Son yıllarda sağlanan destek ve teşviklerin de etkisiyle enerji üretiminin yarısı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlandı. Pandemi sürecinde gelişimini sürdüren sektörün, 2021 ve sonrasında da benzer bir ivmeyle büyümesi öngörülüyor.
Türkiye’de yenilenebilir enerji alanı yükselen trend olmaya devam ediyor. Güneş, rüzgar, jeotermal ve biyokütle önümüzdeki dönem büyümeye devam edecek. Yenilenebilir enerji alanı stratejik olarak desteklenen bir yatırım alanı. Finansal olarak birçok kurum bu alanı başat yatırım alanı olarak görüyor. Kamu tarafının destek ve teşvikleri sektörün rakamsal gelişimine büyük katkı sağladı. Yeni düzenlemeler bu alanda büyümenin önümüzdeki dönem de devam edeceğini öngörüyor. Ancak her şeye rağmen gidecek çok yol var. Sektör temsilcileri gidilecek yolun uzunluğunu dikkate alarak destek ve teşviklerdeki eksiklikleri yüksek sesle dile getiriyor, yeni düzenlemeler konusunda önayak olmaya çalışıyor.
Doğalgaz, linyit ve ithal kömür yakıtlı santrallerde ise kapasite daralması oldu ve bazı santraller devre dışı kaldı. 2020 yılında kurulu güce eklenen 2900 MW yatırım yenilenebilir enerji santrallerinden geldi ve toplam yatırım 4 milyar doların üzerinde gerçekleşti.
Baykuş, “Bu santrallerin yapımına önceki yıllarda başlandığı ve dolayısıyla harcamaların yıllara yaygın olarak oluştuğu düşünüldüğünde, 2020 yılına isabet eden toplam yatırım miktarının yaklaşık 1.8-2 milyar dolar civarında olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.
Türkiye’de kurulu gücün Aralık 2019 sonu itibariyle 91.270 MW’a ulaştığını ifade eden Baykuş, şunları söyledi: “Pandemi ve diğer olumsuz yatırım koşullarına rağmen kurulu güç 2020 yılının ilk 10 ayı sonunda geçen yıla oranla yine yüzde 3 civarında büyüyerek yaklaşık 94.000 MW’ye yükseldi. 2021 yılında tamamlanması beklenen projelerle birlikte kurulu gücün 96.000 MW’a çıkacağını düşünebiliriz. 2019 ile 2020 yılları karşılaştırıldığında, Türkiye’nin toplam kurulu gücünden 357 MW termik kaynak azaldı, buna karşın kurulu güce 2.227 MW yenilenebilir kaynak eklendi. Bu durum yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önemin artarak devam ettiğini gösteriyor.”
Fosil yakıt payının azaltılması gerekiyor
Türkiye enerji sektöründe dünyaya paralel olarak pandeminin doğrudan ve dolaylı etkileri sebebiyle operasyonel süreklilik, nakit yönetimi, iş sürekliliği planlaması, dijital dönüşüm, uzaktan çalışma ve eğitim gibi konuların gündemde olduğunu dile getiren Baykuş, “Ülkemizde fosil yakıtların gerek birincil enerji arzındaki önde gelen payının, gerekse elektrik üretimindeki yüksek oranlarının azaltılması gerekiyor. Bu doğrultuda 2021’de de elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırmaya yönelik politikaların devam edeceği öngörülebilir” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye enerji sektörünün fırsat ve riskleri
Baykuş, Türkiye enerji sektörünü bekleyen fırsat ve riskleri ise şöyle sıralıyor:
• 2020’de ülkemizin enerji ithalat faturasının 30 milyar dolar düzeyinde olacağı hesaplanabilir. 2019 verileri esas alındığında, ülkemizde doğalgaz toplam tüketiminde konut ve işyerinin payı yüzde 42, sanayinin payı yüzde 27’dir. Senelik yaklaşık 40 milyar m³ doğalgaz tüketiminin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame etme imkânı olmadığı için Karadeniz ve Akdeniz’de gaz aramaları, sondaj faaliyetleri ve keşfedilen gazın üretimi hayati önem taşıyor.
• Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı’nda (YEKA) başlayan yenilenebilir enerji dönüşümünde yerli Ar-Ge ve yerli kaynaklarla üretilen güneş paneli ve rüzgâr türbini fabrikaları ve bunu takip edecek mini YEKA yatırımları 2021 ve sonrasında da yenilenebilir enerji yatırımlarında yerli teknolojilerin payının artmasını sağlayacaktır. Karbon salınımın kısıtlanması amacıyla yenilenebilir teknoloji yatırımlarının sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli uzun vadeli ve düşük faizli yeşil sendikasyon kredileri ile finanse edilecek olması da önemli bir fırsat oluşturuyor.
• 2021’de sektörün sorunlarının başında termal kaynaklı santraller geliyor. İşletmedeki yerli linyit santrallarının büyük bölümü, yetersiz rezervler, geciken rehabilitasyon yatırımları nedeniyle ekonomik ömürlerinin sonuna yaklaşmaları ve emisyon sınırlarına uyma konusundaki problemleri sebebiyle zorluk çekiyorlar. Emisyon mevzuatlarını karşılayamayan yerli linyit santrallerinin, baca filtresi, baca gazı arıtma (de-sülfürizasyon, azot oksit giderme), atık su arıtma, atık kül-cüruf-alçı taşı depolama alanı vb. yatırımlarını acilen tamamlamaları gerekiyor.
• Termal kaynaklı santrallerde bu sorunlar yaşanırken bir kısmı 2021 sonrasında YEKDEM desteklerinin dışında kalacak olan yenilenebilir enerji santrallerinin gün içi piyasasında elektrik sattıklarında sorunlar yaşaması olasıdır. Yapım aşamasındaki yenilenebilir kaynaklı santrallerin ise 2021’de lojistik ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar vb. problemlerle karşılaşmaları bir risk olarak karşımıza çıkıyor. Mobilitenin kısıtlanması, yedek parça tedarikinde gecikmeler yaşanması ve iş güvenliği tedbirlerinin sıkılaştırılması sebebiyle devreye alma safhalarında aksaklıkların yaşandığı biliniyor. Bu ve diğer sebeplerle devreye girmeleri geciken ve YEKDEM teşviklerinden yararlanamama riskleri olan özellikle küçük yenilenebilir enerji yatırımlarına destek olunmasının önemli olacağını düşünüyoruz.”
Yenilebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 42.4’e ulaştı
Türkiye’nin 2020 yılı elektrik üretimi 305 milyar kWh oldu ve üretimde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı ise yüzde 42.4’e ulaştı. Hidroelektrik Santralları Sanayi İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Taner Ercömert, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kurulu gücünün 11 Ocak 2021 itibarıyla 49 bin 467 MW’ı geçtiğini söyledi. Ercömert, “2020’de üretimde ilk 5 kaynak yüzde 34.8 payla kömür, yüzde 25.6 hidroelektrik, yüzde 22.7 doğal gaz, yüzde 8.1 rüzgar ve yüzde 3.8 payla güneş enerjisi oldu” dedi.
Ercömert, geçen yıl toplam 104.5 milyar kWh temiz elektrik üretildiğini hatırlatarak şunları kaydetti: “Ülkemizin elektrik üretim santralleri kurulu gücü 96 bin MW’ı geçti. Yenilenebilir güçte en büyük 3 kaynağı, 31 bin 160 MW’la hidroelektrik santralleri (HES), 8 bin 878 MW’la rüzgar enerjisi santralleri, 6 bin 623 MW’la güneş santralleri oluşturdu. Hidroelektrik enerji kurulu gücünde halen Avrupa’da 2’nci, güneş enerjisi gücünde 6’ncı ve rüzgar enerjisi gücünde ise 7’nci sırada. Türkiye’nin elektrik üretiminin 2019’da yüzde 29.5’i, 2020’de ise yüzde 25.6’sı hidroelektrik santrallerinden sağlanıyor. Hidroelektrik santrallerden geçtiğimiz iki yılda sağlanan 88.6 ve 78.1 milyar kWh elektrik üretimiyle 2 yılda tutarı 7.5 milyar dolara ulaşan enerji ithalatı önlendi.”
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi, 100’ün üzerinde paydaşın katılımıyla hazırlanan, Türkiye’nin en kapsamlı ve kapsayıcı enerji finansmanı raporuna imza attı.
