KobiEfor Sanayi Ekonomi Dergisi

Hem Sağlık Hem Ekonomi

KAPAK

Tarihin en büyük küresel krizlerinden birinin ortasındayız. Türkiye’nin ekonomik krizi en az hasarla atlatacak ve toparlanmaya en erken başlayacak ülkelerden olacağı öngörülüyor.

Temkinli, kontrollü ve kademeli yeni normalleşme başladı; aranan sağlık ile ekonomi dengesi. Sektörel pencereden bakışla yatırım ve üretim iştahı desteklendiğinde Türkiye dikkat çekici bir cazibe merkezi olabilecek.
Dünya (insanlık) 2020 yılının Ocak-Mayıs döneminde büyük bir sağlık felaketi (Pandemi) yaşadı. Pandemi’ye karşı zaruri küresel önlemler, küresel üretimi ve ticareti yavaşlattı; küresel ekonomik bir felaketin kapısını araladı. Bu küresel kriz tablosu tek tek bütün ülkelerin içinde de gerçekleşti; bütün sektörler krizden, ağır veya hafif, olumsuz etkilendiler.

Dünya ekonomisinin kriz hasarı
IMF, gelişmiş ekonomilerin 2020 yılında yüzde 6.1 daralacağını açıkladı.
Ülkelere göre hasar tablosu şöyle hesaplanıyor:
• ABD için 2020 yılı GSYH büyüme tahminini yüzde -5.9 görünüyor. ABD, ekonomisinin 18 trilyon 561 milyar dolar olan GSMH’sının yüzde 30’unu senenin ikinci çeyreğinde kaybedecek.
• Avrupa Birliği’nin (AB’nin) Avro Bölgesi’nde 23 trilyon dolar olan GSMH’sı yüzde 7.5 daralacak.

Ülkeler bazında gelişmiş diğer büyük ekonomilerin daralması ise şöyle hesaplanıyor:
• Almanya’nın 4.7 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 7.0
• Fransa’nın 3 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 7.2
• İtalya’nın 2.2 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 9.1
• İngiltere’nin 3 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 6.5
• İspanya’nın 1.8 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 8.0
• Hollanda’nın 1 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 7.4
• Japonya’nın 5 trilyon dolar GSMH’sı yüzde 5.0.

Gelişmekte olan ekonomiler için hasar tespitleri: Salgın nedeniyle küresel ticaretin durma noktasına gelmesi gelişmekte olan ekonomileri olumsuz etkiledi. Ancak nüfus yapıları ve kapasiteleri yönünden gelişmekte olan ülkelerin toparlanma sürecini daha hızlı atlatması bekleniyor. Bu ülkeler için orta vadeli görünüm gelişmiş ekonomilerden daha olumlu. Gelişmekte olan piyasalar ve kalkınmakta olan ekonomilerin 2020 yılında sadece yüzde 1.0 daralacakları öngörülüyor.

En büyük risk: Uzun süreli küresel kriz
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından dünya çapında 350 risk uzmanıyla birlikte hazırlanan COVID-19 Risk Görünümü Raporu’nda “en çok korkulan” ve “gerçekleşmesi en muhtemel görülen” risk olarak; “uzun süreli küresel bir resesyon” öne çıkıyor. En muhtemel görülen 10 riskin 7’si ekonomik.
Pandeminin ekonomik, toplumsal, teknolojik ve çevresel riskler oluşturduğu belirtilen rapora göre; en muhtemel ikinci risk ise; büyük şirketlerin ve KOBİ’lerin iflaslarının artması ve konsolidasyon yaşanması. En çok endişe edilen ikinci risk ve gerçekleşmesi en muhtemel dördüncü risk ise; yüksek yapısal işsizlik, özellikle genç işsizliği. Rapora göre bu toplumsal anksiyeteyi de artırabilir, insanların ruh sağlığını bozabilir ve toplumsal bozulmalara yol açabilir.
Bazı sektörlerin iyileşememesi, insanların ve ürünlerin özgürce dolaşmasını engelleyecek kısıtlamalar, en büyük ekonomilerin mali pozisyonlarının zayıflaması, küresel tedarik zincirlerindeki bozulmaların uzaması, çalışma şekillerinin değişmesiyle birlikte siber saldırılar ve veri yolsuzlukları öne çıkan risklerden. İkinci dalga endişesi hem muhtemel hem de en çok endişe yaratan risk listesinde yer alıyor.
WEF Yeni Ekonomi ve Toplum Yönetici Direktörü Saadia Zahidi, yarım milyar insanın yoksullaşacağını belirterek acilen sosyal politikaların devreye alınması gerektiğini söyledi: “Ülkelerin ikinci dalga mali destek paketleri iyileşmeyi ve yeni normali şekillendiriyor. Bu raporda yer alan riskler bu yüzden önemli.”
Gelişmekte olan bir ekonomi çökebilir: Gelişmekte olan ülkelerin daha derin bir krize girebileceği vurgulanan raporda; değerlendirme şöyle: “Borçların artması muhtemelen yıllar boyunca hükümet bütçelerine ve şirket bilançolarına yük olacak. Küresel ekonomik ilişkiler yeniden şekillenebilir ve gelişmekte olan ekonomiler daha derin bir krize girme riskiyle karşı karşıya. Şirketler tüketim, üretim ve rekabette giderek daha olumsuzlaşan seyirlerle karşılaşabilir.” Anket katılımcılarının üçte biri orta vadede gelişmekte olan ekonomilerden birinin çökebileceğini, bunun çok ciddi insani sonuçları olabileceğini ve en kırılgan kesimlerin en çok etkileneceğini öngörüyor.
Eşitsizlik ve iklim uyarıları: Salgın uyarılarının geçmiş WEF raporlarında ve birçok raporda yer aldığını fakat bu riskin hiçbir zaman öncelikler listesinde yukarılarda olmadığını aktaran Zahidi, “Varlığını bildiğimiz ama önceliğimiz arasında olmayan risklere daha fazla yatırım yapmamız gerektiğini görüyoruz. Eşitsizlik ve iklim krizi de sıklıkla kamuoyunda yer alan ve nasıl çözebileceğimize ilişkin fikrimiz olan sorunlar. Bu nedenle daha sürdürülebilir ve dirençli ekonomiler için bu alanlarda da çalışılması gerekiyor” dedi. WEF’in raporunda iklim krizine ilişkin önemli yatırımların yavaşlaması da katılımcılar tarafından gerçekleşmesi muhtemel riskler arasında gösteriliyor.

Türkiye’de kriz görünümü
Küresel krizin Mart-Mayıs dönemine depresyon diyebiliriz. Depresyon tablosunda Türkiye için özetle şunu gördük: COVID-19 (Yeni Koronavirüs) Salgını’nın yayılmasını önlemek için Ocak-Mayıs döneminde alınan ‘Karantina’ nitelikli önlemler;
• Havayolu taşımacılığını durdurdu.
• Şehirlerarası ve şehir içi ulaşım önemli ölçüde azaldı.
• Eğlence yerleri, lokantalar ve alışveriş merkezleri kapatıldı.
• Turizm geliri bıçak gibi kesildi.
• Yurtdışı seyahatler imkansız hale geldi.
• 3 milyona yakın çalışan işten atılmadan işten koparıldı; birçok firma üretime geçici veya belirsiz süre için ara verdiğini açıkladı.
• Reel kesim endeksinde hızlı düşüşler görüldü.

Değişim-dönüşüm: Deprem, savaş, ekonomik kriz gibi tüm toplumu etkisi altına alan felaketler; yaşam tarzı, iş yapış şekilleri ve alışkanlıklarımızı ciddi oranda değiştirdiği için aynı zamanda karşı konulamaz bir dönüşüm sürecini de başlatırlar. Türkiye’de kalıcı olacağı düşünülen bazı değişimler yaşandı.
• Uzaktan eğitim etkinliği 15 kat daha arttı.
• Ulusal marketler 2 kat fazla etkileşim gösterdi.
• Eğitim ve çalışma hayatının eve kaymasıyla beraber Skype, Zoom ve EBA gibi video konferans ve uzaktan eğitim sistemleri 15 kat büyüdü.
• Uzaktan gıda alışverişleri çok hızlı bir artış gösterdi.
• Dijitalleşme yatırımları, kuvvetli lojistik ve eve dağıtım altyapıları ve e-ticaret deneyimleri 2 kata yakın genişledi.
• Sağlıklı beslenme ve bağışıklığı güçlü tutmanın daha da önemli olduğu bu dönemde, tüketiciler, vitamin, bal ve aktar ürünlerine yöneldiler, beslenme alışkanlıklarına yeni boyutlar eklendi.
• Hobilerin yaşamdaki yeri genişler ve internet TV hızlı yükselirken, kıyafet-ayakkabı kategorisi agresif indirim kampanyaları ile büyüdü.
• Ev temizliği, oto kiralama, nakliye ve tamirat gibi hizmetler veren platformlar sert düşüş gösterdi.
• Spor medyası, mücevher, bahis, ulaşım kanalları, kültür sanat faaliyetleri, otel ve konaklama negatif etkilenen kategoriler oldular.
• Gıda dışı birçok tüketim ürünü agresif indirim kampanyaları, ücretsiz teslimat ve değişim garantisi gibi yüksek faydalar sundular.
• Sipariş ve teslimat süreçlerini tamamen dijitalleştiren firmalar, müşteri artırırken; e-ticarete hazırlıksız yakalanan firmalarda sipariş takip ve teslimat süreçlerinde yaşanan yoğunluk müşteri kayıpları meydana getirdi.
• Yaşanan kapasite sıkıntıları ve müşteri memnuniyetsizliklerini çözmek için kendi dağıtım ağına ve ekiplerine yatırım yapan firmalar karşılığını aldılar.

Depresyon dersleri: Yukarıda yapılan tespitler bir girişimci/yatırımcı gözüyle incelendiğinde krizden sonraki ekonomik süreçlere işletme bazında yapılacak hazırlığı görmek ve strateji oluşturmak; mikro, küçük ve orta ölçek işletme için mümkün gibi gözükmektedir. Sektörel yapılar içinde konsolide olmuş yeri bulunan firmalar için ise sektörel bilançoların değerlendirilmesi sözkonusu olacaktır.

Normalleşme adımları açıklandı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, video konferans yöntemiyle gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından Huber Köşkü’nde basın açıklaması yaptı.  Koronavirüs nedeniyle uygulanan kısıtlamaların tamamına yakını, belirlenen kurallara uyulması koşuluyla kaldırıldı.
“Türkiye’nin salgının önlenmesinde ve can kaybında dünyada örnek alınan bir konuma gelmesi 83 milyon olarak hepimizin ortak başarısıdır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, önümüzdeki dönemde de vatandaşların ve iş dünyasının yanında olmayı sürdüreceklerini ifade etti. Erdoğan, siyasi ve ekonomik bakımdan yeniden yapılanma sürecinde olan küresel sistemde Türkiye'nin gerçekten çok iyi bir yere geleceğinin işaretlerini şimdiden almaya başladıklarını söyledi: “Sanayide, teknolojide, ticarette, tarımda, enerjide, ulaşımda sağlıkta, eğitimde, sporda, savunma sanayiinde, velhasıl hayatın her alanında Türkiye, parlayan bir yıldız olarak öne çıkıyor.”
Büyük ve güçlü Türkiye hedefine doğru yürümeyi son nefesine kadar sürdüreceklerini de ifade eden  Erdoğan, hastalığın tedavisinde ihtiyaç duyulan ilaçların ve cihazların üretimi konusunda epeyce mesafe kat edildiğini, yurt dışı temini ve özel sektörün desteğinin yanı sıra Millî Savunma Bakanlığı ilaç fabrikalarının da üretime başladığını, solunum cihazı üretiminin de özel sektörle Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu vasıtasıyla sürdürüldüğünü ve şu ana kadar üretilen 3 bin 626 solunum cihazının bin adedinin ihraç edildiğini, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun maske cihazı ile termal kamera imalatına da başladığını açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yeni normal düzeninde, yine bu üç kavramı söylüyorum: Maske, mesafe, temizlik... Bu hususları aman ihmal etmeyelim. Muhakkak maskeyle dolaşalım, muhakkak fiziki mesafeye dikkat edelim, muhakkak temizliğe dikkat edelim ki bunlar bizim üç vazgeçilmezimizdir. Bunu bir kez daha tekrarlamak istedim” diye konuştu.
Kabine Toplantısı’nda alınan yeni kararlar: Cumhurbaşkanı Erdoğan,  Kabine Toplantısı’nda alınan yeni kararları anlattı: “Şehirlerarası seyahat sınırlaması 1 Haziran'dan itibaren tamamıyla kaldırılmıştır. Gelişmeleri takip ederek olumsuz bir durum görmemiz hâlinde bazı illerimiz için bu kısıtlamayı yeniden getirebiliriz. İdari izinde bulunan veya esnek çalışma sistemine dâhil olan kamu personeli, 1 Haziran tarihi itibarıyla normal mesaiye başlayacaklar. Kreşler ve gündüz bakım evlerinin tamamı da buna uygun şekilde 1 Haziran'da açılacak. Sağlık Bakanlığı tarafından tanımlanan ve takibi yapılan kronik hastalığı olan kamu personelinin durumları, kurumlarınca değerlendirilecek. Sokağa çıkma kısıtlamalarının bazılarını bir müddet daha sürdürmekte fayda görüyoruz.”

1 Haziran itibarı ile normalleşme adımları:
• Şehirlerarası seyahat sınırlaması tamamıyla kaldırıldı.
• İdari izinde bulunan veya esnek çalışma sistemine dâhil olan kamu personeli, normal mesaiye başlayacak.
• Kreşler ve gündüz bakım evlerinin tamamı açılacak.
• 65 yaş ve üstünün sokağa çıkma sınırlaması ve pazar günleri 14.00-20.00 saatleri arasında istisna kapsamında olma uygulaması devam edecek.
• Esnaf ve sanatkâr olarak işletme sahibi 65 yaş üstü vatandaşlar, maske, mesafe, temizlik şartına riayet şartıyla işinin başında olabilecek.
• 20 yaş altına yönelik sokağa çıkma uygulamasında yaş sınırı 18’e indirildi. 0-18 yaş grubunun tamamı, çarşamba ve cuma günleri, 14.00-20.00 saatleri arasında sokağa çıkma sınırlamasına tabi olmayacak. Yani ikili sistem yok.
• Restoran, kafe, pastane, kıraathane, çay bahçesi, dernek lokali, yüzme havuzu, kaplıca türü işletmeler, belirlenen kurallar dâhilinde saat 22.00'ye kadar hizmet vermeye başlayacak. Eğlence mekânları ile nargile satışı kapsam dışında. Sadece kendi müşterilerine hizmet veren turizm tesislerinin bünyesindeki işletmeler ise saat sınırlamasına tabi değil.
• Yol güzergâhlarındaki dinlenme tesisleri de hizmete başlayacak.
• Plajlar, millî parklar ve bahçeler, belirlenen kurallar dâhilinde faaliyete geçebilecek. Müze ve ören yerleri de açılıyor.
• Hayvan satış yerleri 1 Haziran'dan, hipodromlar 10 Haziran'dan itibaren yeniden faaliyete geçebilecek.
• Bireysel sporlarla ilgili sınırlamalar kaldırıldı. Spor tesisleriyle içlerindeki tesisler gece 24.00'e kadar hizmet verebilecek.
• Deniz turizmi, balıkçılığı ve taşımacılığıyla ilgili sınırlamalar da belirlenen kurallar dâhilinde kaldırıldı.
• Sürücü kursları benzeri kurslar hizmet verebilecek.
• Kütüphaneler, millet kıraathaneleri, gençlik merkezleri, gençlik kampları, belirlenen şartlar dâhilinde faaliyetlerini sürdürebilecek. Yani bağlı oldukları kurumlar, onların kendi iç şartlarını belirleyecek.
• Açık havada oturma alanları bulunan yerlerdeki konserler saat 24.00 ile sınırlı olmak şartıyla başlayabilecek.

