İstanbul’da “Girişimci Ekosistemi” ana temasıyla gerçekleştirilen XII. KOBİ Zirvesi’ne, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, İstanbul Valisi Vasip Şahin, TOSYÖV Başkanı Yalçın Sönmez, KOSGEB Başkanı Recep Biçer, TOBB Başkan Yardımcısı Halim Mete, Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu, Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, Yeditepe Üniversitesi Kurucusu Bedrettin Dalan, Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop’un yanısıra kamunun, sivil toplum kuruluşlarının, akademi dünyasının, özel sektörün, KOBİ’lerin ve girişimcilerin yoğun katılımı oldu.
TOSYÖV Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Sönmez: TÜRKİYE’DE HERKES GİRİŞİMCİ OLMALI
Zirve’nin açılış konuşmasını yapan TOSYÖV Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Sönmez, “Amacımız Türkiye’yi küresel rekabette başarıya götürecek yüzbinlerce ‘Yenilikçi Girişimci’yi ortaya çıkarmaktır” diyerek başladığı konuşmasında, girişimciliği güncelleştiren küresel ortamı özetledi: “Dünya dijital dönüşüm devrimini yaşıyor. Üretimde, ticarette, hizmette, geleneksel olan kalkıyor, ezber bozuluyor, yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. İnternet iletişim olmaktan çıktı, içinde yapay zekanın gezindiği, yerküre kadar büyük bir beyine dönüştü. Bu yeni dünyada ancak girişimci akıl ve eylem iş yapabilir. Türkiye bu Vizyoner Yenilikçi Girişimciyi bulmak, yetiştirmek ve hayatın odağına oturtmak zorundadır.”
Girişimcilikte eğitim stratejiktir: Kültürdeki bazı olumsuzlukların girişimciyi baskı altına aldığını bu nedenle Türkiye’de girişimci potansiyelinin çok, sayısının ise az olduğunu kaydeden Sönmez, “Bireyi yenilikçi düşünceden, sorgulamaktan uzak tutan kültürel mirasımızı ayıklamadan girişimciliği kitleselleştiremeyiz. Düşünüş tarzımızı, iş yapma şeklimizi, formel ve informel eğitim yapımızı restorasyondan geçirmeliyiz” dedi.
Girişimciliğin ivmesinin eğitim olduğuna dikkat çeken Sönmez, girişimciliğin doğuştan gelmediğini eğitimle edinildiğini aktardı. Bu nedenle eğitime yapılan yatırımın stratejik olduğunu ifade eden Sönmez, şunları söyledi: “Örneğin; Türkiye’de üniversite mezunlarında girişimci oranı 2006 yılında yüzde 15.30’du. Bu oran 2013’te yüzde 44’e yükseldi. Bu da bize, eğitilmiş gençlerin girişimciliği alternatif bir kariyer olarak seçmeye başladığını gösterir. Bir de şunu görmemizi sağlar: eğitim düzeyi yükselince ihtiyaçtan dolayı girişimcilik azalıyor, fırsata dayalı girişimcilik artıyor. Aradığımız girişimcilik de zaten ikincisidir.
Sevindirici bir tespitimiz de şudur: Türkiye’de kadın girişimci artışı ortalama girişimci artışından daha yüksek gerçekleşiyor; bu da olumlu bir eğilimdir. Girişimci eğitiminde kadına pozitif ayırımcılık sağlarsak ülke yararına daha olumlu sonuç alacağımızı gösterir.
TOSYÖV pratiğinden çıkardığım bir sonuç da şudur: prototip girişimci yoktur. Örneğin, İstanbul’da uyguladığınız girişimci eğitimi ile aldığınız sonuçları aynı eğitimle Ağrı’da alamazsınız. Bu nedenle Türkiye’de makro düzeyde girişimci ekosistemini, bölgesel kültür havzalarının gerçekliğini ve zenginliğini esas alarak inşa etmemiz gerekir.”
Girişimcilik güncellenmeli: Tüm dünyada dijital devrimin yaşandığını bunun adının da Sanayi 4.0 olarak konulduğunu kaydeden Sönmez, Türkiye’nin bu devrimin basıncını yaşadığını aktardı. Devrimin üstelik çok hızlı olduğuna dikkat çeken Sönmez, “Önümüzdeki 5-10 yıl içinde bu devrim, Türkiye’de birçok şeyi yıkacak, birçok şeyi de hiç yoktan oluşturacak. İşte bu yıkılış ve yeniden kuruluşun girişimcisi gerekiyor bize. Bilişim ve bilgi ergenliği, biyolojik ergenliğin önüne geçti. Bilişim ve bilgi temelli birçok uygulama, sosyal ağ ve bloglar 15-16 yaşlarında, lise çağındaki girişimciler tarafından başlatıldı. Girişimci yetiştiren üniversiteler elbette var ama artık girişimci liselerini de düşünmeliyiz. “Çocuk Girişimci” kavramını bile şimdiden bir kenara yazalım” diye konuştu.
Girişimci fikre ve projeye odaklanmalı: Girişimci sayısının artmasına rağmen destek araçlarının aynı hızla artmadığına değinen Sönmez, girişimcinin finansa kolay erişemediğini dile getirdi. Girişimcinin sermaye yerine fikir ve projeye odaklanmasını, sermayenin girişimciyi bulması gerektiğine dikkat çeken Sönmez, “Bunun adı ‘Risk Sermayesi’dir. Türkiye’de henüz oluşmaktadır. ‘Melek Yatırımcılar’ çoğalıyor. Ama asıl risk sermayesi fonlarına ihtiyacımız var. Bu konuda Türkiye muadillerine göre geç kalmıştır. Özellikle girişimcinin ‘ölüm vadisi’ denen tutunma savaşı verdiği dönemi destekleyen yeni destek araçları geliştirip, güçlendirmeliyiz” çağrısını yaptı.
Girişimci ekosistemi Girişimci Konseyi ile merkezileşebilir: Sönmez, herkesin her yerde girişimcilik konusuna el attığından yakınarak, şu görüşleri paylaştı: “Ne çıkarsa bahtımıza mı olacak? Girişimciyi yetiştirdik, ona, 'Haydi artık, Türkiye’nin sorunlarını çöz!” mü diyeceğiz? Böyle düşünürsek yanılırız. Farkındayız sanırım; Dijital Dönüşüm Devrimi’nin sorunlarına Batı’da aynı zamanda bir devlet ve sistem sorunu olarak bakılıyor. Konu adeta bir 'Yeniden Kuruluş Çağı'nı ima eder derinlikte sorgulanıyor. Biz de bu açıdan bakarsak yediden yetmişe hepimizin birer vizyoner yenilikçi girişimci olmamız gerektiği sonucuna varırız. Bu demektir ki sivil toplumda sorgulayan, analiz eden, çözümleyen ve çözüm öneren dinamik yapılara ihtiyacımız olacak. Kamu ya bu yapıların içine girecek ya da onları kendi içine davet edecek. Üretken, verimli bir kamu-sivil toplum işbirliği bunu gerekli kılıyor. Bu konuda atılmış bir adım mevcuttur, TOSYÖV olarak bizim de üyesi olduğumuz ‘Girişimcilik Konseyi’ni özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Türkiye’nin ‘Girişimci Ekosistemi’ yapılmasına yönelik tüm faaliyetleri Girişimcilik Konseyi’nin çatısı altında merkezileştirebiliriz.” Oluşturulacak organik bir yapının Dijital Dönüşüm süreçlerinin tamamını kapsayan ‘Büyük Veri’ şeklinde tasarlanabileceğine dikkat çeken Sönmez, “TOSYÖV olarak, kamu-sivil toplum işbirliği noktasında, bürokratik olmayan böyle bileşik ve dinamik bir yapının verimli olacağını düşünmekteyiz” dedi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, ekonominin bel kemiğinin KOBİ’ler olduğunu, Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99’unun KOBİ olduğunu, istihdamın yüzde 75.8’ini, ihracatın yüzde 56’sından fazlasını KOBİ’lerin yaptığını hatırlattı. Ekonominin bu kadar bağımlı olduğu bir alanı çok daha yakından takip etmeleri gerektiğini dile getiren Işık, KOBİ'lerin toplumsal faaliyetleriyle ülkenin kılcal damarı olduğunu anlattı.
Işık, KOBİ mekanizması çalışmayan bir ülkenin ekonomik olarak başarılı olma şansı olmadığını kaydederek, KOBİ’lerin esnek yapısıyla değişen ekonomik şartlara çok hızlı uyum sağladığını aktardı. Işık, Türkiye’nin son 13 yılda kaydettiği ilerlemede aslan payının KOBİ'lerin olduğunu kaydetti. Işık, KOBİ’leri sadece ekonomik olarak değerlendirmediklerini, Türkiye’nin sosyal dokusunda da en fazla tesiri olan yapıların KOBİ’ler olduğunu ifade etti: “Gelir dağılımı adaletsizliğini gidermede en büyük yardımcımız KOBİ'lerimiz. Anadolu’nun her köşesinde KOBİ'ler var. Sosyal yardımlaşmayı ve dayanışmayı da sağlayan önemli kurumlar bunlar. KOBİ’leri desteklemek, güçlendirmek ve ülkede ekonomik ve sosyal barışı sağlamak anlamına geliyor. KOBİ'lere Hükümet olarak sonuna kadar destek verdik ve vermeye devam edeceğiz.”
KOBİ’ler kurumsallaşmalı ve markalaşmalı: Işık, 2006 yılında 1.5 milyon olan KOBİ sayısının 2 katına çıkarak 3 milyona ulaştığını dile getirerek, KOBİ’lerin dünya ile rekabet etme konusunda hızla ilerlediğini aktardı. KOBİ’lerdeki nicelik artışını nitelik ile taçlandırma zorunlulukları bulunduğunu anlatan Işık, nitelikten kasıt olarak da kurumsallaşan KOBİ’yi örnek sundu. Işık, “Dünyada genel trend; üçüncü jenerasyondan dördüncü jenerasyona geçme konusunda KOBİ’ler oyunun dışında kalıyor. Türkiye’de KOBİ’lerin kurumsallaşması aile şirketlerinin kurumsallaşması en önemli önceliğimiz” dedi. KOBİ sahiplerinin kendisi okuyamasa da çocuklarının okuması için elinden geleni yaptığını kaydeden Işık, genç jenerasyonun işin başına geçtiğinde kurumsallaşmanın arttığını ifade etti. KOBİ'lerin özellikle markalaşmaya yönelmesi gerektiğini anlatan Işık, işletmelerin ihracat yapmasının da nitelik açısından önemli olduğuna dikkat çekti.
