
Gerçek bir dünyada var olmak dileğiyle…
Sanal Dünya Çılgınlığı…
Paylaş