“Pozitif bir büyüme ile bu yılı kapatacağız”
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bundan sonraki sürece yönelik sosyal destek ve ihtiyaç, finansman ve kredi, konut ile turizm ve seyahat sektörlerini destekleyen paketlere ilişkin çalıştıklarını açıkladı. Albayrak, TRT Haber yayınında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Albayrak, Haziran ve Temmuz’la birlikte ihracatta, ticarette, turizmde, iç piyasa ve iç tüketim noktasında hareketlenmenin yavaş yavaş başlayacağı döneme girildiğini belirterek, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin hızlı reaksiyon gösterme refleksinin de avantajıyla çok hızlı şekilde sahada normalleşme sürecinin ekonomik adımlarını, adım adım atarak bu süreci dinamik şekilde yürüteceğiz. Bu süreç de geçecek" dedi.
Albayrak, büyüme beklentilerine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye, dünyaya kıyasla büyümeden tutun işsizliğe kadar birçok alanda etkilenen ülkeler içinde en az etkilenen, pozitif ayrışan ülke olacak. Birinci çeyrekte dünyada birçok ülke ciddi küçülme yaşadı, Türkiye, bu anlamda birinci çeyrekte pozitif. İkinci çeyreğe bakacağız. Dünya, birçok ülke ciddi daralma yaşayacak, Türkiye onlara kıyasla daha az etkilenecek, negatif olsa da daha az etkileneceği süreç olacak. Nisan ayında herkes evinde oturdu, kimse üretip tüketmedi. İnşallah Haziran’dan itibaren toparladığımız süreçte, normalleşme süreci daha iyi olacak. Yılın kalan iki çeyreğinde, yılın ikinci yarısında bu manada da Türkiye’nin pozitif ayrılacağı 2020 yılını öngörüyoruz.”
Albayrak, bu kriz olmadan önce ilk çeyrek büyüme tahminlerinin iyi gittiğini, krizin etkileri büyüdükçe yüzde 5 ve üzeri büyüme tahminlerini ikinci ve üçüncü çeyrek süreçlerinde revize etme noktasında olduklarını söyledi: “Çok bilen ama çok yanılan otoritelerin söylediğinin aksine, hepsi ‘Türkiye yüzde 5-6-7-8-10 küçülecek’ diyor, bu kriz olmasaydı yüzde 5’i tutturacağımız yıl olacaktı. Ama bu krize rağmen, yüzde 5, yüzde 8, yüzde 10 küçülme değil, inşallah pozitif büyümeyle bu yılı kapatacağımız yıl olması için çok büyük çaba sarfediyoruz. Bu çerçevede 2020'yi kapatacağımız yıl olacak.”
ABD ve AB ile karşılaştırınca Covid-19'a karşı alınan ekonomik ve sosyal önlemlerin Türkiye ekonomisinin ne kadar büyük olduğunu ortaya koyduğunu belirten Albayrak, pek çok ülke parası olmayanları ölüme terk ederken, Türkiye'nin hiçbir vatandaşını tedavisiz bırakmadığını, sağlık sektörü ve finansal sistemi güçlü olan Türkiye'nin bu süreçten daha güçlü çıkacak nadir ülkelerden birisi olacağını söyledi.
Yeni destek paketleri: Albayrak, İş'e Devam kredisine 200 binden fazla işletmenin başvurduğunu ve 180 binden fazla işletmeye bu kredinin verildiğini aktardı: “Büyüklüğü 150 milyar lirayı buldu, yüzde 97'si KOBİ. Yani esas ihtiyacı olan. 7 milyona yakın bireysel ihtiyaç kredisi tahsis edildi. Yüzde 85’in üzerinde başvuru kabul oranı var. İlk günden beri şeffaf şekilde bu noktaya getirdik.” Albayrak, "Şimdi bundan sonraki süreçte, normalleşme süreci, iktisadi faaliyetin devamı noktasında hızlı adımlarla iç piyasa, iç talebin hızlı şekilde normalleşmesi, bunun içerisinde sosyal ihtiyaç destek paketleri olacak, finansman kredi destek paketleri olacak. Bunun içerisinde konut anlamında ülke tarihinin en uygun maliyetli, uzun vadeli, ödemesiz farklı paketlerimiz olacak. Bunun yanında turizm, seyahat anlamında sektörlerimizi desteklemeye yönelik paketlerimiz olacak. Farklı talepler oluyor, vergi, öteleme, kısmi çalışma gibi talepler oluyor. Bunlara çalışıyoruz. Bunlarla ilgili bazı adımlarımız olacak, bunları Meclis süreciyle ilişkilendirerek adımlarımız olacak. Bu dinamik süreci hızlı şekilde yönetmemiz lazım."
“Türkiye güçlü üretim ve ihracat altyapısıyla devam edecek”: Bakan Albayrak, yaşadığı tüm türbülanslara rağmen dünyada pozitif ayrışan ülkelerden biri olan, Türkiye'nin güçlü üretim ve ihracat altyapısıyla devam edeceğini, söz konusu paradigma değişikliğinin, ihracat odaklı, sanayiciyi ithalata bağımlı kılan değil, üretime dayalı, kendi para birimiyle borçlanmaya dayalı bir sistem olduğunu anlattı.
"Dönüşümdeki en önemli noktalardan biri, ticarette yerel parayı öncelemek": Albayrak, Türkiye’nin ilk defa ekonomik ve finansal güvenliği için bazı düzenlemelerle tedbirler aldığını söyledi: “Yeni paradigma dönüşümündeki en önemli noktalardan birisi, her ülkeye yaptığımız ticarette yerel parayı öncelemek.İki ülke ticaret yaptığında bir üçüncü ülkenin parasını değil, birbirinin parasını kullanmak. Dolayısıyla G20 başta olmak üzere, ticaret açığı verdiğimiz, serbest ticaret anlaşmalarında aleyhimizde işleyen kararlar başta olmak üzere çok net ve sert adımlar atılacak.
İki ülkenin ticaret hacmini geliştirmeye yönelik, Amerika ile swap, ABD ile benim ticaretimi geliştirme noktasında swapla ilgili, İngiltere ile ilgili kazan-kazan politikası. Çin, Japonya, Kore, Hindistan, Malezya ile ilgili birçok ülkeyle ticarete bakacağız. Bakıyoruz, başladık görüşmelere. İki ülkenin birbirinin parasıyla ticaret, takas anlamında bir sürece girerek oluşturduğu bir ticaret. Dolayısıyla swap hususunu böyle değerlendirmek lazım.”

TSE’den sanayicilere COVID-19 Kılavuzu ve COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi
Türk Standardları Enstitüsü (TSE) uzmanları tarafından sanayi işletmelerinin Covid-19 ile mücadelesinde rehber olacak olan “Covid-19 Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu” hazırlandı. Kılavuz, sanayi kuruluşlarının Covid-19 ile mücadelesinde hijyen ve enfeksiyon önlemede rehber olacak.
“Kırmızı çizgimiz, çalışanların sağlığı”: Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, TSE uzmanları tarafından hazırlanan ve sanayi işletmelerinde Covid-19’la mücadelede alınması gereken önlemlere yer veren kılavuzu tanıtmak için Bakanlıkta düzenlediği basın toplantısında pandeminin ilk günlerinden itibaren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde uyguladıkları etkin politikalar sayesinde virüse karşı başarıyla mücadele ettiklerini söyledi. Varank, topyekün seferberlik ruhuyla, kamu yönetiminin her alanında dinamik bir yaklaşım sergilediklerini kaydetti. Varank, bu dönemde attıkları adımlarda önceliklerinin emekçiler olduğunu kaydetti: “Reel sektördeki paydaşlarımızla yakın işbirliği içinde olası mağduriyetlerin önüne geçiyoruz. Ama üretimde devamlılığı sağlarken, kırmızı çizgimiz de çalışanların sağlığı oldu. Türkiye, gücünü sanayisinden alıyor. 180 milyar dolarlık ihracatımızın, yüzde 90’dan fazlasını sanayi ürünleri oluşturuyor. İmalatta çalışan 5 buçuk milyon emekçi bu başarının isimsiz kahramanlarıdır. İşte bu sağlam altyapıyı salgın sürecinde de en iyi şekilde muhafaza etmenin gayreti içerisinde olduk. Covid-19 Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu işte bu ruhu yansıtıyor.”
“Dayanıklılık artacak”: Salgının seyri ve gelen talepler doğrultusunda üretimin tamamen durdurulması gibi bir anlayışı hiçbir zaman benimsemediklerini vurgulayan Varank, “Hazırladığımız kılavuz, tüm sektörlerdeki sanayicilerin enfeksiyon önleme ve kontrol prosedürleri hakkında bilgi sahibi olmasını amaçlıyor. Getirdiğimiz tedbirler, sanayi işletmelerinde çalışanların, ziyaretçilerin, tedarikçilerin, yani tüm paydaşların sağlığını gözetiyor. Tüm sanayicilerimizin kolaylıkla uygulayabileceği bir çerçeve çizdik. Kılavuzda tutarlı ve esnek bir yaklaşım sunduk. Bununla birlikte firmalara yüksek maliyetler de yüklemiyoruz. Yani, basit ama etkili tedbirler alınmasını öneriyoruz. Pandemi koşullarında firmaların bu kurallara harfiyen uyması gerekiyor. Ancak bu kurallara uyulması halinde; salgının üretime olan etkisi azalarak yok olacak, reel sektörün pandemiye karşı dayanıklılığı artacak ve dış talepte başlayan iyileşmeyle birlikte üreticilerimiz, Covid sonrası dönemde rakiplerinin önüne geçecek.”
Güvenli Üretim Belgesi verilecek: Bakan Varank, “Bu kılavuz, firmalara salgınla mücadele ederken sadece yol göstermekle kalmayacak. Aynı zamanda salgın sonrası dönemin ihtiyacı olan, firmaların güvenilir ve hijyenik üretim standartlarına uygunluğunun belgelendirilmesini de sağlayacak. Sanayi tesisleri, Kılavuzda yer alan standartları sağlıyorlar ve süreçlerini buna uygun yürütüyorlarsa TSE’ye başvurabilecekler. Başvuran işletmeleri buna göre denetleyecek ve denetimi geçenlere adeta uluslararası bir kalite belgesi şeklinde COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi vereceğiz.”
Bakan Varank, belgenin sanayicilere bazı önemli avantajlar da getireceğini söyledi: “Çalışanların işyerlerine güvenmesini sağlayıp, verimlilik artışlarına katkıda bulunacak. İnsan sağlığına uygun üretimi teşvik edecek ve tüketicilerin hijyen ve sanitasyon konularında kafalarındaki soru işaretlerini giderecek. Önümüzdeki dönemde uluslararası ticarette bu tip belgelendirmeler daha fazla ön plana çıkacak. Yabancı müşteriler, muhatap olduğu firmaların hijyen şartlarını sağlayıp sağlamadığına daha çok dikkat edilecek. Üretimi güvenli koşullarda gerçekleştirenler, piyasanın da hâkimi olmaya başlayacaklar.”
Sırada başka sektörler var: Bakan Varank, “Sanayi tesisleriyle başlayacağımız bu belgelendirme faaliyetini, ilerleyen zamanlarda başka sektörlere de yaymayı planlıyor; Güven duygusunu tüm ekonomik faaliyetlerin merkezine yerleştirmek istiyoruz” dedi.

Sanayiciye çifte destek
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ilgili kurumu TÜBİTAK aracılığıyla sanayide sinerji oluşturacak iki yeni çağrı hazırladı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, sanayicilere çifte destek sağlayacak çağrıları duyurdu. “Sipariş Ar-Ge” ve “Patent Lisans” çağrılarıyla işbirliği gerektiren ortak projeleri destekleyeceklerini belirten Varank, “Sipariş Ar-Ge ile ticarileşme potansiyeli yüksek yeni bir ürünü destekleyeceğiz. Patent Lisans çağrımızda da teknoloji üreten kuruluşların sahip olduğu patentlerini sanayiye kazandıracağız. Bu iki çağrı kapsamında 60 milyon liralık proje hacmi oluşturacağız” dedi.
Sipariş Ar-Ge çağrısı: Bakan Varank’ın açıkladığı ilk çağrı, Siparişe Dayalı Ar-Ge Projeleri için KOBİ Destekleme Çağrısı adını taşıyor. Çağrı kapsamında hızla ürüne dönüşebilecek ve yüksek ticarileşme potansiyeline sahip Ar-Ge projelerinin desteklenmesi amaçlanıyor. Çağrı, KOBİ’lerin Ar-Ge ile geliştireceği ve potansiyel müşterisi hazır olan yenilikçi ürünleri bir Müşteri Kuruluş ile ortak projeler şeklinde geliştirmesini teşvik ediyor. Bu çağrı ile hem işbirliklerinin arttırılması hem de Ar-Ge desteklerine ayrılan kamu kaynaklarının daha etkin kullanılması bekleniyor.
Proje başına 2 buçuk milyon TL: Çağrıya bir Müşteri Kuruluş ile KOBİ ölçeğinde en az bir Tedarikçi Kuruluş başvurabilecek. Tüm sektörlerden ve tüm teknoloji alanlarından ticarileşme potansiyeli yüksek olan Ar-Ge projelerinin desteklenebileceği çağrıda proje başına bütçe 2 buçuk milyon TL’ye kadar çıkabilecek. Projeler, ürün/süreç geliştirme ve ticarileşme olmak üzere iki aşamadan oluşacak. İlk aşama en fazla 24 ay, ikinci aşama ise sabit 24 ay olacak.
Patent Lisans Çağrısı: Bakan Varank tarafından duyurulan ikinci çağrı, Patent Tabanlı Teknoloji Transferi Destekleme Çağrısı adını taşıyor. Kısa adı Patent Lisans olan çağrı ile üniversitelerde, araştırma kurumlarında veya teknoloji geliştirme bölgelerinde geliştirilen patentli teknolojilerin sanayiye uygulanması amaçlanıyor.
Ortak başvuru: Çağrıda, üniversiteler, araştırma altyapıları, teknoloji geliştirme bölgesi şirketleri ve teknoloji transfer ofisleri “Teknoloji Sağlayıcı Kuruluş” olarak tanımlanıyor. Teknoloji Sağlayıcı Kuruluşun sahibi olduğu patentleri lisans veya devir yolu ile edinecek şirketler ise Müşteri Kuruluş olarak nitelendiriliyor. Çağrıya, bir Müşteri Kuruluş ile en a az bir Teknoloji Sağlayıcı Kuruluşun ortaklaşa yapacağı başvurular kabul edilecek.
KOBİ’lere pozitif ayrımcılık: Projeler 60 aya kadar desteklenecek. Müşteri kuruluşun KOBİ olursa destek oranına yüzde 15 eklenecek. Her bir proje için bir milyon liraya kadar bütçe ayrıldı.
Sektör sınırlaması yok: Bakan Varank, TÜBİTAK Covid 19 Türkiye Platformu tarafından düzenlenen Türkiye’nin Tanı Gücü Konferansı’nda yaptığı konuşmada iki yeni çağrıyla ilgili  Siparişe Dayalı Ar-Ge Projeleri için KOBİ Destekleme Çağrısı’nda konu ve sektör sınırlaması bulunmadığını açıkladı. Bu çağrıyla bilginin paylaşılacağını, yayılacağını ve hızla ürüne dönüşeceğini aktaran Varank, “Ar-Ge'yi odağına alan projelerde, birlikte geliştirme mekanizması hız kazanacak, işbirliği kültürü yaygınlaşacak” dedi. İkinci çağrının ‘Patent Tabanlı Teknoloji Transferini Destekleme’ye yönelik olduğunu vurgulayan Varank, “Üniversitelerde, araştırma alt yapılarında ve teknopark şirketlerinde geliştirilen patentli teknolojiler var. Çağrımız, patentli teknolojilerin sanayiye aktarılmasını hedefliyor. Teknoloji üreten kuruluşlarla müşterileri arasındaki etkileşim artacak, hizmet alımları desteklenecek. Ulusal veya uluslararası patentlerle korunan teknolojilerin, lisanslama veya devir yoluyla ekonomik değere dönüşmesi sağlanacak” diye konuştu.