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Değer Saygın, sunumunu yaptığı raporun hedefinin, Türkiye’de yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarına yönelik finansman ihtiyacının değerlendirilmesiyle birlikte finansal kuruluşlar, yatırımcılar ve kamuya yönelik öneriler geliştirmek olduğunu vurguladı.
Raporun 10 aylık bir çalışmanın ürünü olduğunu söyleyen Saygın, “Geçmiş döneme bakıldığında Türkiye’de enerji dönüşümünde yıllık ortalama 3.4 milyar dolar yatırım ve yaklaşık 2 milyar dolar finansmanla önemli yol kat edildiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde dönüşen ve değişen ihtiyaçlara yönelik yeni adımlar atılmasıyla bu sürecin ilerleyeceğini düşünüyoruz” diye konuştu.
Rapora göre, Türkiye’nin toplam enerji talebi 2002-2018 döneminde yüzde 90’ın üzerinde arttı. Talebi karşılamak üzere enerji yatırımları artarken beraberinde enerji ithalatı da yükseldi. Bununla birlikte Haziran 2019 itibarıyla toplam kurulu elektrik üretim kapasitesi 90.4 GW’a ulaştı. Yenilenebilir kaynaklar ise toplam kurulu kapasitenin yaklaşık yarısını oluşturdu. Enerji verimliliğinin önemli bir göstergesi olan birincil enerji yoğunluğu endeksinde ise diğer ülkelere kıyasla daha yavaş gelişme gösterilirken yıllık bazda ortalama yüzde 1.65 oranında iyileşme sağlandı.
Çalışmaya göre, 2004-2018 döneminde enerji yatırımları finansmanında en önemli kaynak yurtiçi ve yurtdışı finansal kuruluşlar oldu. 2018 sonunda yurtiçi bankalardan enerji sektörüne sağlanan finansman, gayri nakdi krediler dahil, 45.4 milyar dolara ulaştı. Yurtdışı finansal kuruluşlardan da doğrudan özel sektör enerji yatırımlarına 12 milyar dolar düzeyinde kredi sağlandı.
Araştırmada, 2007-2018 döneminde enerji sektörünün toplam sabit sermaye yatırımları içindeki payının yüzde 2.3 olduğu, bankacılık kredileri içindeki payının ise yüzde 7’ye yaklaştığı belirtildi. Orta-uzun vadeli borçlar dikkate alındığında ise pay yüzde 10 civarında. Enerji sektörünün diğer sektörlere kıyasla borçlanma olanaklarından daha fazla yararlanabilmesi ve orta-uzun vadeli kaynak temin edebilmesi dikkat çekiyor.
Enerji dönüşümü yatırımlarında sağlanabilen yüzde 60-65 seviyesindeki borç oranının diğer enerji yatırımlarına kıyasla daha yüksek seviyede olduğu görülüyor. Raporda, 2030 yılına kadar Türkiye enerji sektörünün dönüşümünün devamı için yıllık ortalama 5.3-7 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı olduğu tahmin ediliyor.
Yatırımlar 2030’a kadar yenilenebilir enerjinin elektrik üretimi içindeki payının yüzde 50’ye yükselmesini, ayrıca enerji verimliliğinde ‘Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı 2017-2023’ hedeflerine ulaşılarak 2030’a dek bu seviyenin muhafaza edilmesini sağlayacak. Son yıllarda lisanssız güneş projelerinde bankalara alternatif olarak leasing kuruluşları öne çıkarken; alternatif finansman kaynaklarına erişimi bulunan katılım bankalarının da daha aktif rol üstlenmeye başladıkları görülüyor.
Türkiye’nin elektrik üretiminde kaynak çeşitliliğinin sağlanması ve yerli kaynaklara yatırım yapılması açısından Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM) hayati önem taşıyor. 2017 yılından bugüne enerji sektöründe tartışmaların odağında bulunan YEKDEM’in, 30 Haziran 2021 sonrasında nasıl şekilleneceği, 3453 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile belli oldu.