Kaynak problemi yok proje problemi var: KOBİ’lerin desteklenmesi için 2016’da KOSGEB destek bütçesini 3 katına çıkardıklarını duyuran Işık, bunun önemli kısmının girişimcilik destekleri olduğunu belirtti: “Türkiye’nin kaynak problemi yok. Türkiye’nin üretime destek noktasında kaynak problemi yok. Türkiye’nin verilen kaynakların etkin ve efektif kullanılması konusunda birikim eksikliği var. Örneğin; KOSGEB’de en çok kullanılan destek programı 'Nitelikli insan kaynağı'. Bu önemli. Belki birçok KOBİ'miz bilmiyor. Eğer siz işletmenizde mühendis çalıştıracaksanız ona nakit destek veriyoruz. İkinci en çok kullanılan destek tanıtım pazarlama desteği. Üçüncü ise fuar desteği. Ama bir de özel programımız var KOBİGEL (KOBİ Geliştirme Destek Programı) tam 300 milyon TL paramız var. Gelin kullanın. Kullanan çok az. Proje bazlı desteklerle ilgilenen KOBİ sayısı çok az. Şimdi KOBİ’lere proje denilince korkuyorlar, ürküyorlar. Halbuki proje yapma yeteneğini kazanmazsak kalıcı sürdürülebilir başarıyı nasıl sağlarız? Benim önerim bu proje kültürü noktasına odaklanmak.”
“KOBİ’lere proje yeteneğini kazandıralım”: Bakanlık olarak üzerlerinde en çok çalıştıkları konunun KOBİ’lere proje kültürünü kazandırmak olduğunu anlatan Bakan Işık, kaynak sıkıntısı olmadığını vurguladı. Sivil toplum örgütlerine seslenen Işık, şunları söyledi: “Daha önce odalarımıza, TOBB'a seslendim. Özellikle ricam şu; ne olur şu KOBİ'lere proje yeteneği kazandıracak mekanizmaları devreye alın. Biz size destek verelim, eğitim, danışmanlık desteği verelim, maddi destek verelim. Ama şu KOBİ'lere proje yeteneği kazandıralım. Bunu yapmazsak hangi desteği verirsek verelim geçici olur. Bizim milletimiz bir defa görür, ikincisinde, en fazla üçüncüsünde kendisi yapar.” Işık, sivil toplum örgütlerinin KOBİ'lere proje yeteneği kazandırma konusunda seferberlik ilan etmesi gerektiğini vurguladı. TOSYÖV’ün alanında Türkiye’nin lider kuruluşlarından biri olduğunu anlatan Işık, “Gelin bunu beraber başlatalım. Şimdi üretim reform paketinde çalışıyoruz. Eğer bir KOBİ’nin projesi kabul edilirse o projeye danışmanlık desteği veren firmayı da destekliyoruz” açıklamasını yaptı.
Keşke Ar-Ge bütçesi yetmese ek bütçe alsam: KOBİ’ye girişimcilikten geçiş olduğunu ve Türkiye’nin mayasında girişimcilik olduğunu aktaran Işık Türkiye’de girişimcilik kültürünü ekonomik krizlerin olumsuz etkilediğini savundu. ABD’nin başarısının altında ‘en iyi mal, satılan maldır’ anlayışı olduğunu kaydeden Işık, girişimcilik kültürünün kolay kazanılmayacağını anlattı. Artık girişimciliğin yeterli bir kavram olmadığını girişimciliğin yanına yenilikçiliği eklemek gerektiğini söyleyen Işık, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yenilikçilik bir kültür haline gelecek. Yenilikçiliği hayatın parçası haline getirmeliyiz. KOSGEB olarak, TÜBİTAK olarak yenilikçiliği destekliyoruz. Şu anda proje yapan KOBİ’ye finansman destekleri çok güçlü. Var olanı kullanmıyoruz. Sermaye kara aşıktır. Karı gördü mü sermaye gider. Risk sermayesi niye gelişmedi dersek proje kalitemiz artarsa risk sermayesi olur. Kamu olarak fikirden ürüne kadar tüm aşamaları kucaklayan programlarımız var. Türkiye'de destek mekanizmaları yetersiz değil. Keşke yetersiz kalsak. Bakın Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak şunu samimi söylüyorum; keşke benim Ar-Ge, inovasyon bütçem yetersiz kalsa da ben gitsem ek bütçeden bütçe alsam. Ama harcayamıyoruz. 'Bu bütçe size verildiyse sonuna kadar kullanacaksınız ama bir tek kuruşunu çarçur etmeyeceksiniz' prensibiyle hareket ediyoruz. Benim için başarılı bürokrat bütçesini tam ve yerinde kullanan bürokrattır. Kamuda anlayış şu; ‘parayı istifleyeceğim sonra projeye başlayacağım.’ Sen projeyi başlatacaksın parayı bulamazsan geleceksin, Bakan olarak ben bulacağım. Ama proje başlayacak.”
Makine teminat olarak kullanılacak: Işık, Teknogirişim desteğini bu yıl TÜBİTAK’a devrettiklerini ve 4 binin üzerinde gencin iş sahibi olduğunu ve bugüne kadar 180 milyon TL destek verdiklerini anlattı. Mekanizmaların çok ve bol olduğunu kaydeden Işık, KOBİ’lerin maddi varlıklar kadar gayri maddi varlıklara ağırlık vermesini istedi. Patent çalışmalarını örnek gösteren Işık, “Markaya daha fazla çalışmalı. Gayri maddi varlıklar maddi varlıkların önüne geçti” dedi. Üreticinin üzerindeki yükleri almak için bir dizi çalışma yaptıklarını duyuran Işık, gereksiz bir tek evraka tahammülleri olmadığını söyledi. KOBİ’lerin finansmana erişimi önündeki engelleri kaldırmak için teminat konusuna yoğunlaştıklarını belirten Işık, “Kredi kullanılıyor ama milyon dolarlık makineyi teminat gösterip finansa erişemiyor. Hiç kimseyi suçlamıyorum. Yeni bir sistem oluşturuyoruz ve her makineye bir sicil numarası vereceğiz. Bu makine teminat olarak bankadan kredi almada kullanılabilecek” diye konuştu.
İstanbul Valisi Vasip Şahin, “KOBİ’ler, küreselleşmenin yarattığı şiddetli rekabet ortamında ulusal ekonomilerin gelişmesi ve korunması bakımından önemli bir işlev üstlenmektedirler” dedi. Şahin; ‘Girişimcilik’ten ve ‘Küçük ve Orta Boy İşletmeler’den (KOBİ) son yıllarda çokça bahsediliyor olmasının ve ülkelerin kalkınmasında önemsenmeye başlanmasının temelinde bu olgu yattığını söyledi.
Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı payın son yıllarda arttığını kaydeden Şahin, şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye katmadeğerli ihracat artışını, inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markalaşmanın yanısıra girişimciliğin de desteklenmesiyle yakalayabilecektir. Türkiye, dünya ticaretinden yüzde 0.9 oranında pay alıyor ve hedefler 2023 yılında bu payı yüzde 1.5’e çıkarmak. Bunun yolu da inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markalaşmaya daha fazla önem vermekten geçiyor. Ayrıca yenilikçi sektörlere daha fazla yatırım yapılması ve bu sektörlerde ihracatımızın geliştirilmesi de önemli bir öncelik. Diğer önem taşıyan bir husus olarak, girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesi için de gençlerimizi girişimciliğe yönlendirmeye ve onları bu konuda cesaretlendirmeye ihtiyacımız var. Gençlerimizi girişimcilik konusunda aktif olarak destekleyecek mekanizmalara yer vermemiz bu açıdan çok önemli.”
KOSGEB Başkanı Recep Biçer, KOSGEB’in girişimcilik ekosisteminin gelişimi için 2010 yılından bu yana taşın altına elini koyduğunu söyledi. KOSGEB’in bütçesinin bu yıl rekor bir oranda arttırıldığını duyuran Biçer, “KOSGEB’in bütçesinin artması ciddi sorumlulukları beraberinde getiriyor. Bu sorumluluk bilinciyle KOBİ’lere dokunuyor ve onlara ulaşmaya çalışıyoruz. KOSGEB’in Yeni Girişimci Desteği ile 2010 yılından bugüne kadar 25 bin 415 işletmeye 437 milyon lira civarında destek sağlandı. KOSGEB hibe programlarını geliştirmiş ve girişimciliğin geliştirilmesinde devletin veren eli, şefkatli kolları olmuştur” dedi.
İmalat sektöründen başlayarak sektörel ve bölgesel odaklı KOBİGEL-KOBİ Gelişim Destek Programı'nı 1 Nisan 2016'da hayata geçirdiklerini hatırlatan Biçer, “Bu yıl içinde benzer çağrılarla makineden yazılıma, personelden pazarlamaya kadar KOBİ’lerin ölçek atlaması, büyümesi, ekonomiye, istihdama ve ihracata daha fazla katkıda bulunması için yoğun şekilde çalışıyoruz. Veri tabanımıza kayıtlı 850 bine yakın KOBİ’lerimizin daha yaygın kullandığı genel desteklerimizde yüzde 74 artış yaparak, işletmelerimizin çok değişik alanlardaki ihtiyaçlarında onlara omuz veriyoruz” diye konuştu.
Türkiye genelinde 125 üniversite, 391 dernek ve vakıf, 303 meslek kuruluşu ile yapılan işbirliği kapsamında girişimcilik dersleri verilmeye başlandığını hatırlatan Biçer, “Kurum ve kuruluşlarla yapılan işbirliği protokolleri kapsamında 2010-2016 yıllarında 12 binlere varan eğitim programı düzenlenmiş olup, bu eğitimlerden 438 bin 797 kişi girişimcilik sertifikası aldı” dedi.
TOBB Başkan Yardımcısı Halim Mete, TOSYÖV’ün KOBİ Zirvesi’nin ana teması olarak ‘girişimcilik’ başlığını seçtiği için kutladığını belirterek, “Bizim bakış açımız şu: Girişimcilik Türkiye’nin en önemli meselesi. Büyük ülke olmanın, sözü geçen ülke olmanın yolu ekonomik güçten geçiyor. Ekonomik olarak güçlü ve müreffeh olmanın yolu da girişimcilikten geçiyor” dedi. Mete, şunları söyledi: “Türkiye önümüzdeki süreçteki başarı hikayesini girişimcilikle yazmak zorunda. Çünkü bizim petrolümüz, doğalgazımız yok. Bizim en büyük hazinemiz cesur, azimli ve dünyanın her coğrafyasında iş yapabilen girişimcilerimiz.