SANAYİ
Türkiye İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) anketinin Nisan 2020 dönemi sonuçları açıklandı. Eşik değer olan 50.0’nin üzerinde ölçülen tüm rakamların sektörde iyileşmeye işaret ettiği anket sonuçlarına göre, Mart’ta 48.1 olarak ölçülen PMI Nisan’da 33.4’e gerileyerek imalat sektöründe belirgin bir yavaşlamaya işaret etti. Koronavirüs (Covid-19) salgını ve salgının yayılmasını önlemeye yönelik tedbirlerin sonucu olarak şiddetlenen imalat sektöründeki yavaşlama, 2008 yılındaki küresel finansal krizden beri en yüksek oranda gerçekleşti.
Nisan’da imalatçıların yaygın bir şekilde üretime ara verdikleri görülürken bu durum hem üretim hem de yeni siparişlerde ciddi yavaşlamalara yol açtı.
İstihdam, üretim, fiyat yönünden sektörel performans: Tüm sektörlerde, Nisan ayındaki yavaşlama sektörel PMI serisinin başladığı Ocak 2016’dan beri en yüksek oranlarda gerçekleşti. Üretimin en sert ivme kaybettiği sektör, anket tarihindeki en yüksek oranlı gerilemenin gerçekleştiği giyim ve deri ürünleri sektörü oldu. Tekstil ile elektrikli ve elektronik ürünler sektörlerinde de belirgin hız kaybı yaşandı. Üretimdeki en düşük oranlı yavaşlama gıda ürünleri sektöründe görüldü. Üretim tarafındaki zayıflığa paralel yeni siparişlerde de yavaşlamalar gerçekleşti. Küresel ölçekte yaşanan pazar daralmasına bağlı olarak yeni ihracat siparişleri genele yaygın bir şekilde yavaşladı. İstihdama ilişkin olarak ise kısmi iyimserlik belirtileri gözlendi. Kimyasal, plastik ve kauçuk ürünler sektörü istihdamı artırmayı sürdürürken ana metal ve tekstil gibi diğer bazı sektörlerde nispeten ılımlı işgücü kayıpları gerçekleşti. On sektörün tamamında tedarikçilerin teslimat süresi Mart ayına kıyasla daha yüksek oranda arttı. Dört sektörde maliyet enflasyonu hızlandı, metalik olmayan mineral ürünler ve tekstil hariç tüm sektörlerde nihai ürün fiyatları arttı.

DIŞ TİCARET
Dış ticaret açığı Mart’ta hızlı genişledi. Mart ayında ihracat hacmi yıllık bazda yüzde 17.8 azalarak 13.4 milyar dolar, ithalat ise yüzde 3.1 artışla 18.8 milyar dolar olurken dış ticaret açığı yüzde 181.6 genişledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 88.2 seviyesinden 76.8’e geriledi.
İhracatta Mart’ta başlayan düşüş Nisan ayında belirginleşti. İhracat yüzde 41.4 gerilerken, dış ticaret açığı da yüzde 45.1 genişledi. Dünya genelinde salgına karşı alınan önlemlerin gevşetilmesine yönelik normalleşme adımları olsa bile kısa vadede dış ticaret ve turizm gelirlerinin cari denge üzerinde baskı yaratmaya devam edeceği öngörülüyor.

Uzaktan çalışma mevzuatımız
Uzaktan çalışma klasik anlamda işyerine bağlı olmaksızın işin görüldüğü çalışma biçimidir. Pandemi sonrası ekonominin hakim çizgilerinden biri de “Uzaktan Çalışma” olacak. Türkiye buna hazır gözükmektedir. 1 Temmuz 2012 Tarih ve 6098 Sayılı Yasa; 2016 yılında yürürlüğe giren 6715 Sayılı Kanun Değişikliği ile 4857 Sayılı İş Kanunu’nda değişiklik; Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 177 No’lu Evde Çalışma Sözleşmesi ve 184. No.’lu Tavsiye, uzaktan çalışmayı düzenlemiştir.  Uzaktan Çalışma, İş Hukuku bazında “Esnek Çalışma”nın bir boyutu olarak kavranmalıdır.
Şu da kaydedilmeli:Krizden sonraki süreçte uzaktan çalışma büyük önem kazanacak, güncel durum oluşturacak konuların başındadır ve elzem hukuki düzenlemeleri gerektirecektir.
Şimdiki durumda iş hayatının izlenmesi, denetimi ve teftişiyle görevli olan müfettişler uzaktan çalışan işçinin talebi olmadıkça çalışma yerini teftiş edememektedir. Buna mukabil, işveren yönetim yetkisine dayanarak uzaktan çalışan işçiyi bilgisayar, internet, elektronik posta gibi teknolojik araçlar vasıtasıyla dolaylı olarak denetleyebilmektedir.

COVID-19 sürecinde dünya için en büyük 10 risk (Gerçekleşmesi muhtemel risklerden” diyen katılımcıların oranı, %)
• Küresel ekonominin uzun bir resesyona girmesi  yüzde 68.6
• İflaslarda (büyük şirketler ve KOBİ’ler) artış ve konsolidasyon dalgası 56.8
• Belli ülkelerde bazı sektörlerin tam bir iyileşme yaşayamaması 55.9
• Yapısal işsizlikte yüksek düzeyler (özellikle genç işsizliği) 49.3
• İnsanların ve ürünlerin sınırlar arası hareketinin daha katı kurallarla kısıtlanması 48.7
• En büyük ekonomilerin mali pozisyonlarının zayıflaması 45.8
• Küresel tedarik zincirlerindeki bozulmanın uzaması 42.1
• Gelişmekte/kalkınmakta olan ülkelerden birinin ekonomik çöküşü 38.0
• Çalışma şekillerinin değişimine bağlı siber saldırılar ve veri yolsuzlukları 37.8
• Dünya çapında yeni bir COVID-19 dalgası veya başka bir bulaşıcı hastalık salgını 30.8
• Yoksullaşma tehdidi altında olan insan sayısı: 500 milyon
• Küresel GSYH’de beklenen düşüş: yüzde 3
• Küresel ticarette beklenen düşüş: yüzde 13-32
• Yabancı doğrudan yatırımlarda öngörülen düşüş: yüzde 30-40
• Mart 2020’de dünya genelinde okula gidemeyen öğrencilerin (1.6 milyar) oranı: yüzde 80
• Kronik hastalıklarda, her yüzde 2’lik artışın işsizlikte yaratacağı artış oranı: yüzde 1
• Tecrit önlemleri sırasında ruh sağlığında bozulma yaşayan yetişkinlerin oranı: yüzde 34

BAZI SEKTÖRLERE KISA BİR BAKIŞ

Colliers Türkiye’den yapılan açıklamaya göre; Colliers International’ın yayınladığı; COVID-19 Sırasında Sanayi & Lojistik Gayrimenkul Piyasası Raporu’ndan özet satırbaşları şöyle:
“• E-ticaret’in toplam perakende içindeki payı arttı. İlk vakanın açıklanmasından sonra geçen 5 hafta ortalamasında önceki 2 aya göre e-ticaret pazarı yüzde 171 büyüdü. Avrupa’da COVID-19 sürecinde en fazla online alışveriş yapan ülke Türkiye oldu.
Gıda ve lojistik: Üretime kısıtlı da olsa devam edebilen firmalarda ise salgın dolayısıyla; hammadde temininde sorunlar ve teslimat sürelerinde gecikmeler yaşanıyor. Tedarik zincirlerinin yavaşlaması sebebiyle kısa zamanlı soğuk hava depolarına olan ilgi arttı. Salgın süresince artan gıda, tıbbi malzemeler ve ilaçlara olan talebin artması, lojistik sektörünün bu alanda kümelenmesine sebep oldu.
Gayrimenkul ve iş hayatı: Geçici olarak kapanan ofisler ile birlikte benimsenen uzaktan çalışma modeli, ilk tepki olarak firmaların kiralama alanı ihtiyaçlarını düşürmelerine sebep oldu.  Uzaktan çalışmanın normalleşme sürecinde masa tabanlı çalışmanın vardiyalı olarak planlanması ile mevcut kiracıların takip eden süreçte alanlarını küçültme talepleri artmaya devam edecektir. Bu durum ofis binaları doluluk oranlarında gerilemelere sebep olacaktır.
Perakende: AVM'lerde Haziran ayından sonra tüm mağazalarda ciro kirasına dönülmesi, belirli bir tarihe kadar kira ödenmemesi ortak alan giderlerine katılım oranının düşürülmesi gibi talepler gelebilir.
• Turizmin öncelikli olarak hareketleneceği yerler büyük bir kısmı yerli turizm ve karayolu ulaşımı tarafından beslenen turizm bölgeleri olacak. Doluluk ve oda başına gelirin önemli bir baskı altına girmesi nedeniyle bu döneme yüksek seviyede borçla yakalanan otellerde konsolidasyonların artması ve yapımı devam eden otel projelerinin ertelenme olasılığı devam ediyor.
Gayrimenkul: Bu dönemde şehir merkezine uzak, bahçe ve yeşil alan gibi sosyal olanakları olan konut alanlarına sınırlı da olsa talep var. Kira ödeyememe durumunun konut piyasasında da başladığını gözlemliyoruz. Azalan talep ve kira fiyatlarının konut fiyatları üzerinde negatif etki yaratması beklenirken; düşen konut kredisi faiz oranlarının da konut talebi üzerindeki olumlu etkisinin kısa vadede sınırlı olmasını bekliyoruz.“

SEKTÖRLER PENCERESİNDEN KRİZ EKONOMİSİ
Pandemi’ye karşı önlemlerin ekonomiye yansımaları, sektörler itibarıyla hem ortak ve hem de farklılaşan etkileri oldu. Bu etkilerin bazıları krizle birlikte ortadan kalkacak, bazıları da normalleşmeden sonraki dönemde, sektörü geliştiren ve büyüten kalıcı dinamikler olacaklardır. Mart-Mayıs dönemine (depresyon dönemi) bu zaviyeden bakarak çıkardığımız sektörel bilançoyu okurlarımızın değerlendirmesine sunuyoruz.

E-TİCARET
Salgınla birlikte yaşadığımız “yeni normal”in kazananı “e-ticaret” sektörü oldu. Temasın en aza indirgenmesini sağlayan ve insanların dışarı çıkmadan alışveriş yapabilmesini sağlayan e-ticaret, yükselen sektör olarak öne çıkıyor.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) E-Ticaret Meclisi verileri koronavirüs nedeniyle vatandaşların internetten alışverişe yöneldiğini açıkladı. Özellikle işyerini kapatmak zorunda kalan KOBİ’lerin (küçük ve orta ölçekli işletmelerin) e-ticarete başladığı saptandı. Dikkat çekici olan esnafın da e-ticarete başlaması oldu. Belli bir kesimin krize rağmen e-ticaretten kazanmaya başlaması tüm işletmeleri internetten satış yapmaya teşvik etti. Ekstra olarak yaklaşık yüzde 50 artışla e-ticaret sitesi açıldı. Zaten dijitalleşme planı olan işletmeler de operasyonlarını erkene aldılar.
İnternetten satış, teması en aza indirdiği için aynı zamanda bir sağlık önlemi olarak öne çıktı. E-ticarete en çok yönelenler market ve bakkal sahipleri oldu. Kendi e-ticaret sitelerini kurdular, bütün siparişlerini bunlar üzerinden alıyorlar.
Bazı normaller değişti. Gıda satışında e-ticaret sitesi açan işletmeler; marketler, market zincirleri, bakkallar, oldu. Dükkanlarını, mağazalarını kapatmak zorunda kalmış olan tekstilciler, perakendeciler, kafeler internet üzerinden satış yapmak için gereken altyapıyı oluşturdular ve oluşturmaya devam ediyorlar. Çocuk tekstili de içinde oyuncak ve kitap satışı yapanlar da çok hızlı bir şekilde internetten satışa başlamak istiyorlar. Gıda satışı yapılan internet sitelerinin satış rakamları yüzde 200 arttı.
E-ticaret sektörünü daha detaylı olarak dergimizin iç sayfalarında “E-ticaret” başlıklı haber dosyasında işledik. Detaylı bilgilere bu dosyadan ulaşabilirsiniz.