Enerji Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Vatansever, karara ilişkin yaptığı değerlendirmede, YEKDEM kapsamında rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütleye dayalı kurulacak santrallerin fiyat alım garantisi sürecinin netleşmesinin başlı başına önemli bir gelişme olduğunu belirterek, “Bu konuda dört yıldır süren belirsizliğin giderilmesini ve projelerin finansmanında en önemli desteklerden birisi olan satın alma fiyatının TL olarak da olsa tanımlanmasını önemli buluyoruz. Bu netlik, yatırımcılarımızın önlerini görmeleri ve fizibilite hesaplarını daha doğru yapmaları açısından kritik bir faktör olarak çözüm beklemekteydi” dedi.
Vatansever, şunları ifade etti: “Yeni dönemde 31.12.2025 tarihine kadar işletmeye girecek yenilenebilir enerji kaynağı belgeli üretim tesisleri için, ‘10 Yıl Garantili YEK’ destekleme fiyatlarında yüzde 25-yüzde 67 arasında, 5 yıl garantili yerli katkı fiyatlarında ise yüzde 52-yüzde 83 arası düşüşler yaşanmıştır. Sözgelimi rüzgâr enerji santrallerinde 10 yıllık garanti fiyatın, bugünkü kurlara göre yüzde 40 düşürüldüğü görülmektedir. Aynı şekilde, önceki sistemde rüzgâr türbininin tümünün yerli imal edilmesi durumunda 3.7 USD cent/ kWh (Bugünkü kurla 27 kuruş/TL) alım garantisi sağlanırken; yeni sistemde bu rakam 8 kuruş/TL’ye düşürülmüş, yerlilik payı yüzde 70 oranında azaltılmış durumdadır. Ülkemizin yenilenebilir enerjide ulaşmak istediği kurulu güç hedefleri ve bu hedeflerin kamu otoritelerinin dokümanlarında açıklıkla yer aldığı düşünüldüğünde, son 15 yılda büyük emekle kazanılan ivmede azalma yaşanmasından endişe etmekteyiz.”
Lastik yakarak enerji üretmek tehlikeli: Yeni düzenlemede biyokütleye dayalı enerji tesislerinin tanımlaması yapılırken atık lastiklerin işlenmesine destek sağlanmasını insan ve çevre sağlığına yönelik ciddi riskleri barındırdığını dile getiren Vatansever, şunları söyledi: “Otomobil lastiklerine 850 derecede sıcaklıkta piroliz yapılması durumunda, lastiklerin yapısında kullanılan toksik ve kansorejen etkiye sahip, insan vücudunda mutasyona neden olan polivinil kloridinin yanı sıra benzo, naftalin, fluorece gibi gazlar çevreye yayılıyor. Bu yakmada azot monoksit ve azot dioksit gibi akciğerlerde büyük tahribat yapabilen zararlı gazlar oluşmakta, atmosferde su buharı ile karışıma girdiğinde asit yağmurlarına dahi sebebiyet verebilmektedir. Atıkların yanması sonucu ortaya çıkan ve çevreye zarar veren gazların oluşmasına meydan vermemek için; bin 250 ile iki bin 400 derece aralığında reaktör içinde gaz fazından plazma fazına geçişle Plasma Gazifikasyon Teknoloji ile bertaraf yönetiminin, destek mekanizmasında zorunlu tutulması gerektiğini düşünüyoruz.”
30 Haziran 2021 sonrasında YEKDEM değişimi: Rüzgarda kurulu güç 9.305 MW’a ulaştı
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği’nin Ocak 2021’de yayınlandığı ‘Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu’na göre; sektöre ilgi artıyor. 2020’de özellikle kısıtlamaların yaşandığı dönemde rüzgar enerji santralleri elektrik talebini karşılamada önemli rol oynadı. Covid-19 salgınına rağmen devreye alınabilen kurulu güç seviyesi 1.224 MW’a ulaştı. Toplamda yüzde 15.16 artışa tekabül eden bu rakamla Türkiye’nin rüzgar kurulu gücü 9.305 MW’a ulaştı. 2020 yılında rüzgardan elde edilen elektrik toplamı 24 milyon 486 bin 679 MWh’ye erişirken bu miktar Türkiye’de üretilen toplam elektriğin yüzde 8.44’ünü oluşturdu. Nisan’da ise Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 10.36’sı rüzgardan karşılandı.
Türkiye’de halen 1.762,93 MW’lık 41 rüzgar santralinin inşası devam ediyor: İnşası süren santrallerde ilk 5 sırada; RT Enerji 264,61 MW, Fina Enerji 203,00 MW, Türkerler 172,89 MW, Erciyes Anadolu Holding 169,50 MW, Sanko Enerji 140,60 MW’la yer alıyorlar.