Bunun için önümüzde 3 temel mesele var: Birincisi ülke olarak girişimci sayımızı artırmak zorundayız. 90 yılda 1.5 milyon işletme sayısına ulaştık. Ekonomik anlamda dünya birinci liginde oynamak istiyorsak bir bu kadar daha girişimci çıkarmak zorundayız. O yüzden yeni girişimcilerin çıkması için önlerindeki engelleri kaldırmalı ve destek mekanizmalarını çalıştırmalıyız. İkinci konu; mevcut girişimcilerin, özellikle KOBİ'lerin bilgiye ulaşmasını sağlamalıyız. Üçüncü konu; mevcut firmaların yeni ürün geliştirme, tasarım yapma, markalaşma ve inovasyon konusunda atılım yapması. Bu 3 meselede başarılı olduğumuzda Türkiye bırakın ilk 10 ülke arasına girmeyi, en üste çıkar.”
İTO Yönetim Kurulu Üyesi Öztürk Oran, ‘Girişimci Ekosistemi’nin yeni girişimci tipini yetiştirecek yapıda olduğunu belirterek, “Girişimci Bilgi Sistemi’nde yeni bir girişim ekosistemi yaratılmıştır. Yeni sistem bütüncül yaklaşımla müdahaleyi mümkün kılıyor” dedi. Organizasyonlarda başarılı girişimci hikayelerinin yanında başarısız örneklerin de paylaşılması gerektiğini anlatan Oran, nerede hata varsa orada ders alınacak bir örnek olduğunu söyledi. Oran, her şeyin tozpembe olmadığının girişimci adaylarına vurgulanmasını isteyerek, “Yatırımcının yatırımı amorti etme isteği normal bir duygu. Ama asıl sorun şu ki; fikir sahibinin haklarının doğru ve hak ettiği şekilde verilmesi lazım. Bir girişiminin hayata geçirilmesi için doğru işin doğru fikrin doğru finansmanın biraraya gelmesi gerekiyor. Çünkü finansmana ulaşmayan doğru fikir boşuna heba oluyor” dedi.
İTO olarak bilgiyi ticarileştirme adı altında bir platform kurduklarını belirten Oran, “Melek yatırımcı konusunda önemli bir yol aldık. Bir anlamda fikir ile ekonomik hayat arasında teori ile pratik arasında sağlam bir köprü inşa etmek istiyoruz. Yakın zamanda 400 bine yakın üye gücümüzü yeni fikirlerle buluşturmuş olacağız” diye konuştu.
1.GÜN / 1. OTURUM
“Girişimci Dostu Düzenleyici Çerçevenin Geliştirilmesi”
Oturuma Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, moderatörlük yaptı. Suver, ekonominin ve milli gelirin büyümesi ve refahın artmasında girişimci ruh ve düşünceye ihtiyaç olduğunu söyledi.
Türk bankacılık sektörünün kredi hacminin 1.5 triyon TL olduğunu, KOBİ’lere kullandırılan kredi oranının 400 milyar TL olduğunu aktaran Gergerli, “KOBİ’ler yüzde 26 pay alıyor. Bu oran bize göre yeterli değil. KOBİ’lerin daha fazla finansmana ulaşmasını ve uzun vadeli yatırıma dönük kredi kullanmasını destekliyoruz. Yaklaşık 20 bin KOBİ’ye 10 milyar TL civarında kefalet sağladık. Oluşturulan kredi hacmi bu. Yeterli görmüyoruz. Bankacılık sektörünün 400 milyar TL’sinin içinde 10 milyar çok büyük rakamlar değil” dedi.
Türk Telekom A.Ş. Kurumsal Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Mert Başar, Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin tamamına hizmet verdiklerini, Türkiye’deki 1 milyon KOBİ’ye direkt kurumsal, diğer KOBİ’lere ise bireysel hizmet sunduklarını söyledi. Türkiye’deki 284 OSB’de Türk Telekom’un altyapısının kullanıldığını açıklayan Başar, şunları anlattı: “Ticaretin yoğun olduğu tüm alanlarda hızlı bir dönüşümü sürdürüyoruz. 4.5G bu anlamda önemli bir yatırımı kapsıyor. Fiber altyapımızın yüzde 75’i fiberdir. Altyapımızın kalan yüzde 25’ini de fibere dönüştürmeye devam edeceğiz. Türkiye çapında belli şehirlerde değil 81 ilde 214 bin fiber altyapımız var.”
Günümüzde en önemli amacın bilgiye ulaşma olduğunu dile getiren Başar, bunun en önemli yolunun da hız ve kapasite olduğunu aktardı. Hız ve kapasite için baz istasyonlarının fiber altyapı ile birbirine bağlanması gerektiğini ifade eden Başar, Türk Telekom’un baz istasyonlarının yüzde 75’inin birbirine bağlı olduğunu paylaştı. Başar, şunları anlattı: “KOBİ’ler çok dinamik bir pazar. Mevcut işletmelerimizin uzun yaşaması önemlidir. Kurumsallaşma ve teknoloji işletmelerin yaşamını yükseltir. Ancak işletmelerimizin yüzde 35’inin henüz web sayfası yok. Şirketlerin Google'da adresi, telefonu yoksa, yok kabul ediliyorlar. Artık Google'da yoksan yoksun dönemini yaşıyoruz. İşletmelerimizin bu konulara dikkat etmesi gerekli.”
KAGİDER Başkanı Sanem Oktar, 20 yıldır kadın girişimci ve 300 kadın girişimcinin üye olduğu dernekte yönetici olduğunun altını çizerek, “Maalesef kadın sayımız az. Oysa kadının ekonomiye dahil edildiğinde ülkenin nasıl bir ivme kazanacağını OECD raporları sunuyor. Buna göre eğer kalkınma istiyorsak gelişmek istiyorsak kadının ekonomiye dahil olması gerekiyor. Kadın istihdam edildiğinde kişi başı GSMH 4 bin dolar artıyor. Şu anda kadının istihdam oranı yüzde 27.5, yani 8.2 milyon kadın çalışıyor. Tüm Türkiye’de 98 bin kadın girişimci var. Bu sayılar ile gerçekten kalkınmamız pek mümkün değil” dedi.
Oktar, kadın girişimci sayısının artmasının aynı zamanda kadın istihdamın artmasına vesile olduğunu ifade etti: “Ülkemizde kadın girişimciler genelde ailesine bakmak için girişimci oluyor. Fırsatları görerek girişimci olan kadın sayısı az. Burada tüm kurumların sorumluluğu var. Çünkü kadın girişimci sayısını artırmak için teşvik etmek yetmiyor. Uygulamayı da takip etmek gerekiyor. Kadın girişimcilerin yüzde 85’i ilk 3 yılı tamamlamıyor. Bu nedenle eğitimlerde mentörlük çok önemli. Çünkü kadın kadından öğreniyor. KOSGEB’e çağrı yapmak istiyorum: KAGİDER olarak mentörlük projeleri geliştirmeye hazırız.” Sanem Oktar, bir diğer önemli konunun da kamu ihalelerinde kadınlara kota uygulaması olduğunu söyledi.
TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, “Gerek ulusal çapta gerekse yerel ve sektörel düzeyde yaptığımız çalışmalar önemli bir gerçeği açıkça işaret ediyor.” diye vurgulayarak şunları söyledi: “Türkiye’nin hızlı büyümeyi yakalayabilmesi ve orta gelir tuzağını aşabilmesi için yüksek katmadeğerli iş alanlarına yoğunlaşması gerekiyor. Yenilikçi, sürdürülebilir ve çağının ötesine geçen ürün ve hizmetler geliştirmemiz önem taşıyor. Bunu da güçlü bir değer zinciri içinde, yenilikçi ürün ve hizmetler üreten girişimcilerimiz ile KOBİ’lerimiz olmadan başaramayız. Ancak bunu yaparken, ortaya çıkan kırılganlıklara karşı da girişimcilerimizi, adil olmayan ticarete karşı koruma altına almalıyız. Bu gerçekten yola çıkarak, ihtiyaç duyduğumuz düzenleyici çerçevenin beş ayrı niteliği olması gerektiğini vurguluyoruz. ‘Cesur’, ‘Hızlı’, ‘Adil’, ‘Koruyucu’ ve ‘Akıllı’ düzenlemeler beklentisi içindeyiz. Girişimcilerimiz, yenilikleri hızla pazara sunabilmek için fikirlerinin çalınmayacağından emin olmalıdır. Bunun yolu da fikri mülkiyet haklarını koruyan düzenlemelerin kuvvetli olmasından geçer. Firmalarımız; rekabet ortamında, kayıtdışı ve merdiven altı üretim yapan firmalarla mücadele etmek zorunda kalmamalıdır.”
Kadooğlu, “TÜRKONFED’in de sık sık vurguladığı karşılıksız çek ve senetler ile artık bir furya haline gelen iflas erteleme kararları, finansal anlamda zaten kırılgan olan KOBİ’lerimizi ve yeni girişimleri batma noktasına getirmektedir” dedi.
Türkiye’nin çeşitli uluslararası endekslere göre, düzenleyici çerçevesi ve uygulaması problemli ülkeler arasında yer aldığını belirten Kadooğlu, Dünya Bankası İş Yapılabilirlik Endeksi’nde ‘ödeme sorunlarının çözülmesi’ alanında 189 ülke içinde 124. sırada yer almayı Türkiye’ nin hak etmediğini de söyledi.
ÇAĞRILI KONUŞMACI
TÜBİTAK Başkanı Prof.Dr. Arif Ergin: “TÜBİTAK’ın ana hedef kitlesi; KOBİ’ler olacak”
“Asıl meselemiz kalkınma” diyen TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Arif Ergin, küreselleşme ve ekonomik krizlerin ortasında kalkınmanın nasıl gerçekleştirileceğinin tüm ülkelerin gündeminde olduğunu söyledi. Günümüzde kamunun inisiyatifini bekleyen değil, özel sektörü öncelikleyen strateji planlarının öne çıktığını vurgulayan Prof.Dr. Arif Ergin, dünyada ekonomik değere katkı, insan kaynağı anlamında ana merkezin KOBİ’ler olduğunun görüldüğünü, Türkiye’nin de çok farklı olmadığını hatırlatarak, AB’nin büyüme ve istihdam temelli bir yol çizdiğini belirtti. TÜBİTAK’ın birinci görevini; “bilim, teknoloji, yenilik politikalarının oluşturulmasında hükümete yardımcı olmak” diye tanımlayan Ergin, TÜBİTAK’ın altı ayda bir yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) sekretaryasını yürütmekle mükellef olduğunu anlattı: “Ulusal Bilim Teknoloji Yenilik Stratejisi dökümanının 2017-2023 çalışmalarını başlattık. KOBİ’leri kalbimizde, ciğerimizde hissettiğimiz bir anlayış içerisinde çalışıyoruz” dedi.