TARIM
Kendine yetecek üretim stratejileri
Tarihin en büyük küresel krizlerinden birinin ortasındayız. Kriz bütün ülke ekonomilerinin kırılganlıklarını, güçlüymüş gibi görünen zayıflıklarını, yapılması gerektiği halde yapılmayan makro ve hatta mikro reformların ne büyük maliyetler yarattığını açığa çıkardı. Bu anlamda krizden sonraki dünyanın yeni bir dünya olacağını herkes görmeye başladı bile.
Her şeyden önce küresel tedarik zinciri krizle birlikte büyük bir deformasyona uğradı, yer yer koptu, ülkeler birbirinin yardımına koştu veya koşmadı ama büyük riskler yaşandı. Bu durum, önümüzdeki dönemde, kendine yetecek üretim stratejileri geliştirmenin ülkeler ve işletmeler için kaçınılmaz olacağını gösterdi. Demek ki riski dağıtmak amacıyla tedarik zincirlerini yenilemek ve coğrafi çeşitlilik yaratmak, kriz sonrasının ülke politikalarından olacaktır.
Türkiye’de gıda güvenliği: Yeniden el atacağımız alanlardan biri Türkiye’de gıda güvenliğinin sağlanmasıdır. Yerel alternatifler aranacak, pazaryerleri ve dijital kanallar tedarik zincirlerine dahil edilecek, zincirlerin kısalması ve verimliliklerinin artması öncelik kazanacaktır.
Tarım Politikaları:  Türkiye “Tarım Milliyetçiliği” temelinde yeni bir yapılanmaya yöneleceğini açıklamıştır. Bu bağlamda sahip olduğu yüksek tarım potansiyelini dikkate alarak oluşturacağı politikalarda öncelikle kendine yetebilecek üretim stratejilerini geliştirecek ve bunları sürdürülebilir teşvik ve destek mekanizmaları ile destekleyecektir.  Diğer yandan dahil olduğu bölgesel ve küresel tarım gıda tedarik zincirlerini de gözden geçirecek, oluşan fırsatları değerlendirecektir. Kısa vadede, yılın önümüzdeki ikinci yarısında küçük üreticinin desteklenmesi elzemdir.

Bizi şu gelişmeler bekliyor:
• Yenilikçi iş modelleri gelişip yaygınlaşacak. E-ticaret artan sayıda gıda tedarik zincirinde yer alacak; küçük işletmeler e-ticaretle yeni pazarlara ve daha geniş kitlelere ulaşacak.
• Dijital pazaryerleri, sanal marketlerin kullanımı yaygınlaşacak.
• Gıda alımları için mobil pazaryeri uygulamalarının kullanımı artacak, aracılar kalkarak zincir kısalacak. Zincir içi işbirlikleri artacak.
• Çiftçilerin satılmayan ürünlerine pazar bulmaları için özel çiftçi fonları ortaya çıkacak ve taze tarım ürünleri için ‘yeşil kanal’lar oluşacak.

Tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirler alınmalı: Kredi Kayıt Bürosu (KKB) yayınladığı “Koronavirüsün Tarım ve Gıda Sektörüne Etkileri” başlıklı rapora göre; Türkiye’de tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirler alınması gerekiyor. Raporun dikkat çekici bir diğer sonucu salgın döneminde sebze ve endüstriyel bitkilerde arzı önemli olan ürünlerin patates, kuru soğan ve ayçiçeği olacağı öngörülüyor. Salgın dönemi ve sonrasında sözleşmeli üretime ve etkin üretici örgütlerine olan ihtiyaç ve talebin de artacağı belirtiliyor. Hijyen kurallarına uyanlar ayakta kalacak. KKB, çiftçilerin alacakları için doğru kontrol araçlarını kullanmalarını öneriyor.

GIDA SANAYİ
Salgın küresel etkileriyle Türk gıda sektörünü de yakın vadede kırılgan hale getirdi.  Pandemi süresince öne çıkan sektör sorunları tüketim, dolaşım ve üretim alanlarında görüldü. Türkiye bağlamında ortaya çıkan gelişmeler, aynı zamanda mevcut tarım-gıda sisteminin yapısal problemlerini ve yarattığı toplumsal kırılganlıkları da gözler önüne serdi.
Salgın gıda ürünlerine yönelik talepte değişim yarattı, özellikle yaş meyve ve sebze ile et ve süt ürünlerine yönelik talepte önemli düşüşler oldu.
Gıda güvenliğine yönelik korkular büyüdü, önemli bir daralmayla sonuçlandı.
Konserveler ve kuru gıda ürünleri ile besin değeri düşük hazır paketlenmiş gıdaların tüketiminde artış oldu. Satışta süpermarketler ve bunlara bağlı dijital alışveriş platformları ağırlık kazandı.
Öngörüler: Salgın uzarsa buğday ithalatında sıkıntı yaşanabilecek.
Türkiye soya ihtiyacının yüzde 95'ini ithal ediyor.
İthalatta sıkıntı yaşanabilir.
Yem fiyatlarına yüzde 10-20 civarında zam geldi, fiyat artışları sürebilir.
Ayçiçek yağında sıkıntı yaşanabilir, çünkü ayçiçeği çekirdek ithal edilen Rusya, Kazakistan ihracatı yasakladı.
Mısır tüketiminin yüzde 30’unu ithal eden Türkiye’nin önünde ithalat sıkıntısı görülüyor. Aynı sıkıntı bakliyatta ve kuru fasulyede de olabilir.
Sektörün geleceği:  Değişen tüketici alışkanlıklarına yönelik stratejiler geliştiriliyor; e-ticaretin de gıda perakendecilerinin gündemine büyük bir hızla girdiği görülüyor. Türkiye Perakendeciler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Düzgün, 2020 yılında e-ticarette gıda satışlarının maksimum yüzde 40 artacağını belirtiyor.
Günümüzde gıda endüstrisindeki sistemler merkezi olarak kontrol edilirken gelecekteki gıda fabrikaları akıllı ve çapraz bağlantılı olacak. İhtiyaç odaklı üretim öne çıkacak. Bireysel müşteri isteklerinin doğrudan entegrasyonu ve sipariş, elde edilen verilerin analiziyle üretim sürecinde daha makul bir talep artışı sağlanacak.

PERAKENDE
COVID-19 küresel salgınının olumsuz etkisi Mart ve Nisan aylarında perakende güven endeksini düşürdü. Perakende sektöründe faaliyet gösteren birçok işyerinin tedbir amacıyla geçici olarak tamamen ya da kısmi bir biçimde kapanması, sektör için tedarik, satış ve istihdam gibi konuları önemli sorun haline getirdi. Nisan ayı verilerine göre; perakendecilerin yüzde 22’si faaliyetlerine tamamen ara verirken yüzde 50’si çalışan sayısını ya da çalışma saatlerini düşürdü; işini aksatmadan sürdürenler yüzde 28 oldu.
Nisan 2020’de, Avrupa Birliği (AB) ve AB’ye aday ülkelere bakıldığında tüm ülkelerde Mart 2020’ye göre perakende güveni azalırken Türkiye’de perakende güveninde geçen yıla göre AB-27 ortalaması ve Yunanistan hariç AB ve AB’ye aday ülkelerden daha iyi görünüyor.
2019 yılında yıllık cirosu 1.3 trilyon TL olan sektörün Mart-Nisan aylarında yüzde 8 daralsa da AVM’lerden başlayarak bir program dahilinde normale geçmesi bir toparlanma göstergesi oldu.
Perakende sektörünün 2020 cirosunun yüzde 10 büyüme ile 1.43 trilyon TL olacağı öngörülüyor.

KİMYA
Kimya sektörü salgın döneminde en stratejik sektörlerden biri olarak öne çıktı. Kolonya ve dezenfektan ürünlerine talebin artmasıyla üretimde kapasite ve vardiyalar arttı. Sektör ihracatında, sınırlardaki önlemler nedeniyle düşüş oldu. Geçen yıl Mart ve Nisan ayları toplamında 3.5 milyar dolar olan ihracat, bu yıl aynı dönem 2.8 milyar dolara geriledi.
İKMİB (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister’in verdiği bilgilere göre;
Online ticaret: Tüm toplantıları online gerçekleştiren sektörde ticaret yavaş yavaş online’a kayıyor.
Dijital dönüşüm: Sektörde dijital dönüşüm hızlandı. Sanal ticaret heyetleri temas ve ziyaretlere başladı. Sürdürülebilir bir dönüşümü yakalamak mümkün görünüyor.
İhracat: Firmalar çalışanların sağlığı için gerekli hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uyarak çalıştılar. Üretime ara veren ihracatçı firmalar da Haziran’dan itibaren kademeli olarak faaliyete geçebilecek. İhracatta temassız ticaret ve e-ticaret daha çok ön plana çıkacak. Sektör geleceğini bu değişime adapte olanlar şekillendirecek.
Pandemi sonrası: Haziran ayı ile birlikte kademeli normalleşme başlayabilir. Sektörün gerçek normalleşmesi, en büyük ihracat pazarları olan Avrupa’ya bağlı. Sektör dış ticaretinde demiryolu, hava kargo taşımacılığı ve denizyolu öne çıkıyor; karayolu ile temassız ticaret yapılıyor.
Öngörü: 2019 yılında kimya sektörü, 20.5 milyar dolar ihracat yapmıştı; 2020 ihracat öngörüsü de bu düzeyin yakalanması.

OTOMOTİV
Ekonominin stratejik sektörlerinden otomotiv, toparlanma umudu ile girdiği 2020 yılında Pandemi etkisine maruz kalarak büyük üretim ve ihracat kayıplarına uğradı; sektörün bilançosu 120 bin adetlik satış kaybı oldu.
Hasar: Avrupa’nın ardından Türkiye’de fabrikalar kapanınca Mart’ta yüzde 28.5 daralan sektör ihracatı, Nisan’da yüzde 77.2’lik rekor düşüş yaşadı; 596 milyon dolarda kaldı. AB’ye ihracatımız yüzde 32 seviyelerinde azaldı.
Dönüşüm: Otomotiv sektöründe Koronavirüs Salgını, üretim ve satış alanında, iş yapış şekillerinde önemli değişiklikleri başlattı.
Nisan sonu ve Mayıs başında sektördeki üç firma dışında tüm fabrikalarda üretim yeniden başladı. Ancak fabrikalarda düzen tamamen değişti. Edinilen bilgilere göre fabrikalarda aynı anda çalışan personel sayısı asgariye indirildi. Üretim hatlarında 1.5 metre sosyal mesafe önlemi uygulandı.
Sektörün ana sanayiyi temsil eden önemli kuruluşlarından OSD, salgın sonrası yeni düzeni anlatan ‘İşe geri dönüş rehberi’ hazırladı.
Bayilerde aynı anda içeri alınan müşteri sayısı sınırlandırıldı. Birçok marka dijital uygulamalara yöneldi; görüntülü satış uygulamalarına talep arttı. Online satış kanalları ön plana çıktı. Toplu taşımadan kaçan yeni bir müşteri kitlesi oluştu; araç kiralamada dezenfekte edilen araçlar kapıda teslim edildi.
Normalleşme ve öngörüler: Mayıs ayında hem ana sanayi hem de yan sanayideki firmalar üretime yeniden başlamış olsalar da normalleşme zaman alacak. Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında üretimin yüzde 50-60 seviyelerine çıkması bekleniyor.
Toparlanmayı Avrupa’daki ve Türkiye’deki tüketicinin talebi belirleyecek. Yüzde 20’lere düşen kapasite kullanım oranları sektörde, Eylül ayında yüzde 85’lere çıkabilecek. İç pazarda da toparlanma en erken son çeyrekte bekleniyor. Bu yıl 300 bin araç üretim kaybı, yan sanayide 3 milyar dolar ve ana sanayide 2 milyar dolarlık ciro kaybı olacağı öngörülüyor.

Otomotivde “Geri Dönüş Rehberi”
Türkiye otomotiv sanayisine yön veren 14 büyük üyesiyle sektörün çatı kuruluşu olan Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), 2020 Ocak-Nisan dönemine ait verileri açıkladı. Salgın nedeniyle ara verdiği üretimine kademeli olarak yeniden başlayan otomotiv sanayisinde Nisan’da üretim yüzde 28, ihracat yüzde 33 azaldı. OSD Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Yenigün, “Ara verdiğimiz dönemde, üretime yeniden dönüşün artık eskisi gibi olmayacağını göz önüne alarak, sanayimizin özel koşulları ve süreçleri ışığında bir ‘Geri Dönüş Rehberi’ hazırladık. Bu rehberi, otomotiv sanayisinin tüm paydaşlarıyla paylaştık. Rehberde, birçok yaratıcı proje ve salgının yayılımını önleyici önemli tedbirler yer alıyor. Tabii ki, alınan önlemlerin bir sonucu olarak üretim kapasiteleri eskisi gibi seyretmeyecek. İlk etapta yavaş bir üretim modeline ve ardından kademeli olarak artan bir döneme gireceğiz. Azalan talep, ticaretin yavaşlaması ve üretim süreçlerinin ağır olması otomotiv sektörü üzerine ciddi bir maliyet bindirecektir. Bu noktada, tıpkı Avrupa’da olduğu gibi, otomotiv sektörünün birtakım düzenlemelerle desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. En azından pandemi döneminde; nakit desteği, vergilerle ilgili düzenlemeler ve otomotiv ürünlerinin pahalılaşmasına neden olan regülasyon geçişlerinin ötelenmesi oldukça kritik önem taşıyor” dedi. Pandeminin getirdiği ciddi maliyetlere karşı destek çağrısı yapan Yenigün, ilk 4 ayda 7.8 milyar dolarlık ihracat yapıldığını ve beklentinin aksine iyi bir Nisan geçirdiklerini kaydetti.

TAYSAD'ın 3. Koronavirüs Etki Araştırması
Koronavirüs (COVID-19) salgınının tedarik sanayisine olan etkilerini belirlemek için çalışmalar yürüten Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), bu kapsamdaki Koronavirüs Etki Araştırmaları’nın üçüncüsünü düzenledi. Ankette; 4 Mayıs haftasından itibaren sektörde sosyal mesafeli normal çalışma düzenine geçişinin artacağı ortaya çıktı. Pandeminin olumsuz sonuçlarının 2-3 ay daha devam edeceği belirtildi. Katılımcıların çoğunluğu pandeminin etkilerinin Temmuz’dan önce bitmeyeceğini düşünürken yüzde 76’sının pandemi nedeniyle bu yıl yüzde 20’den fazla ciro kaybı beklediği belirlendi.
Ankete göre, sektör temsilcilerinin yüzde 65’i önümüzdeki dönemde nakit sıkışıklığı yaşanacağı, bu sorunun 3 ay ya da daha uzun süre devam edeceği öngörülüyor. Sanayiciler sorunların çözümü için hükümetten; mücbir sebep tanımının otomotiv tedarik sanayinin tamamını kapsayacak şekilde genişletilmesini, kamu ve özel bankalardan kullanılan kredilerin Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarına denk gelen ödemelerinin faizsiz en az altı ay ötelenmesini, KGF Desteği ve Türk Eximbank kredilerindeki ek sınırlayıcı şartların kaldırılmasını ve “Kısa Çalışma Ödeneği” şartlarında asgari ücret brüt tutarının 3 katı olarak uygulanmasını talep etti.