İş Leasing, sürdürülebilirliği destekliyor
Sektörde fark yaratan uygulamaları, değişime hızlı yanıt verebilen kurum kültürü ve güçlü finansal yapısı ile dikkat çeken İş Leasing, topluma ve çevreye karşı sorumluluklarının bilinciyle bu dönemde yine öncü bir uygulamaya imza atarak sürdürülebilirliğin altını bir kez daha çizdi.
Bu kapsamda Escarus danışmanlığında, çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik faktörlerinin şirket yönetiminde ve ürün/hizmet süreçlerinde bir bütün olarak gözetilmesi; bu faktörlere bağlı risklerin ve fırsatların etkin bir biçimde yönetilmesi ve sürdürülebilir büyüme ile değer yaratmayı amaçlayan bir Çevresel ve Sosyal Risk Yönetim Sistemi Projesi (ÇSYS) başlatıldı.
İş Leasing’in sürdürülebilirlik temelinde inşa edeceği iş süreçlerini kurum kültürünün bir parçası haline getirmek amacıyla başlattığı projeyle, leasing süreçlerinde ekonomik sürdürülebilirliğin yanı sıra çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğin de gözetilmesine yönelik bir sistem kurgulanması amaçlanıyor.
Bu projeyle İş Leasing’in finansal kiralama faaliyetleri ile çevresel ve sosyal risk yönetimi konularının entegrasyonu sağlanarak, toplumsal fayda temelinde hayata geçirilecek çalışmalar ile sürdürülebilirlik iş yapış biçiminin merkezine alınacak ve stratejinin önemli bir parçası haline getirilecektir.
İş Leasing’in sürdürülebilirlik anlayışı ile tüm çevresel sorunlarla mücadelede çözümün bir parçası olmak istediğini belirten Genel Müdür Mehmet Karakılıç, şunları söyledi: “2020-2023 dönemlerine ilişkin hedeflerimizi sürdürülebilir büyüme ve değer yaratma ilkeleriyle uyumlu olarak belirledik. Sürdürülebilirlik konusu uzun zamandır önemli gündem başlıklarımızdan biriydi. Sürdürülebilirlik yaklaşımımız çerçevesinde geleceğin, çevrenin, işimizin ve insan kaynağımızın ihtiyaçlarına odaklanarak, somut adımlar atmak için 2020 yılında Sürdürülebilirlik Komitesi’ni kurduk ve çalışmalarımızı, Çevresel ve Sosyal Risk Yönetim Sistemi Projesi ile devam ettiriyoruz. Enerji ve iklim değişikliği, finansal kapsayıcılık, dijital dönüşüm, kurumsal yönetişim, finansal performans ve karlılık, çevresel etkilerin yönetimi gibi alt başlıkların odağa alınacağı ve iş süreçlerine yansıtılacağı proje kapsamında; ekonomik performansın yanı sıra çevresel ve sosyal etkilere yönelik performansın da paydaşlarla şeffaf biçimde paylaşılacağı yıllık Sürdürülebilirlik Raporlamalarımız ile sektörde bu konuda da öncü olmayı hedefliyoruz.”
DenizLeasing güneşe inanıyor, desteği sağlıyor
Türkiye, enerjide yüzde 77 dışa bağımlılık oranına sahipken; güneş, rüzgar, bioenerji ve hidroenerji alanında yüksek potansiyeli olan ülkeler arasında yer alıyor.
DenizLeasing Satış ve Pazarlama Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı Serhan Hacısüleyman, “Ülkemiz özellikle Avrupa ile karşılaştırıldığında bir güneş ülkesi konumundadır. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yaptığı açıklamalarda da güneşin ‘enerjide yeni kral’ olarak değerlendirildiği göz önünde bulundurulduğunda güneş enerjisi santralleri üzerinden enerji üretiminin önümüzdeki dönemde daha da önem kazanacağı görüşündeyiz” dedi.
Hacısüleyman, Deniz Finansal Kiralama A.Ş. olarak mevzuatın gelişim gösterdiği ilk dönem olan 2014 yılında, finansal alanda sistematik olarak nitelendirilebilecek ilk lisanssız güneş enerjisi santrali finansmanını sağlayarak sektöre öncülük ettiklerini ve ülkenin enerji dönüşümüne destek verdiklerini kaydetti.