TÜBİTAK’ın yeniden yapılanma çalışmalarından sözeden Ergin, “Ürün odaklı değil, teknoloji odaklı çalışacağız. Buradan çıkmış olan bir teknolojiyi doğrudan, çok basit ücretlerle lisanslayarak, sektörümüzün ürün geliştirmesine altlık oluşturmak istiyoruz. KOBİ’lerimizi ve diğer şirketlerimizi güçlendirmek üzerine adımlarımızı atıyoruz” diye konuştu.
TEYDEB ile doğrudan sanayicilerin Ar-Ge programlarına destek verdiklerini belirten Ergin, BTYK’da Türkiye’nin stratejik önceliklerini belirlediklerini, enerji, gıda, sağlık gibi stratejik odak noktalarına göre çağrı odaklı bir mekanizma oluşturduklarını, artık etki analizi odaklı bir yapılanmaya döneceklerini kaydetti. Ar-Ge harcamasının GSYİH’ya oranının kritik değer olan yüzde 1’i aştığını ve özel sektörün Ar-Ge harcamasının artarak toplam Ar-Ge harcaması içerisindeki oranının yüzde 50 olmasını sevindirici bulan Ergin, Ar-Ge teşviklerinin son 10 yılda 3’e katlandığını da söyledi.
1. GÜN / 2. OTURUM
ZİRVE-İZLENİM
Dergimiz KobiEfor’un Genel Koordinatörü Nurdan Sönmez, XII. KOBİ Zirvesi’nde “Yenilikçi Girişimciliğin Desteklenmesi ve Sinai Mülkiyetin Önemi” başlıklı oturumu takip etti ve izlenimlerini paylaştı.
Oturum’un başkanlığını yürüten İSTEK Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi Kurucusu Bedrettin Dalan, “İyi şeyler olsa da Türkiye’de birşeylerin daha iyi olabilmesi için mutlaka özgür, özgün düşünen, girişimci, hayal kurabilen insanlara ihtiyaç bulunduğunu” söyledi. Dalan, “Teşviklerin kullanma oranlarına baktığımızda hala kullanılmayan, devlete geri dönen fonlar çok fazla” dedi. Avrupa araştırma fonuna Türkiye’nin ödediği para ile Türk araştırmacıların kullandığı para arasında ciddi farklar olduğuna değinen Dalan, Türkiye’nin Avrupa araştırmalarını fonladığını ifade etti. Dalan, Türkiye’nin araştırma çıkaramamasını iki temel sebebe bağladı: “Birincisi; kimlik bozulması, ikincisi; güven eksikliğidir.”
“Kimlik bozulması ve güven eksikliğini aşmalıyız”: Bedrettin Dalan, görüşünü şöyle özetledi: “Mesela, bizde ‘asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl’ sözü, güven eksikliğinden kaynaklanır. Cumhuriyet’in ilk döneminin yokluk, yoksunluk dönemi olduğunu hatırlatan Dalan, “Nalı bile ithal ediyorduk. Asker ülkesiydik. Yüksek memur ülkesiydik. 500 yıllık entel, dantel işlerle uğraşmaktan, kuyumculuğu bile azınlıklar yaparken biz işçiliğini, onlar ticaretini yaptı. Yanlış anlaşılmasın kesinlikle raşist bir kafa yapısında insan değilim. Bu toprakların insanı aslında çalışkandır, onlara yeterince eğitim ve şansın verilmediğini vurgulamak istiyorum” diye konuştu.
“Türkler dünya medeniyetinin temelini oluşturmuştur”: Bedrettin Dalan, Türkler’in dünya medeniyetinin temelini oluşturduğunu vurguladı: “Fransızlar, İbn-i Sina’yı okutur, El Harezmi algoritmayı keşfetmiştir. Algoritmayı yok edin, Microsoft çöp olur, çünkü herşeyin, inşaatın bile temelinde algoritma vardır. Biz Ortaçağ’da kültür, bilim üretmiş milletin torunlarıyız. Buna rağmen bizde kompleks vardır. Yabancılar üretir, biz tüketiriz. Yabancılar herşeyin iyisini yapar; yok öyle bir şey. Dengeyi kuracağız. Biz de en iyiyi üreteceğiz.”
“İlim, bilim ve teknolojiye zerafet, konfor ve sanatı katmazsanız birşey olmaz”: İlim, bilim ve kültürde sanat, zerafet, incelik, konfor ve dizayn da olduğunu kaydeden Dalan, “İstediğiniz kadar kitap okuyun, makale üretin, teknoloji üretin, sanat ve zerafeti katmayınca birşey olmaz. Eğitim sistemimizin en başından başlayarak özgür düşünceli insanlar yetiştirmeliyiz. Korkak olmayan, kendisine, ailesine, milletine güvenen, hayal kuran, cesur insanlar yetiştirmemiz lazım” açıklamasını yaptı.
“İstanbul’da sadece ‘hightech’ler kalmalı, KOBİ’ler örgütlü alanlarda faaliyet göstermeli”: KOBİ’lerin ancak OSB’lerde olursa varolabileceğine işaret eden Bedrettin Dalan belediye başkanlığı döneminde, 5 yılda 22 OSB kurduklarını, 130 bin işyerini şehrin içinden dışına çıkardıklarını anlattı. Dalan İstanbul’un daha fazla büyütülmeden bütün yatırımların dengeli ve adil dağıtılmasını önerdi.
“Yeditepe Üniversitesi 122 patentle Türkiye’de en fazla patenti olan üniversite oldu”: Patent ve projeler konusuna değinen Bedrettin Dalan, TÜBİTAK Başkanı Prof.Dr. Arif Ergin’in konuşmasına atıfta bulunarak, “TÜBİTAK’ın maliyet-fayda analizi yapacağını söyledi. Güzel söyledi. Yatırımlara verilen teşvik ve destekler karşısında patent az. Maliyet fayda analizine geçilirse Türkiye kazanır” dedi. KOBİ’lerin hightech’e yönlendirilmesi ve bu konuda eğitimler verilmesi gerektiğini vurgulayan Dalan, “Girişimcilik ekosistemleri oluşturulmalı. Proje ve patentleri ihtiyatla korunmalı. Amerika’yı Amerika yapan, Properity Right (mülkiyet hakkı) dediğimiz bu yasalardır. Mülkiyet hakkınız korunuyor. YÖK akademisyenlerin makalelerini yayınlatma zorunluluğu getirmişti. Ben de Yeditepe Üniversitesi akademisyenlerimizin patentlerini almadan makalelerini yayınlatmıyorum. Böylece hakları korunuyor. Yenilikçi girişimci ancak böyle olunur. Türkiye’de ilk defa üniversite bünyesinde patent ofisi açtım. Yeditepe Üniversitesi 122 patentle Türkiye’de en fazla patenti olan üniversite oldu. YÖK de artık üniversitede patent almayı teşvik ediyor. Yeditepe Üniversitesi endüstriyel tasarımda da iyidir, bu konuda yardım almak isteyen üreticilerimize ve birliklere Üniversitemiz katkı sağlar” diye konuştu.
“Yenilikçi girişimcilik Anadolu’dan yükselir, çünkü Anadolu hibrit toplumdur”: Yenilikçi girişimciliğin Anadolu’dan yükseleceğini çünkü Anadolu’nun hibrit toplum olduğunu belirten Bedrettin Dalan, “Anadolu insanımız hibrittir. Hibrit toplumlar zekidir. Dünyanın en akıllı insanları hibrit toplumlardan çıkar. Anadolu’yu fethedemezsiniz, Anadolu sizi fetheder. Siz Anadolulaşırsınız. Anadolu sizi değiştirir, dönüştürür. Anadolu’nun gizemi ve özelliği de budur” dedi.
İTÜ Arı Teknokent CEO’su Kenan Çolpan, teknoparkların amacı ve kuruluşundan sözederek, “Bilim, Ar-Ge ve inovasyonun fatura kesilebilir halini yapmaya çalışıyoruz. Türkiye kalkınabilsin diye daha zengin şirketler oluşturmaya çalışıyoruz” dedi.
İhracatı artırma, cari açığı azaltma dertlerinin bulunduğunu aktaran Çolpan, teknoparkların bir nevi üniversite-sanayi işbirliğinin göbeğinde olduğunu vurguladı. İTÜ Arı Teknokent’te 200’ün üzerinde firmanın 6500 Ar-Ge çalışanıyla fatura kesilebilir Ar-Ge üzerinde çalıştığını aktaran Çolpan, milyar dolar seviyesinde üretim yapıldığını, fatura kesildiğini ve birçok üründe ithal ikame ve ihracatlar gerçekleştirildiğini kaydetti.
“Ürün geliştirirken lütfen artık oyun yeriniz, pazarınız dünya olsun. Oyun ve iş planınızı buna göre yapın” diyen Çolpan, adına startup denilen filiz girişimcileri bünyelerinde barındırdıklarını anlattı. Çolpan, Türkiye’ye, istihdama katkı sağlamak için hedeflerinin daha fazla cirolar üreten girişimciler oluşturabilmek, bu girişimcileri de bilim, sanayi, teknoloji ve Ar-Ge ile tanıştırabilmek olduğunu açıkladı.
“Projeye katılmak için KOBİ’lerden katılım taleplerini topluyor, aralarından seçtiğimiz belirli kitleye marka, tasarım patent konularında eğitimler veriyoruz. Birebir KOBİ’lere danışmanlık hizmetleri sunuyoruz. Her yıl uyguladığımız projeyi KOBİ’lerden aldığımız geribildirimlerle de güncelliyoruz. Sadece bilgilendirme ile başlayan proje, 2010 yılında tasarım modülü de eklenerek daha komplike hale getirildi. Çünkü patente kıyasla daha hızlı ticarileşen tasarım kavramı daha da trend olmaya başladı. Dolayısıyla KOBİ’lerimizin sermayelerinin yüksek olmaması, yatırdıklarını çok daha hızlı geri almak istemeleri nedeniyle biz bu modülü geliştirdik. Seçtiğimiz KOBİ’lere belirli kalibreye sahip üniversitelerden; İTÜ, Ege Üniversitesi, Mimar Sinan, Yeditepe Üniversitesi, Marmara gibi tekstil tasarım bölümlerinden yeni mezun arkadaşları bu konuda istekli olan KOBİ’lerle eşleştiriyor, 2 ay boyunca o KOBİ’lerde ücretsiz çalışmalarını sağlıyoruz. Böylelikle gerçek anlamda tasarımcının ne işe yaradığını ve tasarımın KOBİ’lerin ne kadar işine yarayacağını görmelerini sağlıyoruz.”