ARAÇ KİRALAMA
Türkiye araç kiralama sektörünün çatı kuruluşu olan Tüm Oto Kiralama Kuruluşları Derneği (TOKKDER), 2020 yılının ilk çeyreğine ait “TOKKDER Operasyonel Kiralama Sektör Raporu”nu açıkladı.
Operasyonel kiralama sektörü ilk çeyrekte yüzde 5 daraldı: Türkiye’de gerçekleşen yeni otomobil satışları Ocak-Mart döneminde, 2019’un aynı dönemine göre yüzde 45 oranında artarken operasyonel araç kiralama sektörü ilk 3 aylık dönemde Türkiye’de satılan yeni otomobillerin yaklaşık yüzde 8’i olan 7 bin 800 adet yeni aracı filosuna kattı.
Operasyonel araç kiralama sektöründen ilk çeyrekte 1.3 milyar TL’lik yatırım: Bu dönemde 1.3 milyar TL’lik yeni araç yatırımı yapan sektörün aktif büyüklüğü ise 29.3 milyar TL oldu. 2018’de yüzde 11.5, 2019’da yüzde 13.9 oranında daralan operasyonel araç kiralama sektörü, pozitif göstergelerle başladığı 2020 yılının ilk çeyreğinde de araç tedarikinde yaşanan sıkıntının etkisiyle yüzde 5.1 oranında daraldı. Sektörün ilk çeyrek itibariyle araç parkı büyüklüğü ise 264 bin adet oldu.
Renault ve Fiat filoda zirveyi korudu, onları; Volkswagen ve Ford takip etti: Rapora göre, yılın ilk 3 aylık döneminde Renault yüzde 26.5’lik pay ile Türkiye operasyonel araç kiralama sektörünün araç parkında en çok tercih edilen marka oldu. Renault’u yüzde 13.5 ile Fiat, yüzde 12 ile Volkswagen, yüzde 10.8 ile Ford takip etti.

TOKKDER Yönetim Kurulu Başkanı İnan Ekici, sektör olarak pozitif göstergelerle 2020 yılına girdiklerini ancak bunların salgınla birlikte sekteye uğradığını söyledi. Uzun dönemli kiralamada çok ciddi bir sorunun, pandemi çok fazla uzamadığı sürece, oluşmayacağı yönünde izlenimleri bulunduğunu kaydeden İnan Ekici, kısa dönem & günlük kiralamada Nisan’da iş hacminde yüzde 50-60 düşüş bulunduğunu aktardı: “Salgının kontrol altına alınması ve kontrollü yeni normale dönüşle beraber kısa dönem & günlük araç kiralamada bugüne göre bir büyüme bekliyoruz. Çünkü tüketiciler ulaşım ihtiyaçlarını günlük araç kiralamayla çözmek istiyorlar. TOKKDER olarak, bu konularla ilgili ve diğer birçok konuyla ilgili ciddi senaryolar üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Özetle, özellikle yüksek sezondaki turizm beklentisinin Covid-19 virüs etkisi ile ciddi düşmüş olması ve bizlerin de yüksek sezonda ağırlıklı cirolarımızı yapmamız nedeni ile düzelme yaşansa da büyük daralma ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.”

ULAŞIM ve LOJİSTİK
Ülkelerin sınırlarını kapatmaları ve kendilerini karantinaya almaları bağlamında küresel ulaşım ekosistemi -izinli ve zaruri özel hareketlilik bağlamında- tümüyle durdu. Türkiye’de ise sektör büyük bir kısıtlamaya uğradı.
Öngörü: Ulaşım harcamalarında bu sene yüzde 39 düşüş ve tatil harcamalarında ise yüzde 57 bir azalma bekleniyor. Seyahat ekosisteminde 6 ay boyunca yüzde 75-90 gelir kaybı tahmin ediliyor.
Havayolları bu sene yüzde 30, 2021’de yüzde 50-60 kapasite ile uçabilecek; tam toparlanma 2022’den önce gelmeyecek.
Dönüşüm: Krizin havayollarına pozitif etkileri de yapılamayan reorganizasyon ve değişiklikler bu süreçte yapılacak. Kurum kültürünün transformasyonu, personel çıkarma ve eski uçakların filodan çıkarılıp yerine maliyeti ve karbon emisyonu daha düşük uçakların alınması için bir imkan olacak. Koronavirüs Salgını sonrası bir kaç sene boyunca dünyayı daha az uçak, daha az sefer sayısı ve daha az hava trafiği bekliyor.

Havacılıkta küresel zarar 314 milyar dolar
Havacılık sektöründe 6 aydan önce toparlanma öngörülmüyor: Tüm dünyada hava, kara ve deniz yolu trafiğinin durmasıyla yolcu taşımacılığının kilitlendiğini belirten KPMG Türkiye Taşımacılık Sektör Lideri Yavuz Öner, en büyük gelir kaybını havayolu şirketlerinin yaşadığını belirterek, “Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) hava yolu şirketlerinin Covid-19 kaynaklı küresel zararını 314 milyar dolar olarak öngörüyor. IATA’nın Nisan 2020 Araştırması’na göre sektör temsilcilerinin yüzde 86’sı 6 aydan önce toparlanma öngörmüyor” dedi. Değerlendirmeye göre; salgının küresel makroekonomik çöküşe doğru yol almasının ana sebeplerinden biri; küresel tedarik zinciri ağının bozulması, dünyanın hammadde fabrikası olarak kabul edilen Çin’deki faaliyetlerin durması küresel ticaret hacminden başlayarak hemen her ekonominin kılcal damarlarına kadar etki etti. Öner, “Nisan ayı DHMİ verileri Türkiye genelinde ilk 4 ayda yüzde 32’lik uçuş azalışı, yüzde 41 oranında yolcu azalışı rapor ediliyor. Türkiye’de de Sabiha Gökçen Havalimanı'nın kullanımının salgınla mücadele kapsamında geçici süre durduruldu ve sınırlı sayıda yurt içi uçuş için sadece THY yetkili. Bu durum diğer havayolu şirketleri için oldukça zorlu bir süreç anlamına geliyor” dedi.
Denizde zor yıl: KPMG Türkiye’nin değerlendirmesine göre Covid-19’un etkisi deniz yolu taşımacılığını da benzer bir yükle karşı karşıya bıraktı. Öner, zayıflayan üretim ve ticaret faaliyetlerine paralel konteyner ve kuru yük gemiciliği için ciddi düşüş gösteren talebin küresel ölçekteki gemicilik şirketlerinin 2020 yılı faiz, amortisman ve vergi öncesi karlarını aşağı çekeceğini ifade etti.
Covid sonrası dönem: Öner, küresel karantina sonrasını şöyle yorumladı: “Aldığımız mal ya da hizmet ne olursa olsun memnuniyetimizin temel noktası tedarik zincirindeki etkinlik olacak. İmalat ve tüketicilerin satın alma davranışları nasıl değişirse değişsin, bunun arka planındaki lojistik süreç şirketlerin geleceği için anahtar olacak.”

TURİZM
Turizm, seyahat yasaklarıyla salgının etkisini ilk hisseden sektörlerden oldu. Mart ayında Türkiye’ye gelen turist sayısı yüzde 64 azalarak, 2 milyon 746 bin 159’dan 968 bin 537’ye geriledi. Krizden önce konaklama tesisleri doluluk oranları yüzde 70 ile 100 arasında seyrederken Covid-19 salgını sonrası bu oran Nisan ayı sonu itibariyle yüzde 10-20’lere kadar geriledi.
Geçen yıl ilk çeyrekte 4.6 milyar dolar turizm geliri elde eden Türkiye, 2020’nin aynı döneminde 4.1 milyar dolarda kaldı; kayıp 400 milyon dolar.
Normalleşme: Sektörde bugünkü öncelik istihdam yapısını ayakta tutabilmektir. Haziran ortalarından itibaren normalleşmenin ilk adımları gelecek. Haziran’da iç turizm hareketinin başlaması umuluyor.
Öngörü: Sezon sonuna doğru yurtdışında hareketlilik olabilir. Bu olmazsa sektör 2020 sezonunu yitirmiş olacak. Uçakların uçmasıyla normalleşme Haziran’da gelebilir. İç pazar, gurbetçiler ve Uzakdoğu ve Rusya’dan gelen turistler yönünden kademeli bir normalleşme beklenmeli.
Türkiye ve Yunanistan 2020’de öne çıkacak. Türkiye turizm sektörü 2021 yılında patlama yaşayabilir.
Değişim: TÜROB-Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Müberra Eresin; özetle şunları söyledi:
“• Otellerde açık büfe büyük ölçüde kaldırılacak, ‘kahvaltı tabağı ve set menü’ uygulamasına geçilecek.
• Hijyen şartları COVİD-19’a uyarlanarak yola devam edilecek.
• ‘Her şey dahil’ konsepti kısıtlanmayacak.
• Pandemi dönemi boyunca yiyecek ve içecek servis ve sunumları, sağlık otoritelerinin kararına göre düzenlenecek.
• Salgın sonrası maliyet artışları ve satış fiyatlandırmaları sorun olacak.
• Müşteriler daha sakin tatilleri tercih edecek.
• Otellerde daha az misafir kalacak.
• Uçaklar daha az yolcu taşıyacak.”

TURİZM, RESTORAN ve GASTRONOMİ
Emek yoğun sektörlerden olan gastronomi yiyecek içecek sektörü Pandemi krizinden en çok etkilenen sektörlerin başında geliyor. Tablo şu: Esnaf batmamak için mücadele veriyor. İşverenler ile sektöre ürün tedariği yapanlar iflasın eşiğinde. Milyonlarca işçi ile ailesi büyük bir endişe yaşıyor. Sektör 2020 yılını  ‘kayıp’ görüyor.
Toparlanma: Haziran başı gibi, sosyal mesafe kuralları ile sektörde kademeli olarak yeni normale dönüş bekleniyor.
Öngörüler: Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl’e göre sektör virüsten önceki gibi olmayacak. Restoranlarda paket servis ön plana çıktı. Daha önce paket servis vermeyen markalar bile politikalarını değiştirdiler.
Hijyen restoranlarda lezzet kadar önemli bir unsur haline gelecek. Yeni dönemde gıda güvenliğine yönelik denetim belgesi olan işletmeler ön plana çıkacak.
TURYİD’den dayanışma ve destek çağrısı: Turizm, Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği (TURYİD), COVİD-19 nedeniyle zor günler geçiren yeme-içme sektörünün, yaşadığı krizi aşabilmesi için tüm paydaşlara ve kamu yönetimine yönelik dayanışma ve destek çağrısı yaptı. TURYİD’in açıklamasında yiyecek ve içecek sektörü olarak ticaret hayatında örneği hiç yaşanmamış bu tarz bir krizi ilk defa yaşadıkları belirtildi, belirli bir süre yatırımcısından-çalışanına, tedarikçisine, kiracısından-mülk sahibine ciddi zorluklarla karşı karşıya olmak durumunda kalacakları ifade edildi: “Bu gerçekten yola çıkarak, TURYİD olarak, sektörün tüm unsurlarının bu süreci atlatması adına tüm paydaşlarımıza belirli konularda tavsiyelerde bulunmayı tarihi bir sorumluluk olarak görmekteyiz. Öncelikle kiracı ve mülk sahibi ilişkisinin sağlıklı devam edebilmesi, kiranın elde edilecek gelirden ödenebileceği gerçekliğini unutmadan, paydaşlarımıza bu süreçte açık ve şeffaf iletişim, empati ve hoşgörü içerisinde bir dayanışmanın devamını arzuluyoruz. Yeni normale, pozitif günlere gidebilmenin şartı bugün birbirimizle dayanışmaktan geçtiğini belirtmek isteriz. Atacağımız her adımda hem ülkemize, hem hukuka hem çalışanlarımıza hem iş ortaklarımıza hem de bizi biz yapan Türk tüketicisine karşı sorumlu olduğumuzu tüm paydaşlarımıza hatırlatmak isteriz.”

BANKACILIK VE FİNANS
BDDK açıklanmış son sektör raporuna göre; salgının ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlayabilmek adına 240 milyar TL gibi önemli destek paketleri açıklandı. Finans sektörü bu süreci destekledi. Başta kamu bankaları olmak üzere, reel sektöre ve bireysel müşterilere sunulan destekler arasında; uygun maliyetli krediler, ödemesiz dönem uygulamaları gibi çözümler uygulandı.
• Reel sektöre kredi akışının kesintisiz devamı sağlandı; güçlü kredi büyümesi yaşandı. KGF limiti 50 milyar TL’ye çıkarıldı.
• Mal ve hizmet ihracatçısı firmalar KOBİ odaklı yaklaşımla geniş kapsamda desteklendi.
• TCMB ve FED’in faiz indirimleri ile mevduat maliyetlerini aşağı çekmesi de sektörün gelir tablosu için olumlu bir gelişme oldu.
• Kredi erken kapama komisyonlarının sınırlandırılması banka gelirlerini kısmen olumsuz etkiledi.
• Kredi taksitlerinin ötelenmesi, faiz gelirleri kanadında olumsuz bir etki yaratmadı ama nakit çevrimi açısından yük oluşturdu.
• Bankaların toplam gelirleri yüzde 56 arttı. Bankalar, faaliyet giderlerindeki yüzde 19’luk artışa ve net faiz marjlarındaki sınırlı daralmaya rağmen net kârlarını yıllık bazda yüzde 120 artırdı.

Sermaye çıkışı: Yurt dışından Türkiye’de, ağırlığı gayrimenkul, 974 milyon dolar net doğrudan yatırım gerçekleştirildi; sermaye yatırımları geriledi.
• Pandeminin küresel ölçekte risk iştahını azaltmasına bağlı, Mart ayında 5.5 milyar dolar, tarihi yüksek düzeyde sermaye çıkışı gerçekleşti.
• Mart’ta yurt içi yerleşikler kaynaklı sermaye çıkışı da 2.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.
• Diğer yatırımlar kaleminde net sermaye çıkışı ise Mart ayında 3 milyar dolar oldu.
• Yaşanan güçlü sermaye çıkışı nedeniyle rezerv varlıklar, tarihi yüksek düzeyde 16.6 milyar dolar azaldı.
• Net hata ve noksan kaleminde de 4 milyar dolar sermaye çıkışı yaşandı.

Öngörüler: Kredi alanların mali tablolarındaki kötüleşme, bankaların karşılık giderlerini artıracaktır. Bozulan küresel risk algısı, bankaların yurt dışı borçlanmalarında ilave maliyetlere katlanmalarına sebep olacaktır.
Küresel ve yerel faiz politikaları bankaların maliyetleri yönetebilmelerini kolaylaştırmaktadır. Normalleşmede banka bilançolarında yeniden büyümeler bekleniyor. Ertelenmiş yatırım taleplerinin hayata geçişi ve bol likidite ortamı hızlı kredi büyümesini sağlayacaktır.