Hacısüleyman, şu bilgileri verdi: “Bir enerji ve aynı zamanda enerji verimliliği projesi olarak gördüğümüz Çatı GES sistemlerinin finansmanı için de 2019 mevzuat değişikliklerinin ardından ilk finansal model oluşturan kurum olduk. 2020 yılında ağırlığı güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji yatırımlarına finansman sağladık. Bu sayede 30.000 hanenin yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak elektrik üretimine denk temiz ve doğa dostu enerji üretimine aracılık ettik. Ayrıca ülkemizin en önemli akaryakıt markaları ile işbirliği yaparak bayilerin kendi enerjilerini üretebilecekleri ve elektrikli araçlara enerji satabilecekleri modeller geliştirdik. Enerji projelerinde şirketimizi yalnızca fon kaynağı sağlayan bir şirket olarak değil; doğru iş modeli vizyonumuz ile projenin tümüne odaklanarak teknik, hukuki ve operasyonel danışmanlık da veren bir kurum olarak konumlandırıyoruz.”
2021 yılına mevzuat değişikleriyle başladıklarını ve 2019 yılından bu yana ülkemiz için çok değerli bir potansiyel taşıdığını düşündükleri öz tüketime yönelik Çatı GES projelerinin finansmanını, ticari çatı alanlarından kamu binalarına kadar geniş müşteri yelpazesinde sürdürdüklerini kaydeden Hacısüleyman, ayrıca hibrit enerji projelerinin finansmanı için geliştirilen projeler ile saha projelerinin refinansmanında da aktif rol üstelenmeye devam edeceklerini duyurdu.
Biotrend Enerji halka arz yolunda
Doğanlar Yatırım Holding A.Ş.’nin enerji iştiraki Biotrend Çevre ve Enerji Yatırımları A.Ş. (Biotrend Enerji), halka arz sürecini başlattı.
Türkiye’de yerli ve yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi yapan Biotrend Enerji’nin halka arzı için Sermaye Piyasası Kurulu’na başvuruda bulunduklarını hatırlatan Doğanlar Yatırım Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, halka arzın temel amacının; kurumsallaşma, şeffaflaşma olduğunu, halka arzdan elde edilecek gelirin ise yeni yatırımların finansmanında kullanılacağını paylaştı.
Yeni satın almalara sıcak baktıklarını dile getiren Doğan, “Yüzde 20’si ile 30’u arasında değişen bir oranı finansal kredilerin ödemesinde, geri kalanı ise işletme sermayesi olarak kullanılacak” dedi.
Yenilenebilir enerji alanında yapılan yatırımların sürdürülebilir bir dünya için önemine dikkat çeken Doğan, her adımın sonraki nesillere daha yaşanılabilir ve temiz bir gelecek bırakabilmek için atıldığına işaret etti. Yenilenebilir kaynakların verimli kullanımının öneminin dünyada her geçen gün yükseldiğini belirten Doğan, Biotrend Enerji’nin kurulduğu günden itibaren yenilikçi teknolojiler ve atık yönetimine yeni bir perspektiften bakmayı ilke edinen bir şirket olduğunun altını çizdi.
Biotrend Enerji, 6 bölgede, 11 ilde, 17 tesisle hizmet veriyor: Biotrend Enerji bünyesinde, 2020 yılsonu itibariyle, 10 biyogaz, 1 biyokütle ve 1 atık yakıt hazırlama ve tedarik tesisi olmak üzere toplam 12 adet faal tesis bulunuyor. Türkiye’de yerli ve yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi yapan Biotrend Enerji’nin 2020 senesi içerisinde ürettiği yıllık elektrik miktarı 300 milyon kWh olup, bu kapsamda yüzbinlerce hanenin elektrik ihtiyacını karşılıyor.
Davut Doğan, “Ülkemiz genelinde düzenli depolama sahalarına ulaşan evsel atığın yaklaşık yüzde 20’sini, 2021 yılında devreye girecek olan 1 biyokütle ve 4 biyogaz tesisiyle birlikte toplam 6 bölgede, 11 ilde, 17 tesiste işleyerek enerji ve ısıya dönüştürerek ekonomiye geri kazandıracağız” diye konuştu. Doğan, modern arıtma tesislerimizde doğaya güvenli geri dönüşümünü sağladıklarını, orman atıkları ve tarımsal atıkları bertaraf ederek elektrik enerjisi ve ısıya dönüştürecek yatırımlara devam edeceklerini kaydetti.