İDDMİB (İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçı ları Birliği) Başkanı Rıdvan Mertöz, katmadeğerli ürün üretmenin ihracatçıların en büyük hedefi olduğunu vurguladı: “2023 hedeflerine ulaşabilmemiz için 3 kat daha ihracat yapmak değil, nitelikli, katmadeğerli ürünler yaparak, 1 kg başına bugün Türkiye’nin 1.6 dolar olan kg fiyatını daha yükseklere 4 dolarlara çıkarmak istiyoruz. Başkanı olduğum birliğin ihracat birim fiyatı 4 dolar, onun da hedefi bunu katlama ve daha yukarılara çıkarmak. Biz İhracatçı Birlikleri olarak bunun için proje pazarları, tasarım yarışmaları yapıyoruz. En önemli yaptığımız işlerden biri de İstanbul’umuza bir ‘tasarım lisesi’ kazandırdık. Bahçelievler’de eğitime başlayan endüstriyel tasarım alanındaki İMMİB tasarım lisesi biraz öğretmen sıkıntısı çektiği için yeterince öğrenci alamıyor, önümüzdeki yıl piyasaya çıkacak nitelikli elemanlar yetiştirecek.”
Rıdvan Mertöz, 15 yıl öncesine göre TÜBİTAK destekleri artsa da eleştirisini şöyle dile getirdi: “TÜBİTAK Başkanı’na dedik ki ‘KOBİ’ler size ulaşamıyor, siz bize ulaşın, İkitelli OSB’de yeralın gelin bize destek olun, bir birim açın, nasıl proje yapılır, bize öğretin’ dedik. Bu çok gecikmeli olarak yakın zamanda harekete geçildi, 12 senelik gecikmeyle TÜBİTAK’ımız KOBİ’lerin yanında yeralmaya başladı.”
Microsoft-KOBİ ve İş Ortaklarından Sorumlu Satış Müdürü Salih Çağlar, 1975’te kurulan ve “Her eve bilgisayar” misyonuyla ortaya çıkan Microsoft’un, değişen trendler doğrultusunda bugün bireylerin ve kurumların daha fazlasını başarmaları için onlara güç kattıklarını söylemeye başladıklarını anlattı. Temelde önce bulut ve mobil teknolojileri dediklerini aktaran Çağlar, bu teknolojilerin işletmeleri sektörün en önde gelen şirketleriyle çok kolayca rekabet edebilir hale getirdiğini söyledi:
“Mobilite hepimizin hayatına girdi, Türkiye’de mobil cihaz penatrasyonu yüzde 94’e ulaşmış, 78 milyonun 73 milyonunda mobil cihaz var.”
IDC’nin 2016 çalışmasına göre Türkiye’de bulut bilişim pazarının 80 milyon dolar seviyesinde olduğunu ve 2017’de bunun 100 milyon dolarlar seviyesine geleceğini söylediğini ifade eden Çağlar, 2017 yılında dünya bulut bilişim pazarının 127 milyar dolar, 2020 yılında ise bu rakamın 500 milyar dolarlara çıkacağının öngörüldüğünü paylaştı: “Teknolojiye hızlı, kolay erişmek ve hızlı tüketmek; önümüzdeki trend. Türkiye’de 2023 yılında beklenen bilişim pazarının büyüklüğü 160 milyar dolar olacağı öngörülüyor. Bugün bu rakam 30 milyar dolar, bu rakamın 27-28 milyar doları donanım pazarı, sadece 2 milyar dolar civarı yazılım pazarından bahsediyoruz. Yazılım pazarının bu denli küçük olmasının sebepleri de var. Burada yetişmiş işgücünün programlama ve teknik bilgi seviyesi ve İngilizce seviyesinin engel olduğunu görüyoruz.”
Çağlar, 50 milyon civarında internet kullanıcısıyla Türkiye’nin iyi bir tüketici kitlesi olduğunu ama Gartner araştırmasına göre dünyada 170 milyar dolarlık mobil uygulama pazarında sadece Türkiye’nin katkısının binde 8 olduğunu dile getirdi.
1.GÜN / 3. OTURUM
“Tematik ve Genel Destekler”
Oturum’un başkanlığını yürüten Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, birçok desteği girişimcilerin bilmediğini veya “Attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değmeyecek” deyip değişim içine girmediklerini, bazen de masraflardan çok şikayet ettiklerini söyledi. Güldağ, bazı desteklerin daha çok kullanıldığını ama kullanılmayan çok önemli desteklere ilişkin uyarılar yapılması gerektiğini belirtti.
Özkan, İŞKUR’a kayıtlı olan ve 18 yaşını doldurmuş herkese (çalışan veya işsiz olabilir) eğitim ve bu eğitimi başaran herkese verdikleri sertifikayla KOSGEB’in desteğine başvurulabileceğini anlattı. İş kurma ve geliştirme konularından danışmanlık ve mentorlük hizmetleri de verdiklerini anlatan Özkan, 2009’dan 2015’e kadar 41.907 kişinin bu programdan yararlandığı bilgisini verdi. Özkan, “Eğitim düzeyi ne olursa olsun mevcut işsizlerimizde girişimci olma isteği var” dedi. KOSGEB ile yaptıkları çalışma ile iş fikri olabilecek kişileri bu programlardan yararlandırmaya gayret gösterdiklerini aktaran Özkan, “Yılsonuna kadar, İstanbul’da 10 bin, Türkiye çapında 50 bin kişiye girişimci eğitimi vermeyi planlıyoruz” diye konuştu.
KOSGEB KOBİ Araştırmalar ve Proje Koordinasyonu Dairesi Başkanı Ahmet Merih Özyılmaz, KOSGEB olarak girişimcileri bir noktaya getirmek, istediklerini bu doğrultuda desteklerini sürekli güncelleştirdiklerini söyledi. Türkiye’nin 2023 vizyonuna uygun her şeyi yeniden kontrol etmenin zamanının geldiğini belirten Özyılmaz, bir ülkenin olmazsa olmazlarının Ar-Ge, girişimcilik, inovasyon olduğuna işaret etti: “Eğer biz başarıyı yakalamak istiyorsak bu alanlarda mutlak surette yatırım yapmak, bu alanları geliştirmek zorundayız.”
Artık büyüğün küçük balığı değil, hızlı balığın yavaş balığı yediği bir dünyada olduğumuzu ifade eden Özyılmaz, dünyadaki araştırmaları örnek vererek, son 50 yılda şirketlerin ömrünün 60 yılda 18 yıla gerilediğine dikkat çekti. Daha yenilikçi şirketlerin daha fazla büyüme potansiyeline sahip olduğunu söyleyen Özyılmaz, Endüstri 4.0, Nesnelerin İnterneti, mükemmeliyet merkezi, 3 boyutlu yazıcılar, bulut bilişimin günümüzün en güncel konuları haline geldiğini belirterek, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasında girişimciliğin önemi üzerinde durdu ve bunun başarılabileceğini dile getirdi.
TÜBİTAK TEYDEB Başkanı Mehmet Aslan, TEYDEB olarak 12 destek programları bulunduğunu belirterek, Türkiye’nin çok girişimci ve genç bir nüfusu bulunduğundan sözetti. Girişimcilik ekosistemiyle ilgili TEYDEB’in yürüttüğü 3 projenin; 1512 Teknogirişim (Bireysel Genç Girişim Programı) 1601 (Girişimcilik ve Yenilik Kapasite Artırımı) ve 1514 Başlangıç Firmalarına Girişim Sermayesi Destekleme Programı) olduğunu belirtti.
1514’ün yeni bir program olduğunu vurgulayan Aslan, yeni bir çağrıya da çıkılacağını anlattı. Birbirini tamamlayan, destekleyen destek programları kurgulamaya çalıştıklarını belirten Aslan, 1512 Teknogirişim de ilk aşamayı teknoloji transfer ofislerine devrettiklerini aktardı: “Güzel bir ekosistem ortaya çıktı. Borsa İstanbul ile özel bir protokol imzaladık.” Akademisyen girişimciler için İngiltere’de, Londra’da 14 girişimciye eğitim sağladıklarını anlatan Aslan, “1601 Programı, ekosistemi geliştirmek için tasarlanmış bir program. Bir mentor eğiticileri çağrısına çıktık. 8 kuruluş başvurdu, 1000’in üzerinde mentor adayına eğitim devam ediyor” diye konuştu. Aslan ayrıca üniversitelerde düzenledikleri girişimcilik sertifika programlarıyla başarılı iş fikirlerini erken dönemde hayata geçirmeye çalıştıklarını açıkladı.
Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü Dış Ticaret Uzmanı Elif Durakoğlu, yatırım teşvik sisteminin ana başlıklarını şöyle sıraladı: “Bölgesel Teşvik. Öncelikli Yatırım Konuları. Stratejik Yatırımlar. Büyük Ölçekli Yatırımlar. Genel Teşvik Sistemi.”
Durakoğlu, teşvik sistemindeki destek unsurlarının ise “KDV İstisnası, Gümrük Vergisi Muafiyeti, Vergi İndirimi, Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteği, Faiz Desteği, Yatırım Yeri Tahsisi, DDV İadesi, Gelir Vergisi Stopajı Desteği, Sigorta Primi (İşçi Hissesi) Desteği”nden oluştuğunu anlattı.
Durakoğlu, “Firmalar eğer OSB’lerde yatırım yapacaklarsa vergi indirimleri ve sigorta primi işveren hissesi desteğinden bir alt bölge desteğinden yararlanıyorlar” dedi.