BİLİŞİM
Pandemi krizi bütün sektörlerde mal ve hizmet üretimini şok ölçüsünde düşürdüğü için tüm sektörlere girdi veren bilişim sektörü de Mart-Mayıs döneminde talep şoku yaşadı ve durakladı. Düşen üretime, azalan hizmetlere ve yatırımlara bağlı olarak sektörde istihdam azalması görüldü.
Ticaret hacminin düşmesi ve dizüstü bilgisayarlar, monitörler ve yazıcılar gibi uzaktan çalışma için kritik olan donanımın tedarik zincirlerinin bozulması, bakım destek hizmetlerinde gecikmeler yaşanması gerekli güncellemelerin yapılamaması ve hizmetlerde daralma yaşanması krizin sektöre etkileri olarak kaydedilmeli.
Normalleşe süreci: Salgının önlenmesine bağlı olarak başlayacak olan normalleşmenin bilişim sektörü için tam bir talep patlaması yaratacağı öngörülüyor. Süreçte sektörün desteklenmesi, birçok sektöre katkı sağlayacak büyüme alanlarının oluşmasına da katkı sağlayacak olmasından dolayı bilişim sektörüne destekle krizi fırsata çevirmek, örtüşen hedefler olacaktır.
Önümüzdeki süreçte bilişim sektörü, “Ar-Ge, yenilik, yerli üretim” konularında da, iş dünyasında çalışanlara uzaktan çalışma, öğrencilere uzaktan eğitim modelleri geliştirme, online alışverişlere maliyet düşürücü katkılarda bulunma vb. ihtiyaçlardan dolayı büyük bir büyüme trendi yakalayacaktır.
Ofis, ev, dış mekan gibi farklı ortamlardan PC, dizüstü bilgisayar, akıllı telefon, tablet gibi farklı cihazlar vasıtasıyla görüntülü görüşme, toplantı, sunum gibi birlikte çalışmayı sağlayacak altyapıların ve ekipmanların sağlanması kritik önem kazandığı için “Yerli Bilişim Sanayi” ön plana çıkabilecek ve önemli istihdam alanları açacaktır.
Şu değerlendirme de yapılmaktadır: Bilişim sektörü ürün ve çözümlerinin salgına karşı etkili kullanımı sayesinde geleceğin çalışma modeline geçiş ortalama beş yıl hızlanmış bulunmaktadır. Uzaktan çalışma sistemine geçilmesiyle kurumların siber güvenlik savunma hattı genişlemiş olacak, siber güvenlik de süreç boyunca önem kazanacak bir gelişme alanı olarak yer alacaktır.
Bugün yaşanan olağanüstü süreçte, dijitalleşmenin önemini bir kez daha görmüş olduk. Temel faaliyetlerin uzaktan sürdürülmesine imkân sağlayan teknolojileri ve bu imkanları sunan bilişim sektörü, yapacağı katkıları artırmaya kendini hazır hissetmektedir. Bu çerçevede dijitalleşmeye yapılan yatırım Türkiye’nin ve Türk firmalarının rekabetçiliği için yapılan en etkin yatırım olacağından bilişim yeni yatırımlar için de mümbit (verimli) bir sektörel alan sunmaktadır. Bu nedenle 2020 yılının ikinci yarısından başlayarak, bilişim sektörü, ekonomik desteklerde öncelikli sektör olmalıdır ve olacaktır.

‘Gerçek Sektörleşme’ sektörün gündemi olacak: Birçok sektörde olduğu gibi Türkiye’de bilişim sektörünün de bir envanteri bulunmamaktadır ama mutlaka olacaktır. Bu envanter, “yazılım, donanım ve hizmet” konularında faaliyet gösteren tüm şirketleri kapsayacaktır. Envanterde, faaliyet gösteren tüm insan kaynaklarının yetkinlikleri, firmaların hangi alt detayda faaliyet gösterdikleri, bu çerçevede gerekli işgücü ihtiyacı ve buna yönelik eğitim altyapısının reorganizasyonu güncel şekilde yer alacaktır.
Bu anlamda ‘sektörel dirilişin’ öncülüğünü yapacak, “Bilişim Sektörü Birliği” gibi “Oda” nitelikli bir çözüm gündeme gelebilecektir.

“Covid-19 sürecinde siber saldırılar 3 alanda yoğunlaşacak”: Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Başkanı Rahmi Aktepe, AA’ya yaptığı açıklamada; yeni tip koronavirüs (Covid-19) sürecinde siber saldırılardan korunmak için "siber güvenlik ekosistemi" oluşturulmasını öneriyor ve siber saldırıların üç alanda yoğunlaşacağı konusunda uyarıyor. İnternetin getirdiği kolaylık ve yararları kullanırken güçlü tedbirler alarak siber güvenlik ekosistemimizi pekiştirmemiz gerektiğini söyleyen Aktepe, 'Evde Kal' kampanyası kapsamında sosyal hayatın, ödemelerin, eğitim ve iş hayatının evden sabit ve mobil internet ağları üzerinden sürdürüldüğünü, bu süreçte vatandaşların da kurumların da siber saldırganların odağında olduğunu kaydetti.

Şirketlerin kullandığı uzaktan erişim ve video-telekonferans sistemlerindeki veri sızıntısıyla ilgili olası güvenlik risklerin azaltılmasının önemine vurgulayan Aktepe, “Siber saldırılar, veri ihlalleri (sızıntıları), DDoS ve fidye saldırıları olmak üzere 3 tipte yoğunlaşacak. Erken önlem yöntemleri kullanılmalı. Sistemleri her an gözlem altında tutacak bir güvenlik ekibinin bulundurulmalı ve siber istihbarat analizi yapılmalı. Uç nokta güvenlik çözümlerinde makine öğrenmesi ve derin öğrenmeye dayalı tehdit algılama, aktif saldırı önleme ve davranışsal analiz yeteneklerinin kullanılması da önemli. İnternete açık olan kullanılmayan uzak erişim hizmetlerini kapatın. Uzaktan erişim etkin ve güvenliği sağlanmış kanallar üzerinden gerçekleştirilmeli. Çok katmanlı güvenlik ve kimlik yönetimi çözümlerini kullanın. İnternete açık ve uzaktan erişimi olan tüm sunucular güncel ve koruma altında olmalı. Beklenmeyen giriş denemeleri ve olağan dışı davranışları algılayıcı mekanizmalar kullanılmalı. Uzaktan erişim yetkisi olan kullanıcıların yetkileri sadece yaptıkları işlerle sınırlı tutulmalı. Sistemlerin kullanımına devam etmek için veri merkezleri ve felaket kurtarma merkezlerinin sürekliliği sağlanmalı.”

ENERJİ SEKTÖRÜ
Petrol fiyatları 70 dolardan 20 doların altına düştü. 2019’dan gelen küresel rüzgar enerjisi patlaması, koronavirüs kısıtlamaları tedarik zincirlerini etkilediği için keskin yavaşladı; rüzgar enerjisi projelerinin gecikmesi veya iptali gündeme geldi. Tedarik zinciri gecikmeleri, türbin kanatları, şanzıman yatakları ve vinçler gibi lojistik ekipman sıkıntısı yarattı. Bu küresel durum Türkiye’de yatırımların gecikmesi veya ertelenmesi gibi olumsuz etki yaratmadı.
Salgın nedeniyle elektrik tüketimindeki düşüş, doğalgazın elektrik üretimindeki payını rekor seviyede düşürdü.
Ocak’ta yüzde 28 düzeyindeyken Nisan’da yüzde 7 ile tarihi en düşük seviyesine indi.  Nisan’da aylık üretimin yarısına yakını akarsu ve barajlardan karşılandı.
Aynı dönemde toplam lisanslı elektrik üretimi yaklaşık yüzde 20 geriledi.
TEİAŞ verilerine göre Pandemi önlemleri elektrik arz ve talebinin düşmesine yol açtı. Dolayısıyla Nisan ayında lisanslı üretim santrallerinde gerçekleşen toplam elektrik üretimi geçtiğimiz Mart ayına göre yüzde 19.03 azalarak 19.129.357 MWh oldu.
Kömür santralleri yavaşladı.
“Türkiye yenilenebilir enerjide cazibe merkezi olacak": Bu süreçte yenilenebilir enerjinin ve jeotermalin ön plana çıktığını belirten Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk; "Fosil yakıtlara olan ilgi küresel çapta hızla azalıyor. Ülkeler içinde bulunduğumuz süreçte ekonomik istikrarı sağlamak için yenilenebilir enerji kaynaklarıyla sürdürülebilir bir büyüme yakalamak istiyor. Türkiye doğal kaynaklarıyla yenilenebilir enerjide yeni bir başarı öyküsü yazacak. Uzakdoğu başta olmak üzere son dönemdeki yatırım açıklamaları da bunu kanıtlıyor” dedi. Şentürk, jeotermal, rüzgâr ve güneş enerjisi konusunda birçok ülkeye kıyasla çok daha şanslı olan Türkiye’nin, jeotermalde istikrarlı yatırımlarıyla 1526 MWe kurulu kapasitesiyle ABD, Endonezya ve Filipinler'in ardından 4. sırada yer aldığını aktardı.
Şentürk, yeni yatırımlar için Türkiye’nin kapısının daha fazla çalınacağını kaydetti: “Önümüzdeki yıl ve 2025’e kadar hem Türkiye'de hem de dünya genelinde iddialı bir karbonsuzlaşma için yenilenebilir enerji yatırımlarının artacağı öngörülüyor. 2050’ye kadar dünya genelinde yenilenebilir enerji sektöründe yaklaşık 42 milyon yeni iş yaratılması sonucu istihdamın bugünkü seviyenin dört katına çıkması bekleniyor. Türkiye bu noktada çekim merkezi olmayı sürdürecek. Uzak Doğulu şirketler şimdiden ülkemizde 1.000 megavatlık jeotermal, 5 bin megavatlık güneş, 1.000 megavatlık biyokütle enerji hedefleri olduğunu açıkladı. Önümüzdeki yıl bu açıklamaların katlanarak artacağını öngörüyoruz. Yeni yatırımlar için kıymetli, değerli bir coğrafyadayız. Bu sayede önümüzdeki dönemde kapımız daha fazla çalınacak. Elbirliğiyle yenilenebilir enerjide küresel çapta bir başarı hikayesi yazacağız.”
Şentürk, JESDER’e üye şirketlerin jeotermal enerji ve tarım alanında yatırımları değerlendirdiğini, üzerinde hassasiyetle çalıştıkları bir diğer konunun da jeotermal tarım olduğunu ifade etti: “Dünya genelindeki sıralamamızı daha da yukarı çekebilmek için devlet destekleri kritik önem taşıyor.”

Elektrik faturaları Nisan’da pes dedirtti: Elektrik tüketiminin yüzde 70’inin işyerlerine ait olduğu Türkiye’de EPDK verilerine göre Nisan ayında toplam elektrik tüketimi yüzde 15 azaldı. Koronavirüs salgını nedeniyle insanlar daha çok evde kaldığı için konutlardaki elektrik kullanımının ortalama yüzde 10 arttığı, sanayinin elektrik kullanımının yüzde 25 civarında düştüğü tahmin ediliyor.
Petrol fiyatlarının hızla düştüğü bu süreçte sanayicilerin üretime devam edebilmesi için yüksek enerji fiyatlarında bir düzenlemeye gidilmesinin şart olduğunu belirten Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Yavuz Eroğlu, “Salgın nedeniyle üretimi azalan sanayici yüksek enerji faturalarıyla başa çıkamıyor. Üstelik yenilenebilir enerji üretimini teşvik etmek için uygulanan YEKDEM tarifesinin yüksek maliyeti sanayicinin sırtındaki enerji yükünü daha da ağırlaştırıyor. Bugün durma noktasına gelen sanayi tesisleri çok daha az elektrik kullansalar da Nisan ayındaki faturalarını incelediklerinde büyük artışlar görüyorlar. Sanayinin çarklarının dönebilmesi için öncelikle enerji fiyatlarında indirim yapılması ve bu dönemde ödenemeyen faturalar için elektrik ve doğalgaz kesintilerinin yasaklanması gerekiyor. Ayrıca en azından sene sonuna kadar sanayicilerden YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması) bedeli alınmamalı” dedi.
Eroğlu, “Elektrikteki her yüzde 1 düşüş yüzde 0.3 ekstra istihdam demek” diye konuştu.

MAKİNE
Krizin sektöre etkileri: Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) yılın ilk 4 ayında toplam makine ihracatını 5.3 milyar dolar olarak açıkladı. İhracatı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 10’un üzerinde azalan sektör, Nisan’da 957 milyon dolar ihracatta kaldı. MAİB’in Makine Federasyonu ve TOBB Makine Sektör Meclisi işbirliği ile yaptığı anket, makine ihracatçısı firmaların salgın nedeniyle ciddi iş kaybına uğradığını ortaya koyuyor. Her 10 imalatçıdan 5’inin Mart ve Nisan’da dış sipariş alamadığını vurgulayan Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Her 10 firmadan 9’u da elinde gelecek üç aydan sonrası için iş olmadığını söylüyor. Kamu ve altyapı hizmetlerinin aksaksız sürebilmesi için açık kalması gereken makine sektörü, yüksek maliyetlere katlanarak verimsiz çalışmaya devam edecek. İyi başladığımız bir yılda frene basmak zorunda kaldık ama doğru hamlelerle yeniden hız kazanabiliriz” dedi.
İhracat: Makine sektöründe en büyük kayıplar ana pazarlarda yaşandı. Nisan ayındaki ihracat kaybı en fazla makine ihraç edilen 5 büyük pazarda yüzde 52.5 ortalamasında gerçekleşti. Bu ülkelerden en az düşüş yüzde 43 ile Almanya'da, Fransa'ya makine ihracatındaki düşüş Nisan’da yüzde 71.
Karavelioğlu, sektörün geçtiğimiz yıl ulaştığı cironun yüzde 59’unun ihracattan geldiğini ancak Nisan’da bu gelirin yarısını kaybettiklerini söyledi: “Yıla iyi başlamamıza rağmen, Uzak Doğu’dan gelen ara mal stoklarımız tükendikçe sorunlarımız arttı. Hastalığın merkezi Batı'ya doğru kaydıkça pazar kayıplarımız da yükseldi. Geçtiğimiz yıl Nisan’da Almanya, ABD, Birleşik Krallık, İtalya ve Fransa'ya 564 milyon dolar değerinde makine göndermiştik. Bu yıl aynı ülkelere Nisan ayı ihracatımız 283 milyon dolara kadar geriledi.”
“Tam da korunacak zaman ve haldeyiz”: Karavelioğlu, ilk 4 ayda yaşanan yüzde 10’un üzerinde düşüşün Mayıs sonunda yüzde 15'i aşabileceğini belirtti: “Küresel ekonomik krize en sıkıntılı yakalanan sektör makine sanayiidir. Makine imalatçıları dünyanın her yerinde baskı altında; toplam cirolarının yüzde 5'ine dahi varmayan yedek parça ve bakım-onarım hizmetleriyle ayakta kalamazlar. Rekabetin çok çetinleşeceği tabiidir. Yerli imalatçıları ithalattan korumak üzere gümrük duvarları yükseliyor.”
Öngörü: Karavelioğlu, yaklaşık 400 firmayla yaptıkları anketin verilerini paylaşıyor: “Nisan’da normal üretimi süren fabrikaların oranı sadece yüzde 21. Makine imalatçısı her 10 firmadan 4’ü Nisan’da yurtiçinden, 5’i ise yurtdışından hiç sipariş alamadığını söylüyor. Her 10 firmadan 9’u elindeki işleri bir ila üç ay içinde tamamlayacağını belirtiyor; sonrası için işleri yok. İyi başladığımız bir yılda frene basmak zorunda kaldık ama doğru hamlelerle yeniden hız kazanabiliriz. Gerekli olan, Türkiye’de kamu strateji dokümanlarının merkezine makinenin koyulduğunu ve yeniden sanayileşmede temel rolün makine sektörüne verildiğini akılda tutmaktır. Buna rağmen desteklerin sektörlere göre değil, firmaların ihtiyaçlarına göre dağıtılmasının daha efektif ve adilane olacağına inanıyoruz.”
Normalleşme: Karavelioğlu, Almanya, Çin, ABD, Japonya ve Güney Kore gibi güçlü ekonomilerin 2030 stratejilerinin merkezinde makinenin yer aldığına fakat bu ülkelerin eylem planlarını eksiksiz olarak uygulamaya devam ettiklerine dikkat çekti: “Makine imalatının küresel liderleri salgın sonrası yeniden üretime başlamak konusunda sabırsızlanıyorlar. Özellikle Çin ve Almanya, yeni küresel pozisyonlanmalarda erken rol alarak egemenlik kapmak istiyorlar. İtalya, İspanya ve Fransa gibi AB'nin önemli üreticileri bu salgından oldukça yara almış olarak çıkacak. Biz diğer rakiplerimizle yarışta öne geçmek için bilhassa bu ülke pazarlarını nakış gibi işlemeliyiz, Avrupa pazarının lokomotifi Almanya ile endüstriyel işbirliklerimizi daha da güçlendirmeliyiz. Türkiye'nin Makinecileri markasıyla, biz bu süreçte Almanya başta olmak üzere tüm AB ülkeleri için özel kampanyalar hayata geçireceğiz.”
“Dünyanın durduğu ayda ithalatımız artmış”: Karavelioğlu, dünya ekonomisinin durduğu ve Türkiye'deki makine imalatçılarının üretimlerini kıstıkları bu dönemde, Mart ayı verilerine göre ithalatın yüzde 14 artmasının ise şaşırtıcı bir veri olduğunu kaydetti: “Makine ihracatının ithalatı karşılama oranı yüzde 85’den yüzde 73’e kadar gerilemiş. Oysa geçen yıl makine dış ticaret açığını 5 milyar dolara kadar indirmiştik. Şu an firmalarımız yüksek maliyetlerle ve verimsiz bir çalışmayla ayakta kalmaya çalışıyor. Personelimizi ne pahasına olursa olsun korumaya çalışıyoruz çünkü yetişmeleri on yılı aşan Ar-Ge ve tasarımcılarımız başta olmak üzere hepsi işlerinde uzmanlar.”