Hayvansal atıklara ilişkin incelemelerinin sürdüğünü kaydeden Doğan, “1 kişi günde 1 kilo çöp üretiyor. 80 milyon nüfusumuz günde 80 bin ton çöp üretiyor. Bunun yüzde 20 ile 25’i işleniyor. Demek ki halen daha ulaşılmayan yerler var. Dolayısıyla kurum olarak belediyelerin ihaleleri başta olmak üzere bu alandaki yeni yatırım alanlarını takip ediyoruz. Yurtdışında ise ağırlıklı olarak Balkan ülkelerindeki yatırım fırsatlarına odaklanıyoruz” açıklamasını yaptı.
TKYB’ye JBIC’den 170 milyon dolar kredi
Uluslararası kuruluşlardan sağladığı kaynaklar ile ülke ekonomisine ve yatırımcılara destek olan Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB), JBIC ile 170 milyon dolar tutarında “Green III” kredi anlaşmasını imzaladı. T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı garantisiyle, iki buçuk yıl geri ödemesiz dönem dahil olmak üzere toplam 12 yıl vadeyle temin edilen kredi, Türkiye’deki yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği projelerinin finansmanında kullanılacak.
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde; iklim değişikliğinin çevresel, sosyal ve ekonomik etkileri ile mücadeleye destek verdiklerini belirten Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Genel Müdürü İbrahim Öztop, ”Yenilenebilir enerji yatırımlarının hayata geçirilmesinde aktif rol oynuyoruz. 2020 yıl sonu itibariyle kredi portföyümüzün yüzde 57’sini yenilenebilir enerji projeleri, yüzde 63‘ünü ise sürdürülebilirlik temalı krediler oluşturuyor. JBIC ile imzaladığımız yeşil temalı kredi anlaşmasıyla enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesini ve enerji verimliliğine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. 170 milyon dolar tutarındaki bu yeni krediyi ülkemize kazandırmanın yanı sıra iklim değişikliğiyle mücadelede yeni yatırımları destekleyecek olmanın gururunu yaşıyoruz” açıklamasını yaptı.
Öztop, JBIC ile işbirliği kapsamında üçüncü anlaşmayı imzaladıklarını belirterek şunları söyledi: “’Yeşil’ temalı kredi anlaşmasının ilki Mart 2013, ikincisi ise Mart 2015 tarihlerinde yapıldı. İmzaladığımız bu anlaşma hem iki banka arasındaki yakın ilişkinin hem de ülkemize ve Bankamıza olan güvenin bir göstergesi. Yıllardır süregelen bu kıymetli işbirliği için JBIC’e teşekkür ederiz. Banka olarak, ülkemize kazandırdığımız kaynakların üçte birini son bir yılda aldık. 2021 yılında da aynı yaklaşım ve hizmet anlayışımızla çalışmaya ara vermeden devam ederek, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği projelerine finansal desteğimizi sürdürecek ve ülkemizi yeni finansman kaynaklarıyla buluşturacağız.”
JBIC İstanbul Temsilcisi Ryuta Suzuki ise “JBIC’in ilk ‘İleri Teknoloji Destekli Yeşil Kredisi’ni Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası ile imzalamasından memnuniyet duyuyorum. Bu kredi programı, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası ile JBIC arasında uzun yıllardır süregelen işbirliği sayesinde gerçekleşti. Ayrıca, T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na da vermiş oldukları garanti desteği için teşekkürlerimi sunmak isterim. Bu kredinin ileri Japon teknolojilerinin uygulanmasıyla Türkiye’de daha fazla enerji tasarrufu projesinin desteklenmesini sağlayacağını umuyorum” diye konuştu.
Türkiye yenilenebilir enerjide zincirlerini kırdı
Türkiye yenilenebilir enerjide zincirlerini kırdı
Enerjide dışa bağımlı olan ülkemiz için yenilenebilir enerji ‘stratejik’ bir yatırım alanını oluşturuyor.