2. GÜN / AÇILIŞ KONUŞMALARI
Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop: GİRİŞİMCİLİK KÜRESEL ÖNEM KAZANDI
Dr. Colin Dürkop, “Girişimci Ekosistemi” ana başlığının sadece Türkiye’nin değil, dünyayı ilgilendiren son derece önemli bir konu olduğunu belirterek, “Küreselleşme ve bilişim teknolojilerinin sağladığı olanaklarla girişim tutkusu eskiye göre çok daha heyecan verici, hızlı sonuçlarının alındığı bir alan yarattı. Tüm dünyada girişimciliğe olan ilgi artıyor. Son yıllarda dünya ticaretinde artan rekabet, ülkelerin kendi kalkınma planlarını yeniden gözden geçirmelerine neden olmuştur” dedi.
Kurum olarak özellikle kadınların ve gençlerin girişimciliğini desteklemek için eğitim çalışmaları yaptıklarının altını çizen Dürkop, “Küresel Girişimcilik Endeksi’nin sonuçlarına göre Türkiye’de eğitimli kişilerin girişimcilik faaliyetlerine katılım oranı artıyor. Eğitim ve eğitimci kalitesinin girişimcilik ekosisteminde önemini özellikle vurgulamak istiyorum. Sistemin talep ettiği girişimci adaylarının eğitimi, başarılı girişimlerin temelini oluşturacaktır” bilgisini verdi.
ASO Başkanı Nurettin Özdebir: YENİ ANAYASA VE GİRİŞİMCİ
ASO Başkanı Nurettin Özdebir, vasat büyüme ortamından kurtulmak için KOBİ’leri büyütmek gerektiğini söyledi. 17 trilyon dolarlık GSMH’ya sahip Amerika Birleşik Devletleri’nin asıl büyüklüğünü firmalarının oluşturduğunu kaydeden Özdebir, “ABD’deki firmaların birçoğu bizim GSMH’dan daha büyük. KOBİ olarak başlayanları büyük firmaya dönüştürmeliyiz. Bu bizim ülkemizdeki gerçek potansiyelimizi, girişimci ruhumuzu ispatlamak için en önemli anahtarımız” dedi. Özdebir, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin değerlendirmeler yaparak, İş aleminin sağlıklı çalışabilmesi için Türkiye'deki hukuk sisteminin iyileştirilmesi gerektiğini anlattı. Özdebir, şunları söyledi: “Bir işadamı olarak bana göre, anayasa üç bölümden oluşmalı. Birinci bölüm; yönetim yapısıdır; parlamenter sistemle mi başkanlık sistemiyle mi, başka şeyle mi? Ama asıl bizi ilgilendiren ve tartışmalarda dile getirilemeyen diğer bölümler de önemli. Bölümlerin kurgusu güzel yapılmalı. Kurgusu iyi yapılırsa endişe etmemize gerek yok. İkinci bölüm; devlet, beni birey olarak nereye koyuyor. Bir KOBİ olarak, bir vatandaş olarak benim haklarım nedir? Bunun çerçevesinin iyi kurgulanması lazım. KOBİ'lerimizin, girişimci ekosistemimizin gelişebilmesi için devletin artık bunları hayatınmerkezine koyması lazım. Üçüncü bölüm ise; devletin karşısında benim haklarımı koruyacak olan yargı… Yargı benim hak ve menfaatlerimi koruyabilmek için nasıl dizayn ediliyor ve güvenceleri nedir? Vatandaş olarak anayasanın bu iki bölümüne dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum."
Özdebir, ABD ve AB arasında imzalanan transatlantik anlaşmasının bürokratik yükün azaltılması için imzalandığını, bürokrasinin ticarete yükünün yüzde 25 ek maliyet sağladığını savundu.
TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu: İHRACATIN BELKEMİĞİ KOBİ
TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu, KOBİ’lerin Türkiye’de ihracatın yarıdan fazlasını yaptığını belirterek, “İhracatçılar olarak 2023 hedefimiz 500 milyar dolar. Dünyadaki ihracattan yüzde 1.5 pay almayı hedefliyoruz. Bu hedefe ulaşmak için KOBİ’lerin ürettiği ürünün katmadeğerinin artması ve yeni pazarlara sunulması gerekiyor. TİM olarak 60 Birlik ile KOBİ’lere tam destek veriyoruz. Sadece ihracat yapanların gelişiminin yanısıra henüz ihracat yapmayanları katmak için çalışıyoruz” dedi.
TİM Akademi olarak yürüttükleri çalışmaları anlatan Çıkrıkçıoğlu, 2023’te milli gelirden Ar-Ge’ye ayrılan payı yüzde 3’e çıkarmayı hedeflediklerini, bunun için KOBİ’lerde Ar-Ge bilincinin yaygınlaştırılması, tekno girişimlerin desteklenmesinin önemli olduğunu anlattı. Çıkrıkçıoğlu, KOBİ’lere verilen desteklerin ihracatı artıracağını ifade etti: “Girişimci sermayesi yenilikçi bir fikre tüm aşamada gerekli sermaye desteğini sağlarken girişimci insiyatifi güçlenmektedir. Yenilikçi düşüncelerin ticari alana taşınması kolay hale geliyor. Tüm dünyada girişim sermayesinin yaygınlaşması KOBİ’lerin büyümesi ve ihracat için kritik role sahiptir.”
İş hayatında adaletin tesisi için önemi bulunan tahkim konusuna da değinen Çıkrıkçıoğlu, kendisinin genel başkan vekili olarak tahkim merkezinde hizmet verdiğini aktardı. Çıkrıkçıoğlu, "İstanbul Tahkim Merkezi kanunla kuruldu. Geçen yıl faaliyete geçti. Merkez olarak anlaşmazlık halinde iş dünyamızın bunları Tahkim Merkezimiz’e yazmasını istiyoruz. Merkezin alacağı kararlar dünyanın her yerinde geçerlidir" bilgilerini paylaştı.
2.GÜN / 1. OTURUM
“Girişimcilerin Finansmana Erişiminin Kolaylaştırılması”
Oturum’un başkanlığını yapan TÜRMOB Genel Saymanı Ülkü Sönmez, Basel II standartlarının halen kullanılmadığını, girişimcilerin halen daha kaynağa ulaşmak için ipotek vermek zorunda olduğunu kaydetti. Sönmez, “Şirket bilançoları gerçeği yansıtamıyor. Niçin? Çünkü ne Basel standartları ne de Uluslararası Finansal Raporlama Sistemi’ni henüz bilançoya uygulayamıyoruz. Vergi bilançosu ile finansal bilanço arasında uçurum var. Hala amortisman meselesini, kayıtdışını aşamadık. 50 milyon seçmenimiz var. Kayıt altındaki mükelleflerin sayısı 10 milyon kişi. Vergi vereni 7 milyon. Geriye kalan 40 milyon hiç vergi vermeden her türlü olanaklardan faydalanıyor” dedi.
Firmalar için en pahalı finansmanın özkaynak olduğunu savunan Baban, uygun koşullarda ciddi avantajlar sunan halka arz yöntemini tavsiye etti. Faizlerin tek haneye düşmesiyle tahvil ve bono enstrümanlarının daha sık kullanılacağını öngören Baban son olarak Özel Sermaye Fonu modelini alternatif fon sağlama aracı olarak örnek gösterdi.
Halkbank KOBİ Pazarlama Daire Başkanı Hüsnü Devrim, girişimciliğin tüm dünyada yükselen bir trend olduğunu, girişimcilik ve banka denilince paranın girişim sermayesine nasıl aktarılacağı konusunda bir beklenti oluştuğunu anlattı.
Girişimcilik ruhunun Türkiye’de dünyanın biraz önünde olduğunu gözlemlediklerini anlatan Devrim, bankaların kara ulaşırken girişimcilere kaynak plase etmesi gibi bir zorunluluğunun olmadığını dile getirdi: “Girişimcilik aynı zamanda sosyal adaletin de bir yöntemi. Gelir dağılımının adaletli olması girişimcinin önünün açılması anlamına da geliyor. Dolayısıyla girişimcilik sosyal sonuçları doğrudan ortaya çıkaran bir kanal.”
Günümüzde girişimcilerin hiçbir bankaya müracaat etmeksizin finansman sağlayabildiğini aktaran Devrim, dünyada finans kaynaklarının ve girişimcilerin denetlenmesinin bir sosyal sorumluluk olarak değil topyekun kalkınma için önemli olduğunu söyledi. Devrim, şunları açıkladı: “Girişimciler krediye direkt ihtiyacı olan bir kesimdir. Ve kesinlikle teminatları da yoktur. Kefilleri genelde babaları olan bu girişimcilerin en önemli artısı ise sicilleri bozuk değil. Halkbank olarak girişimcilere ağırlık vermeye başladık ve 600’e yakın girişimciye ulaştık. Ama şuna dikkat etmek lazım; kaynak aktarılan girişimcinin kaynağı ne yaptığını görmek gerekiyor. Zira belirleyici olan finansmandan sonra girişimler ticarileşiyor mu ticarileşmiyor mu, onu görmek lazım.”
Türk Ekonomi Bankası (TEB) Girişim Bankacılığı Pazarlama Müdürü İbrahim Coşkuner, kısa süre önce dünya ekonomisini KOBİ’lerin kurtaracağı söylenirken günümüzde girişimciliğin kurtaracağına inanıldığını belirterek, “Daha yeni kurulmuş, firma yaşı 1’in altında ve aklında hayali olana girişimci diyoruz” dedi. Türkiye’de son 5 yıldaki rakamları irdeleyen Coşkuner, her yıl ortalama 295 bin işletmenin kurulduğunu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın verilerine göre ise yaklaşık 98 bin her yıl arttığının gözlemlendiğini, dolayısıyla 200 bin işletmenin kapandığını anlattı.
Coşkuner, “Demek ki her yıl kurulan 295 bin işletmenin finansmana ihtiyacını bir şekilde karşılamak lazım. Çok ciddi bir pazar olduğuna inanıyorum. Bir hesaplama yaptık; buna göre mikro girişim işletmelerin sermaye ihtiyacı 31.4 milyar TL. Bu rakam ekonomiye enjekte edilmeli. Evet risk yüksek ama gerekli altyapıyı kurarsak hem ülke ekonomisi hem bankacılık sektörü için fırsatlar var” diye konuştu.
Türkiye’nin yeni nesil girişimcisi ile eski nesil girişimcisi arasında ciddi bir fark bulunduğunu gözlemlediklerini paylaşan Coşkuner, “Yeni nesil eski nesile göre ortaklığı seviyorlar. Kayıtdışılıkla ilgili sorunları yok. Korkuyorlar ve kayıt içinde olmak istiyorlar. Kümelenmeye sıcak bakıyorlar ve daha iyimserler. Dolayısıyla Türkiye’de yeni nesil bir KOBİ kitlesi ortaya çıkıyor” dedi.