DEMİR-ÇELİK
Sektör 2019’u üretimde yüzde 9.6 daralmayla kapattıktan sonra girdiği Pandemi döneminde yüzde 6-7 olan büyüme hedefinden vazgeçti.
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan kriz dönemini şöyle özetliyor: “Talepteki düşüşe rağmen koronavirüs sürecinde de üretime devam ederek çok ciddi fedakarlıklar yapmak zorunda kaldık. Bu da maliyetlerimizde önemli bir artışa sebep oldu. Ama biz, durduğumuz zaman tökezleriz diye baktık. Mevcut pazarları kaybetmemek ve yurtiçi talepleri karşılamak için bunu yapmak zorundaydık.”
İhracat: Kriz döneminde yurtiçi piyasadaki talep daralması ciddi boyutlara ulaştı; ihracat da yapılamadı. 2020 yılı için ihracat öngörüsü de bulunmuyor, çünkü Eurofen Avrupa’da koronavirüs tedbirlerini Türkiye’ye yönelik daha da zorlaştırarak ihracatta sıkıntılara neden oluyor. Avrupa’daki bu durumun ciddi etkileri oldu/olacak, sorun AB ile müzakerelerde çözülecek.
MESS’ten COVID-19’a karşı teknoloji hamlesi: COVID-19 salgınıyla tüm dünyada üretim ve çalışma düzeni değişiyor. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS), 60 yıllık tecrübesini, çalışma hayatımızın yarınları için seferber ediyor. 241 üyesiyle ekonomiye 30 milyar dolarlık katkıda bulunan MESS’in Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol, “Değişimi takip eden değil; şekillendiren, ona yön veren bir kuruluşuz. Yeni dünyada bir adım öne geçmek için MESS SAFE adıyla teknoloji hareketi başlattık. Bu hareketin birinci önceliği çalışma arkadaşlarımızın sağlığı. İlk olarak üretimde çalışanlar arasında sosyal mesafenin korunmasını sağlayan giyilebilir çözüm ve mobil uygulamamızı üyelerimizin hizmetine sunuyoruz. Önümüzdeki günlerde çalışma arkadaşlarımızın iş sağlığı güvenliği ekipmanlarını tam olarak kullanmalarını güvence altına alacak, iş kazalarını en aza indirecek akıllı kamera çözümleri hazırlayacağız” dedi.

İNŞAAT
Türkiye Müteahhitler Birliği’nin (TMB) İnşaat Sektörü Analizi (Nisan 2020) altyapı faaliyetlerinin mücbir sebep kapsamı dışında bırakılarak SGK primleri ve vergi ödemelerinin ötelenmesi gibi acil önlemlerden yararlanamaması nedeniyle sorun yaşadı; çok sayıda orta ve küçük ölçekli firma hareketsiz kaldı. En hızlı olumsuz etkiyi inşaat sektörünün alt yüklenicileri yaşadı. Gelinen noktada inşaat sektörüne dönük özel bir destek paketi kısa vadede projelerin gecikmemesi ve kalifiye istihdam kapasitesinin korunması açısından ihtiyaç haline geldi.
Müteahhitlerce yurtdışında yılın ilk çeyreğinde 2 milyar dolar tutarında yeni proje üstlenildi. Tüm ülkeler tarafından uygulanan farklı nitelikteki önlemlerin projelerde gecikmelere ve neticede cezai yaptırımlara neden olma riski sürüyor.
2020 yılının ilk çeyreğinde, inşaat sektöründe süren daralma sonucunda finansman sıkıntısı ve istihdamdaki gerileme sürdü. Sektörün istihdamdan aldığı pay, yüzde 6.9’dan yüzde 5.5’e geriledi. Konut satışlarında, Ocak’ta yüzde 55.8 ve Şubat’ta yüzde 51.4 artış olurken Mart ayında yüzde 8.5 geriledi.
Öngörüler: Mayıs’tan sonra ekonomide yaşanan büyük tahribatın belirginleşeceği bekleniyor. Tüm dünyada durgunluk kaçınılmaz görünüyor.  Sektör yönünden proaktif biçimde kapsamlı politik araçların ortaya konması isteniyor. Sektör açısından yılın ikinci yarısı için belirsizlik hakim.
Beklentiler, salgının seyrine ve etkilerine bağlı kalacak: Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) tarafından hazırlanan İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi Nisan ayı sonuçlarına göre; Covid-19 salgını, endekste ana belirleyici unsur oldu. Faaliyet, güven ve beklenti verilerinden oluşan Bileşik Endeks, küresel salgınının etkisiyle 67.89 puana inerek 2013’ten bu yana en düşük seviyesini gördü. Nisan’da fabrikaların, ihracat pazarlarının ve satış kanallarının büyük ölçüde kapalı olması nedeniyle faaliyetler dip seviyede gerçekleşti. Beklentilerdeki gelişmelerin bir süre daha Covid-19 salgınının seyrine ve etkilerine bağlı kalacağı görülüyor.
“Çimento sektörü Covid-19 sonrası yeni fırsatlara odaklanmalı”: Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS), Covid-19 salgınının Türk Çimento sektörüne yansımalarını değerlendirmek amacıyla Deloitte Türkiye işbirliğiyle “Yeni Koronavirüsün Türk Çimento Sektörüne Etkileri” başlıklı bir rapor hazırladı. Salgının iş dünyasında alışagelen hesapları bozma eğiliminde olduğuna dikkat çeken rapora ilişkin ÇEİS Yönetim Kurulu Başkanı Suat Çalbıyık, “Gücümüzü korumak için yeni fırsat alanlarına odaklanmalı ve markalı yerinde üretim stratejisi ile globalde yerel oyuncular yaratmalıyız. Bu amacı gerçekleştirmemiz için, uluslararası örneklerde de görüldüğü gibi, devletimizin Türk Çimento sektörüne sağlayacağı destek çok kıymetlidir” dedi.
Çimento ihracatı yılın ilk 4 ayında yüzde 37 arttı: Türk çimento sektörünün uluslararası temsilcisi Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) 2020 yılının ilk 4 ayında çimento ihracatının yüzde 37 artarak 10.2 milyon tona, ihracat gelirinin ise yüzde 20 artışla 352 milyon dolara çıktığını açıkladı. 2020 yılı Ocak-Şubat döneminde bir önceki yılın dönemine göre üretimde yüzde 15.5; iç satışlarda yüzde 3.1’lik artış kaydedildi.
Yılın ilk yarısındaki ihracat performansının bütün yıla yayılması durumunda sektörün ihracatta birinci sıraya çıkabileceğini vurgulayan TÇMB Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka, dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını nedeniyle önümüzdeki dönemde satışların azalabileceğine dikkat çekti: “Sektörün uluslararası rekabette kazandığı ivmeyi koruyarak ülkemize döviz girdisi ve istihdam güvencesi sağlamaya devam etmesi için desteklenmesi önem arz ediyor.”

GAYRİMENKUL
Gayrimenkul sektöründe, “Salgın nedeniyle her şey bıçak gibi kesildi; beklentilerimizi başka bir döneme ertelemek durumunda kaldık” diyen İNDER Başkanı Nazmi Durbakayım’ın verdiği bilgiler ışığında bakarsak şunu görüyoruz:  Mart, Nisan ve Mayıs aylarında sektör açısından yaprak kımıldamadı.
Değişim: Covid-19 salgını tüketici alışkanlıklarını etkiledi. Salgından korunmak için eve kapanan insanların yaşam anlayışı ve davranışı değişmeye başladı.
Balkonlar, evin en değerli bölümü oldu. İşlerini evlerinden yapmak zorunda kalan insanlar, iletişim altyapısı sağlam bir evin değerini anladılar. Önümüzdeki dönem satışa sunulacak projelerin yapısı sadece konfor ve huzura hitap etmekle kalmayacak, aynı zamanda insanların iş hayatlarını sürdürebileceği özelliklere de sahip olacak.
Normalleşme ne zaman?: Salgının ne kadar süreceği ve küresel ekonomiyi ne kadar etkilediği tam olarak bilinmediği için sektöre verdiği zarar bilinemiyor; “belirsizlik”  sürüyor.
Destek talepleri: Sektörün aktörleri normalleşme sürecinin desteklenmesini bekliyor.  Tapu harç oranlarının azaltılması, firmaların vergi ve SGK prim borçlarının KDV alacaklarından mahsubu, banka kredi borçlarının makul faiz oranları ve teminatı ile yeniden yapılandırılması gibi düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Ayrıca 48 aya çıkan kira yardımlarının tüm riskli binalar ve projeler olarak yaygınlaştırması da sektörde normalleşmeye katkı sağlayacak.
Aksayan inşaat işlerindeki arsa sahibi ve satış sözleşmelerini kapsayan -Tüketici Kanunu’nun belirlediği- 36 ay olan imalat süresinin mücbir sebepler bağlamında seyyanen en az bir yıl daha uzatılması gibi acil tedbirlerin alınması büyük önem taşıyor.
Konuta talep Mart sonu itibarıyla azalmaya başladı: GYODER (Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği), gayrimenkul sektörünün alt segmentlerini üçer aylık dönemler halinde irdelediği ‘GYODER Gösterge’ Türkiye Gayrimenkul Sektörü 2020-1. Çeyrek Raporu’nu yayınladı. Yapı Kredi Bankası sponsorluğunda yayınlanan ‘GYODER Gösterge’de; 2020’nin ilk çeyreğinde konut satışlarının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33 artışla 341 bin adet olarak gerçekleştiği vurgulandı. Raporda ayrıca 11 Mart itibarıyla COVID-19 salgınının ülkemizde de görülmesinin etkisiyle konut talebinin ivme kaybetmeye başladığı ve salgının gayrimenkul yatırım piyasası performansında önemli bir belirsizliğe neden olduğu belirtildi.
Rapor’dan özet bilgiler ise şöyle: İkinci el satışlarda yüzde 57.2 oranında artış yaşandı. Konut kredisi faiz oranlarındaki gerilemeyle birlikte birikmiş talebin de etkisiyle talepte görülen artış ve yeni stok katılımının yavaşlaması ilk çeyrek itibarıyla konut fiyatlarına olumlu yansıdı. Konutların yüzde 3.2’si yabancıya satıldı. Mart ayında konut kredisi hacmi 211 milyar TL’ye ulaştı. Kiralama işlemleri bir önceki çeyrek döneme göre 39.62 arttı.
Küresel salgın ofis taleplerini şekillendirecek: Salgınla birlikte uzaktan çalışma disiplini şirketler tarafından büyük ölçüde test edilirken bu durumun ofis pazarına yönelik itici güçleri, işyeri yoğunluğu ve çalışan sağlığı ve güvenliğine odaklanan esnek ofis alanları olacak. Bununla birlikte işyeri optimizasyonuna yönelik stratejiler, uzun vadede ofis taleplerini şekillendirecek. Sosyal mesafe uygulamasının giderek yaygınlaşması ile akıllı ofis binaları da son teknoloji ve otomasyon uygulamaları ile tekrar yapılandırılacak. Kiralama talebinde görülen ivmenin, pandeminin yanı sıra döviz kurundaki belirgin dalgalanmayla önümüzdeki dönemde yavaşlayacağı öngörülüyor. Ofis pazarındaki yatırımlarla artan satılık gayrimenkullerin yeniden fiyatlandırılması ile fırsatçı alıcılarla yakın gelecekte canlanması bekleniyor. GYO’lara kurumsal yatırımcı oranı yüzde 51 seviyesinde. AVM yatırımcıları için zor bir yıl olacak. Ticari kullanım amaçlı lojistik arzı 6.46 milyon metrekare oldu.

BEYAZ EŞYA ve ELEKTRONİK
Pandemi beyaz eşya sektöründe 4 ana ürün grubunu etkilerken küçük ev aletleri ise iç pazar sayesinde canlılığını korudu. Beyaz eşya sektöründe kriz döneminde üretim bazı şirketlerde kapasite azaltılarak devam ederken bazılarında da geçici süre ile tamamen durdu. Mart ayında dört ana ürün bazında iç satışlar yüzde 9 düşüşle 503 bin 562 adet oldu. Aynı dört ürünün ihracatı da yüzde 9 düşüşle 1.35 milyon adet gerçekleşti. Elektrik-elektronik ihracatı ise Nisan’da yüzde 33.8 düşüşle 620 milyon dolarda kaldı.
Dönüşüm: Salgın özellikle elektronik sektöründe perakende kanalların kapanmasıyla satışların e-ticarete kaymasına sebep oldu. Bu durum bazı alanlarda avantaj olurken bazı alanlarda da dezavantaj oldu. Perakende kanallarının kapanması e-ticaret kanalından satışları yükseltti.
“İhracatçımızı ‘Ekonomik Pandemi’den daha sıkı korumalıyız”:  Ev ve Mutfak Eşyaları Sanayicileri ve İhracatçıları Derneği (EVSİD) Başkanı Burak Önder, sektör genelinde yaptıkları anketin sonuçlarını paylaştı. Ankete göre salgın nedeniyle ihracat yüzde 40’ın üzerinde düşüş gösterdi. Afrika ve Ortadoğu pazarları diğer alternatif ihracat ülkelerine göre daha hızlı açılacak ancak bu yılın genelinde bir belirsizlik hâkim olacak. Pandeminin, 2019’u 2.5 milyar dolar ihracatla kapatan ev ve mutfak eşyaları sektöründe üretimin yüzde 98’ini olumsuz etkilediğini belirten Önder, “İhracatçımıza bugünlerde daha fazla destek olmalıyız” dedi ve sektörün mücbir sebebe dahil olması gerektiğini söyledi: “Daha proaktif davranarak çek ödemelerinde KGF kolaylığı, etkili bir KDV reformu, sanayiye elektrik ve doğalgazda indirim, KDV alacakları kadar firmalara koşulsuz kefalet verilmesi gibi aksiyonlar alabilirsek çarkların yeniden dönmesini sağlayabiliriz. İhracatçılarımızın ülkemizin yarınları açısından kritik öneme sahip olduğunu düşünüyorum ve bu dönemi geride bırakacağımızdan da eminim. Kritik nokta, zor süreci en az hasarla atlatmak. Bunu gerçekleştirmek için elimizden gelenin fazlasını yapıyor olacağız.”

MOBİLYA
Koronavirüs öncesi KDV indirimi ve fuar çalışmalarıyla ciddi anlamda avantaj yakalayan mobilyacılar, koronavirüs sürecinden en çok etkilenen sektörlerden oldu. Mobilya Sanayi İş Adamları Derneği (MOBSAD) Başkanı Nuri Gürcan’a göre sektörde tablo şöyle:
Çalışma: Üretime tamamen ara verilmedi; üst düzey hijyen önlemleri alındı; stok çalışıldı.
İhracat: Nisan ayında sektör ihracatı 28.6 düştü. 2020 yılı için 4 milyar dolarlık ihracat öngörüsü 1.5 milyar dolar düşüşle tahminen 2.5 milyar dolar civarında kalacak.
Yaşanan dönüşümler: Salgın sektörde satın alma alışkanlıklarında ciddi değişimler başlattı; 1.3 milyar TL ev ve dekorasyon satışı online gerçekleşti. Sosyal medya üzerinden satışlar hissedilir oranda yükseldi. Online üzerinden satışlarda yüzde 30’luk bir artış oldu. Büyük mobilya online satış sitelerinin öne çıkacağı bir döneme girildi.
Mobilyacı çifte bayram yaşamak istiyor: Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Balcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı yeni normalleşme sürecine istinaden mobilya sektörü için de çarkların yeniden dönmeye başlayacağını söyledi. Yılın ikinci yarısından umutlu olduklarını belirten Balcı, ertelenen taleplerin satışa dönmeye başlamasıyla mobilyacıların nihayet çifte bayram yaşayacağını belirtti: “Çifte bayrama hazırız. İnşallah bayram sonrasında tüm fabrikalarımızda üretime tam kapasite ile devam etmeyi umuyoruz. Yurt içi satışlarında KDV’nin yüzde 8’e düşmesinin etkilerini de ancak yılın ikinci yarısında göreceğiz. Normalleşme süreciyle birlikte özellikle düğün alışverişlerinde de yoğun bir talep ortaya çıkmasını bekliyoruz.”

HAZIRGİYİM VE TEKSTİL
Koronavirüs salgını, hazırgiyim ve tekstil sektörünü derinden etkiledi; Mart ayından itibaren siparişler ertelendi, iptaller yaşandı. Mayıs’a gelindiğinde sektörün üretim kaybı yüzde 70-80 mertebesine ulaşmıştı. Hazır giyim sektörü ihracatı Mart -Nisan döneminde 3.1 milyar dolardan, 1.8 milyar dolara geriledi. Tekstilde ise aynı dönemde 1.4 milyar dolar olan ihracat 585 milyon dolara düştü.
Normalleşme: Hazır giyim sektöründe normalleşme işaretleri erken başladı; küçük miktarlarda da olsa siparişler geliyor. Haziran ayından itibaren ihracatta canlanma bekleniyor. Sektörün 2020 yılını yüzde 10-15 daralmayla bitireceği tahmin ediliyor.
Tekstil ve hammaddeleri sektöründe de normalleşmenin Haziran’da başlaması beklenirken yıllık bazda yüzde 10-15 küçülme tahmin ediliyor.
Yapısal dönüşüm öngörüleri: Salgın süreci sektörde dijitalleşmenin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkardı. Tedarik, üretim, pazarlama ve lojistik gibi süreçlerde dijitalleşme daha fazla önem kazanacak. Müşteri ilişkileri sanal fuarlar ve sanal ticaret heyetlerine kayacak.
Medikal tekstil ürünleriyle 5 milyar doların üzerinde ihracat potansiyeli: Çok kullanımlık maske üretiminde standartlar belirlenerek ihracat serbest bırakıldı. Dokuma, örme, triko ve dokunmamış mensucatlardan mamul çok kullanımlık maske üretim standartları Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK, TSE, İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) ile gerçekleştirilen ortak çalışmalar neticesinde belirlendi. Açıklanan standartlara göre; çok kullanımlık maskelerde klips, zımba gibi keskin kenarlar olmayacak, ciltle temas halinde risk taşımayan malzemeler kullanılacak. Örme/dokuma/triko ya da dokunmamış kumaşlar kullanılarak üretilecek çok kullanımlık maskeler, 3 mikrondan daha büyük damlacıklar için bariyer görevi görecek.
İTHİB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Öksüz, “Biz hazırız” mesajı verdi ve Ticaret Bakanlığı’na, hazırladıkları raporlarla bu alanda kapasitelerinin sadece yüzde 5’ini kullanarak ayda 650 milyon adet çok kullanımlık maske üretim kapasitesine ulaşacaklarını bildirdiklerini açıkladı: “Halkımızın ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra tıbbi maske, çok kullanımlık maske-önlük gibi medikal tekstil ürünleri üretimimizin sadece bir kısmını ihraç ederek 5 milyar doların üzerinde bir ihracat potansiyeli yaratabiliriz. Covid-19 pandemisine rağmen tekstil ve hammaddeleri sektörü olarak Nisan’da yaklaşık 170 ülkeye ihracat gerçekleştirdik.”
Türkiye tüm dünyaya yüksek standartta bez maske üretecek: Ticaret Bakanlığı’nın çok kullanımlık maske ihracatını serbest bırakmasının sektörde büyük bir memnuniyet yarattığını belirten İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe, işletmelerin kapasitelerinin yüzde 15-20’sini çok kullanımlık maske üretimine ayıracaklarını, kararın sektörün istihdamına da olumlu katkı yapacağını söyledi.
“123 milyon dolarlık maske ve koruyucu giysi ihracatı gerçekleştirdik”: Gültepe, hazır giyim siparişlerinin durması nedeniyle yüzlerce firmanın maske ve tulum gibi tıbbi malzeme üretimine başladığını belirtti: “Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyada maskeye çok yoğun bir talep var. Salgın nedeniyle Türkiye’nin genel hazır giyim ihracatı ilk 4 ayda yüzde 20.1 daralırken maske ve koruyucu kıyafet ihracatında büyük sıçrama oldu. 1 Ocak-12 Mayıs tarihleri arasında maske ve koruyucu kıyafet ihracatı yüzde 585 artışla 123 milyon dolara yükseldi. Türkiye olarak bu dönemde 30.3 milyon dolarlık maske, 92.7 milyon dolarlık da koruyucu giysi ihracatı gerçekleştirdik.  Orta ve uzun vadede de devam edecek görünen bu talebi fırsata dönüştürmek isteyen Çin, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeler maske fabrikası kurmak için hazırlık yapıyor. Oysa Türkiye’de üretime hazır ve çok güçlü bir alt yapı var. Biz bu potansiyeli kullanarak rakip ülkeler pazara girmeden satışa başlamak istiyoruz. Yüksek standarda sahip bez maske üretimine yönelik girişimlerimiz çok hızlı bir şekilde sonuç verdi. Çok kullanımlık bez maskelerin standartları belirlenerek ihracatın önü açıldı.” Gültepe, “İhraç edilecek maskelerin testlerini İHKİB’in iştiraki EKOTEKS laboratuvarlarında yapacağız. Firmalarımızın herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmamaları için ürünlerini ihracat öncesi mutlaka EKOTEKS laboratuvarlarında testten geçirtmelerini öneriyoruz” dedi.

SAĞLIK
Pandemi kısa dönemde (Ocak-Mayıs 2020) bize, en başta sağlık sektörü olmak üzere, Türkiye'de özel sektörün girişimci, çevik ve esnek çalışma yapısını keşfetme imkanı verdi. Sektörün kamu+özel sektör kapasitesi projeler bazında hızla birleşti ve kaynakları, üretim hatlarını, fabrikaları dönüştürdü, salgına karşı yürütülen toplumsal mücadeleye, kurduğu dünyaya örnek bir altyapı ile destek sağladı. Tüm üretim ve ürün geliştirme yetkinlikleri organize olarak devreye girdi, ülke sağlık sisteminin ihtiyaçlarına yönelik ekipman üretti.  Önemle kaydedilmeli, bu başarı, dijital dönüşüm kapsamına giren ve ‘akıllı şehir’  uygulamalarına yansıyan bilgi, beceri ve teknolojilerle mümkün oldu.
Sektörel öngörüler: Önümüzdeki süreçlerde “Sağlık” ve “Toplum Sağlığı”, bilinen bütün alt başlıklarıyla öne geçen sektörlerden olacak.  OECD verilerine göre pandemi sürecinin yaratmış olduğu etkilerle birlikte, dünyada dijital dönüşüm altyapısına, sağlık sektörü ilk sırada olmak üzere, 2030 yılına kadar en az 70 trilyon dolar yatırım yapılacak.
Genelde öngörüler şöyle netleşiyor:
• Sağlık hizmetleri tüketicileri daha bilinçli olacak.
• “Dijital İlaç Çağı” gündemde olacak.
• “Giyilebilir Teknoloji” ve “Mobil Sağlık” uygulamaları ağırlık kazanacak.
• Geniş ve kapsamlı sağlık verilerinin analizi yeni modelleri ve araçları gerektirecek.
• Yeni yasal düzenlemeler teknoloji ve bilimdeki gelişmelerin etkisi ile şekillenecek.
• Şirketlerin sadece kendi kurumları içinde (in-house) yaptıkları Ar-Ge çalışmalarının payı azalacak; işbirlikleri üzerine kurulu Ar-Ge ağı ön plana çıkacak.
• “Finans, İnsan Kaynakları, Satın Alma, Bilgi Teknolojileri, Müşteri Hizmetleri” gibi destek fonksiyonları global olarak yönetilen, entegre ortak hizmet ve mükemmeliyet merkezlerinden oluşan bir organizasyona dönüşecek.
• Gelişmekte olan pazarlara yönelik yeni iş modelleri ortaya çıkacak.
• Sağlık alanında dijital altyapıların günümüzdeki ve olası gelecek pandemi krizlerinin etkilerini azaltacak şekilde güçlendirilmesi, bu alanda yapay zeka teknolojilerinin sürece etkin bir şekilde dahil edilmesi ve ‘büyük veri’ analizleri ile hareketliliğinin ölçümü, hastalığın yayılma hızının tespiti ve sağlık durumu kontrolü gibi konularda kullanılması kritik önem kazanacak.
“Sağlık üssü olabiliriz”: Türkiye, alınan önlemlerle 20 Mayıs itibari ile 31 ülkeden yabancı hasta kabulü ile başlayarak ‘Sağlık Turizmi’nde’ ilk adımı atıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, yurt dışından kamu ve özel hastanelere tedavi amaçlı başvuru yapanların sayısı 2008'de yaklaşık 74 bin kişi, 2018’de 750 bin civarında. 2023 hedeflerinde ise bu rakam 2 milyon olarak tahmin ediliyor. Irak, Libya, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Yunanistan, Ukrayna, Rusya, Cibuti, Cezayir, Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Romanya, Sırbistan, Bulgaristan, Moldova, Somali, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman, Almanya, İngiltere, Hollanda, Pakistan, Kırgızistan, KKTC’den hasta gelebilecek. Karar ile ortopedi ve travmatoloji, cerrahi, üroloji, göz, kardiyoloji, kalp ve damar, onkoloji, beyin ve sinir, hematoloji, yoğun bakım ile üremeye yardımcı tedavi uygulamaları, organ nakli ve kemik iliği alanlarında hasta kabul edilecek.
Türkiye sağlık turizminde daha iyi bir yere gelebilir: Romatem Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Köksal Holoğlu, salgın sürecinden sonra Türkiye’nin sağlık turizminde daha da iyi bir yere gelerek ekonomiye de önemli bir katkı sağlayacağına, ilerleyen dönemde sağlık turizmi kapsamına estetik, saç ekimi, fizik tedavi ve diş gibi son yıllarda ülkemizi öne çıkartan ve katmadeğeri yüksek branşların da ilave edileceğine inanıyor: “Belki de eskisinden daha güçlü bir sağlık turizmi görebiliriz. Ülkemizin koronavirüs ile mücadelesi tüm dünyaya örnek oldu. Aynı zamanda birçok ülkeye tıbbi yardımda bulunduk. Bu durum zaten iyi ve olumlu olan imajımıza daha da katkı sağladı. İlerleyen dönemde ülkemiz bir sağlık üssü olabilir. Yabancı hastaların gelmesi ile birlikte ekonomide de hareketlenme bekleniyor.”

FUARCILIK
Koronavirüs salgınıyla birlikte iptal edilen fuarlar, şirketlerin ticari temaslarını ve pazarlama faaliyetlerini olumsuz etkiledi. Dünya genelinde yılın ikinci çeyreğinde fuarlar için imzalanan toplam 145 milyar dolar değerindeki sözleşme askıya alındı. Geliştirilen sanal fuar platformları yaşanan mağduriyete çözüm olmaya çalışıyor.  Türkiye’de ise geçtiğimiz yıl en çok fuarın düzenlediği Nisan-Mayıs aylarında 81 fuar koronavirüs nedeniyle iptal edildi.
Dünyanın dört bir yanından katılımcı ve ziyaretçileri tek tıkla bir araya getirecek sanal fuar platformu ile maliyetlerden tasarruf edilmesi ve fuar süreçlerinin daha verimli planlanması hedefleniyor.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.