TEB’in çalışmalarını anlatan Coşkuner, girişim bankacılığında bir noktaya dikkat çekti: “Para vermek yetmiyor. Paradan sonrası daha kritik. Sadece para ile kimse başarılı olmuyor; eğitim, danışmanlık, iş planı gibi faktörleri de gözönünde bulunduruyoruz.”
Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Osman Zeki Özger, bankacılık dışı finans sistemini temsil ettiklerini belirterek, faktoring, leasing ve finansman şirketlerinden oluşan birliğin toplam büyüklüğünün 95 milyar TL’ye ulaştığını söyledi. Sektöre 85 milyar TL kaynak sağladıklarını açıklayan Özger, 66 faktoring, 27 finansal kiralama ve 13 finansman toplam 106 şirket ile temsil edildiklerini anlattı.
Özger, 750 bin KOBİ’ye ulaştıklarını ve bu oranı artırmak için Anadolu’da toplantılar düzenlediklerini duyuruyor: “Türkiye ekonomisinin itici gücü olan KOBİ’lerin banka dışı finans kaynaklarını daha iyi tanıması için Anadolu’da ‘KOBİ’leri dünyaya açıyoruz’ başlıklı toplantılara başladık. Denizli ve Bursa’da çalışmalar yaptık.”
TOBB Sektörler ve Girişimcilik Daire Başkanı Ozan Acar, şirketlerin verimliliğini sağlamaz ise Türkiye’nin büyüyemeyeceğini, bunun için finansman ve desteklerin önemli olduğunu anlattı.
Acar, IMF’nin 2013 ve 2020 arasında Türkiye’nin ortalama yüzde 3.5 büyüme sağlayacağını öngördüğünü hatırlattı: “Uluslararası Kalkınma Merkezi’ne göre ise Türkiye, orta gelir grubu ülkeler arasında en hızlı büyüyecek ülke olacak.” Ancak bu hedeflere ulaşmak için üretim yapısının değişmesi gerektiğini savunan Acar, Almanya örneğinden yola çıkarak makine, elektrik ve elektronik sistemler ile dayanıklı tüketim ürünlerinde önemli bir büyüme potansiyeli yaratılabileceğini ifade etti. Acar, şunları söyledi: “Dönüşüm şirketler sayesinde olur. 3 milyon KOBİ var. Verimliliği artırmak ve üretim yapısını dönüştürmek lazım. Üretim kabiliyeti kazanan KOBİ’nin yüksek teknolojiye geçiş için strateji üretmesi gerekiyor. Şu konuya dikkat edilmeli. Türkiye’de en küçük şirket ile en büyük şirket arasındaki temel sorun verimliliktir. Büyüklere göre küçük işletmeler daha verimsiz. Araştırmalar Türkiye’de faaliyet yürüten yabancı şirketlerin daha verimli olduğunu, bu Türkiye’deki işletme yönetimlerinde zaafiyeti gösteriyor. Pazarlama, insan kaynağı ve yönetim kalitesinde Türkiye ortalamanın altında. Ancak sorunun farkında da değiliz.”
TOBB’un Hazine Müsteşarlığı ile imzaladığı Türkiye Yatırım Fonu’nu hatırlatan Acar, girişimcilere, hızlı büyüme potansiyeli olan firmalara fon sağlanacağını açıkladı.
ÇAĞRILI KONUŞMACI
TEB KOBİ Bankacılığı Kıdemli Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür Vekili Turgut Boz: Bilgi toplumunun ruhu anlaşılırsa rekabette önplana çıkılabilir
Dünyadaki çeşitli “girişimci” tanımlarından yola çıkarak bir çerçeve çizen Türk Ekonomi Bankası (TEB) KOBİ Bankacılığı Kıdemli Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür Vekili Turgut Boz, bilgi toplumunun robotik dünyaya hazırlandığını anlattı. Önümüzdeki dönemde girişimciliğin daha fazla önem kazanacağını ifade eden Boz, sanayi toplumunda rekabet firmalar arasındayken bilgi toplumunda rekabetin kişiler arasında olduğunu söyledi. Silikon Vadisi’nin hala yetenekli insanın peşinde olduğunu vurgulayan Boz, girişimcilikle 1900’lerde milyar dolar işletme değerine gelinmesi için 50-100 yıl gerektiğini ancak bilgi toplumunda Google örneğinde ise birkaç yılda 300-400 milyar dolar şirket değerine ulaşıldığını aktardı. Ar-Ge’nin günümüzde önemini kaybetmeye başladığını, iş modeline dönüşmeye başladığını savunan Boz, “Datayı veri toplumunda kullanmadığınız zaman verimliliği yakalayamazsınız” dedi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile yaptıkları anlaşma doğrultusunda 10 dakikada kredi verebilir hale geldiklerini anlatan Boz, datayı işleyebilmenin sağladığı verimliliğe işaret etti. “Bilgi toplumunun ruhunu anlayamazsak bizim rekabette önplana çıkma gibi bir şansımız olamaz” diyen Boz, gelişmiş ülkelerde firmalar üzerinde ciddi bir devlet baskısı bulunduğunu, tüketici ve çalışanın çevreye duyarlı olduğunu anımsattı. “Hızlı, konforlu, ucuz ve çevreye duyarlı” diye tanımladığı tutumlu inovasyon modeline geçmemiz gerektiğini savunan Boz, dünyada tüketicilerin artık ihtiyaçlarını kendi üreteceğini öngördü: “Birinci model, fabrikalar tüketiciye soruyor, bunu yapan büyük şirketler satışlarını yüzde 30 yukarıya çekti. İkinci model; 3 boyutlu yazıcı. Siz bu yazıcı ile istediğiniz her şeyi kendiniz evinizde üreteceksiniz. Dünya hızlı bir değişime girdi, bu değişime ayak uydurmak için siz kendinizi hızla değiştirmek zorundasınız. Bunu yapmak zorundasınız, yapmazsanız rekabette geri kalacaksınız.
2.GÜN / 2. OTURUM
Savunma Sanayi ve Uydu Uzay Teknolojilerinde KOBİ’ler
Oturum başkanlığını yürüten MSB Savunma Sanayi Müsteşarlığı Sanayileşme Daire Başkanı Bilal Aktaş, müsteşarlık olarak savunma sanayisine, uzay ve havacılık sektörüne KOBİ’leri kazandırmak, yeni girişimcileri projeler vasıtasıyla desteklemek amacıyla çalıştıklarını anlattı. Bir ülkenin sanayisinin gelişiminde kamu alımlarının önemine dikkat çeken Aktaş, gelişmiş denilen ülkelerin gelişmişlik seviyesine gelirken kamu alımlarını itici güç olarak kullandıklarını hatırlattı: “Biz de SSM olarak kendi alımlarımızda yerliliğe önem veriyoruz, yüzde 70 yerliliği şart koşuyoruz, bu yüzde 70’in de minimum yüzde 30’unun yan sanayiye KOBİ’lere verilmesini sözleşmede zorunluluk olarak vurguluyoruz.”
Şu anda 5A, 5B uyduları üzerinde çalıştıklarını açıklayan Demirel, KOBİ’lere çağrıda bulundu: “Yerlilik katkısı hedefledik. Özetle biz diyoruz ki; bir yabancı deneyimi olan bir firmanın altına gelin mevcut kapasitenizi, özelliklerinizi koyarak sektörde yerinizi alın. Dünyada söz sahibi olan ülkeler çok detaylı özelliklere sahip oluyor. Bunlardan biri de geliştirilmiş olan ekipmanın uzay tarihçesine sahip olması. Bu; geliştirdiğiniz ekipmanın uzay ortamında çalıştırılabilir olması gerekiyor demek. Bizim de amacımız bu sektörde faaliyet göstermek, ekipman geliştirmek isteyen firmalara diyoruz ki kendi uydumuzu bu amaçla size açıyoruz. Geliştirmek istediğiniz, uzay tarihçesi kazandırmak istediğiniz ekipmanınız varsa uydumuzu riske atmayacak şekilde uydumuza yerleştirebiliriz diyoruz. Yerli uyduların üretimi için TAI yerleşkesinde uzay şartlarının test edilmesini sağlayan bir test merkezi kurduk. Dünya standartlarında en son teknolojiye sahip tesis, sektörün kullanımına açık.”
TAI TUSAŞ Uzay Sistemleri Grup Başkanlığı Haberleşme ve Navigasyon Uyduları Program Müdürü İzzet Bayır, TAI TUSAŞ hakkında bilgi verdiği konuşmasında, şirketin 2005 yılında yüzde 100 milli hale geldiğini ve milli entegre sistemler üretmek üzere bir yol haritasını çizdiğini anlattı.
TAI TUSAŞ’ın 2005 yılından bu yana tasarım geliştirme ve mühendislik faaliyetlerine yoğunlaştığını aktaran Bayır, “TAI yanında yüzlerce, binlerce KOBİ yetiştiriyor olacak, bunun da temelleri atılıyor” dedi. Bu konuda hazırlık yaptıklarını, birçok yan sanayi firmasını seçmiş durumda olduklarını ifade eden Bayır, web siteleri üzerinden firma başvuruları aldıklarını, kriterlere göre seçildiğini, yerinde ziyaret sonucunda, altyapısı, kalite standartları uygunluğunun kontrolünün yapıldığını anlattı. Firma yeterli değilse de onlara eğitimler verdiklerini belirten Bayır, alt yüklenicilere tasarımdan lojistik alanına kadar birçok görev verdiklerini kaydetti:
“Binlerce parça üretiyoruz. TUSAŞ hava platformları için; motor, iniş takımı, hidrolik / pnömatik sistemler, kanopi, fırlatma koltuğu, iklimlendirme sistemleri, servolar vb. alt sistemlere ihtiyaç bulunmaktadır. Bunlar girişimcilerimizin yatırım yapabileceği alanlar. Uygun olan KOBİ’lerimizle SSM desteğiyle görüşüyoruz. Bu sistemlerin devlet mali desteği ve SSM ile ortak stratejiler kapsamında, proje risklerini azaltacak şekilde geliştirilmesine çalışılmaktadır. 11 şehirde 88 firmayla çalışıyoruz. 804 tezgahı TAI’dan kontrol ediyoruz, sipariş verdiğimiz bir ekipmanın hangi aşamada olduğunu otomatik olarak görebiliyoruz. Türkiye çapında 81 ilde yıllık KOBİ’lerimize 2 milyondan fazla üretim yaptırıyoruz.”
ASELSAN Uydu Yer Sistemleri Program Direktörü Fuat Taner Özdemir, ASELSAN’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na ait bir kurum olduğunu belirtti. ASELSAN’ın yurtiçi ve yurtdışında iştirakleri bulunduğundan sözeden Özdemir, 4 ayrı yerleşkeden oluştuğunu anlattı.
Yüzde 20’si ihracat olmak üzere 1 milyar doları geçen satış, 5 bine yakın çalışan, 5 Ar-Ge merkezi, 2200 Ar-Ge Mühendisi ile ASELSAN’ın, 36 üniversiteyle 172 proje yürüttüğünü anlatan Özdemir, yurtiçi yan sanayi işbirlikleri hakkında şu bilgileri verdi: “441 yurtiçi alt yüklenicinin 363’ü KOBİ. Bu altyüklenicilere açık siparişlerin toplamı 928 milyon dolar. ASELSAN’a verilen misyon kendi sektöründe Türk sanayisine öncülük etmesi. Bu nedenle KOBİ kullanımına çok önem veriyor, hem SSM KOBİ firmalarını tanıtarak bize yönlendiriyor hem de yurtiçi katkı payının belli rakamda tutulmasının mecbur kılınması var. Projemizin başarısı açısından doğru KOBİ’yle çalışmak çok önemli.”
ASELSAN’ın uydu haberleşme terminalleri, yer kontrol istasyonları, uzayda da uydu görev yükleri alanında çalıştığını aktaran Özdemir, KOBİ’lere çağrıda bulundu: “İsteyenlerle her türlü projemizin üzerinden o firma ne yapabilir konuşabiliriz, çünkü biz de tüm projelerde tüm çalışan yan sanayi firmalarımızı belirlemiş değiliz, halen görüşmelerimiz sürmekte. Projelerimiz deniz, hava ve kara olarak görünmekte. Deniz platformu ve kara platformu çözümlerimiz ve yeni tip sırt terminalleri tasarlıyoruz. Halen seçeceğimiz firmalar var. ASELSAN’ın kendi kaynaklarıyla yürüttüğü insansız hava araçları her türlü hava araçlarına ilişkin projeleri var, bu konuda da çalışmak isteyen firmalara her zaman açığız.”
HAVELSAN Satın Alma ve Sözleşmeler Direktörü Mustafa Egeli, HAVELSAN’ın tedarikçi yaklaşımından sözederek, bir iş ekosistemleri bulunduğunu ve bu yaşayan sistemi sürekli geliştirmeye çalıştıklarını söyledi: “HAVELSAN’ın merkezi tesisleri Ankara’da. Ana tesislerimizin içinde Avrupa’nın sayılı, Türkiye’nin en büyük simülasyon ve eğitim sistemleri merkezimiz var. Başkent OSB’de test ve entegrasyon tesislerimiz mevcut. Geçen yıl ABD’de bir şirket satın aldık, bu şirket kanalıyla ABD pazarında etkinliğimizi artırmayı planlıyoruz. İştiraklerimizle birlikte yaklaşık 2 bin kişilik bir gücümüz var. Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri ve Asya Pasifik pazarlarında etkiliyiz. Büyüme hedeflerimizde de Kuzey, Güney Amerika ve Kuzey Afrika var.”
HAVELSAN’ın faaliyet alanlarını; komuta kontrol ve savaş sistemleri, simülasyon, eğitim ve test sistemleri, yönetim bilgi sistemleri, anayurt ve siber güvenlik çözümleri olarak özetleyen Mustafa Egeli, HAVELSAN’a alt yüklenici olmak isteyen ve veya HAVELSAN’a iş yapmak isteyen firmalara ilişkin HAVELSAN İş Ekosistemi Tedarikçi Seçim Kriterleri bulunduğunu kaydetti: “İstediğimiz firmayı şeffaf ve dengeli biçimde seçebiliyoruz. Bazı projelerde yüzde 100’lere kadar yerli katkı yapabiliyoruz. Alt yüklenicileri kayıt altına alıp iş ekosistemine dahil etmek istiyoruz. Böylece yeri geldiğinde onlarla çok hızlı iş yapmayı amaçlıyoruz. HAVELSAN onaylı alt yüklenicilerini belirlemek ve sürdürülebilir bir işbirliği yapmak istiyoruz. En başta firmalar web sitesinden bize mail atıyorlar. Biz firmayı araştırıyoruz, daha sonra firmanın başvurusunu alıyoruz, uluslararası bir denetim firmasıyla anlaştık, o firmalara denetim firmasını gönderiyoruz. Sistemde her firmanın bir puanı olacak, ayrıca bir performans puanları da olacak, kısaca firmaların bizde karneleri olacak, en geç Temmuz ayında tamamlanacak sistemimiz. Ölçemediğinizi yönetemezsiniz ve iyileştiremezsiniz. Bizim web sitemizden HAVELSAN iş ekosistemine başvuru yapılabiliyor.”
HAVELSAN’da 106 alanda işbirliği fırsatları bulunduğunu açıklayan Egeli, ilk kez İş Ekosistemi Buluştayı’nı gerçekleştirip KOBİ’lerle buluştuklarını, bu Buluştay’ın ikincisini ise Eylül 2016’da Ankara’da gerçekleştireceklerini dile getirdi.
2.GÜN / 3. OTURUM
Girişimcilik Kültürünün Geliştirilmesi, Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri
Oturum Başkanlığı’nı yürüten KalDer eski Başkanı Hamdi Doğan, müteşebbis hürriyetinin önemli olduğunu vurgulayarak girişimciyi; “bir işi yapmaya girişen, kar amacıyla riski üzerine alan kişi” diye tarif etti. Girişimciliğin Türkiye için önemini “işsizliği kapatabilmek için kullandığımız araçlardan birisi” sözleriyle anlatan Doğan, dijitalleşme olgusunun gelişmesinin girişimciliği teşvik eder hale geldiğini dile getirdi. Türkiye’de her 100 kişiden 35’inin 3 yıl içinde girişimci olmayı planladığı bilgisini veren Doğan, ülkenin ciddi bir girişimci potansiyeline sahip olduğunu kaydetti. Doğan, kadın girişimci noktasında da hiç iyi bir noktada olmadığımızı da anımsattı.
Oracle Türkiye Veritabanı ve Orta Katman Çözümleri Satış Danışmanlığı Yöneticisi Kemal Ülkü, teknolojinin günün sonunda bir araç olduğunu, ancak doğru kullanıldığında başarılı sonuçlara ulaşıldığını hatırlattı. Aslında en hızlı değişime uyum sağlayan firmaların hayatta kaldığını vurgulayan Ülkü, yurtdışında bir tiyatronun akıllı cihazları kullanarak, seyircilerden gülmeleri başına bilet parası miktarını belirleyen sıradışı örneğin videosunu katılımcılarla paylaştı. Bu yeniliğin tiyatronun düşen gelirlerini artırdığı gibi, yaklaşık 28 bin euro fazla ciro elde etmelerini sağladığı bilgisini paylaşan Ülkü, “Ekstrem durumlar, çok akıllıca fikirler bulursanız, çok ciddi avantajlar ve fırsatlar yaratabiliyor” dedi.
Dijitalleşmenin KOBİ’lerin ciddi anlamda bir pazara girmesini veya bir devi yıkmasını sağlayabileceğine dikkat çeken Ülkü, doğru stratejilerle bulut teknolojisinin özellikle bilişim teknolojileri yatırımı lüksüne sahip olmayan firmaların teknolojiye daha kolay ulaşmalarını sağladığını dile getirdi. Ülkü, Oracle’ın buluttan da yararlanarak tüm işletmelere ürün ve hizmet anlamında birçok çözüm geliştirdiğini anlattı.
Türkiye Bilişim Derneği Başkanı İlker Tabak, en büyük girişimcinin devlet olduğunu belirterek, bilişim teknolojilerine yapılan yatırımın geridönüşümünün daha fazla olduğuna dikkat çekti. Bilişim alanında en değerli kısmın yazılım olduğunu anımsatan Tabak, “Kurtuluşun burada olduğunu belirtiyorum” dedi.
Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Başkanı Celal Toprak, gazetecilerin “treni kaçırdık” yönünde başlıklar atmaktan bıktığını, Türkiye ekonomisine ilişkin ümit veren haberler yapmak istediğini söyledi. Yazılıma yönelik eğitim faaliyetlerini artırmanın Türkiye'nin geleceği için önemine dikkat çeken Toprak, "Şükür ki bizde kimin katkılarıyla oldu bilmiyorum ama yazılımın ihracat kapsamına alınması trenini kaçırmadık. Yazılım meselesi çok önemli. Yazılımla alakalı gelişmelerin hızlanarak devam etmesini arzu ediyoruz” dedi.
Yazılım Sanayicileri Derneği (YASAD) Başkanı Doğan Ufuk Güneş, Türkiye’de sonraki nesillerin uygar yaşayabilmesi için dünyadaki yazılım rekabetine katılmak gerektiğini söyledi. Güneş, yazılımların Sanayi 4.0’ın hammaddesi niteliğinde olduğunu kaydetti: “IP6’ya geçtiğimiz bugün sonsuz sayıda cihazı internete bağlayabilir hale geliyorsunuz. ‘Internet of the things’ değil ‘Internet of the everything’ dönemindeyiz. Bilgi ekonomisini ve girişimcilik ekosistemini iyi anlamamız lazım. Türkiye'nin çıkış yakalayacağı bir alan varsa bu yazılımdır. Türkiye bunu yakalarsa matbaayı kaçırdığında bir imparatorluğa mal olacak hatayı tekrarlamamış olur. Kesinlikle yazılımın stratejik sektör olarak kabul edilmesi, eğitim sisteminin yazılıma göre güncellenmesi ve çerçevenin buna göre düzenlenmesi lazım."
Türkiye'de ilkokul ve liselerde bir an önce algoritmik bakışın öğretilmesi gerektiğini belirten Güneş, “Bir an evvel çocuklarımıza analitik düşünme yeteneğini kazandırmalıyız. Liselerde, meslek liselerinde bu dönüşümü yapamazsak vallahi de billahi de bin yıllık bir treni kaçıracağız ve korkarım yazılım konusundaki dönüşümü hızla yapamazsak bizim çocuklarımız gelecekte Antalya’ya gelen turistlere hizmet etmenin ötesine geçemeyecek. Buna acil önlem almalıyız” diye konuştu.