İş ve siyaset dünyasını biraraya getirerek küresel ve yerel ekonominin nabzını tutan Forum İstanbul’un 15.si “Yeni Dengeler Arayan Geçiş Sürecinde Bir Dünya, Yeniden Konumlanmaya Kararlı Dönüşüm Sürecinde Bir Türkiye” ana temasıyla 5-6 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirildi. Forum İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Canevi’nin konuşmasıyla Forum açıldı. 2023’e yedi yıl kala ekonominin önünde hala ciddi fırsat pencerelerinin olduğuna dikkat çeken Canevi, bu durumun üretimden ihracata birçok alanda rekabetçi bir ivme kazandıracağını vurguladı. Canevi konuşmasında şu mesajları verdi: “Öncelikle sürdürülebilirliğin sigortası olan bağımsız kurum ve kuruluşlarla birlikte ileri demokrasi ve yatırım dostu, fiziki ve hukuki altyapının onarılması önceliğimiz olmalı. Bununla birlikte genç nüfus avantajını kullanarak eğitimli ve nitelikli işgücü sağlanmalı ve ekonomide daha fazla kadın istihdamına yer verilmeli. Aynı zamanda sanayide ve ihracatta Ar-Ge, inovasyon, katmadeğer ve verimliliği artırarak, endüstri 4.0 sürecini ciddiye alarak rekabet gücümüzün hamle yapmasını hala sağlayabiliriz. Bu süreçte unutmamamız gereken bilginin son kullanma tarihinin giderek öne çekildiğidir. Bunun anlamı zamanında kullanılıp, değerlendirilmeyen bilginin katmadeğeri ya azalıyor ya da sıfırlanıyor demektir. Küresel rekabetçiliğin ‘aşil topuğu’ burasıdır.”
Bankacılığın üzerindeki yükler kaldırılmalı
Önümüzdeki dönemin özellikle de gelişmekte olan ülkeler için zorlu geçmesini beklediğini söyleyen Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hasan Basri Göktan, “2015 yılında yüzde 4 gibi bir büyümeyle G-20 ülkeleri arasında 4’üncü sırayı yakaladık. Özellikle belirtmek gerekir ki amacımız büyümenin daha çok üretim ve ihracat kaynaklı olmasıdır. Risklerin arttığı ve sermaye maliyetlerinin arttığı böyle bir dönemde bankacılık sektörünün yüklerinin azaltılması sektörün kredi verme iştah ve kapasitesini de artıracaktır” diye konuştu.
Eğitim ve teknolojiye yatırım şart
Ekonomide değer yaratmanın temel dinamiğinin artık bilgi olduğunun altını çizen Doğuş Holding Yönetim Kurulu Üyesi Aclan Acar ise konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye küresel ekonomik durgunluğu kendisi için olağanüstü bir iktisadi fırsata çevirebilecek potansiyele fazlasıyla sahip bir ülke. Yakın geçmişte bankacılık alanında gerçekleştirdiğimiz dijital dönüşümün meyvelerini bugün topluyoruz. Ancak bu öngörüyü ekonomik işlemlerin gerçekleştiği tüm faaliyet alanlarına yayabilmeliyiz. Rekabet ortamında ülkemizi üst sıralara taşımak için esas zorunluluğumuz ise eğitime ve teknoloji altyapısına yatırım yapmak olarak görünüyor.”
Hedeflere ulaşmak zorunluluk
Son 30 yılda, gelişmekte olan ülkelerin ciddi bir atağa geçerek dünya ticaretindeki payını yüzde 33’ten yüzde 50’ye yükselttiğini dile getiren Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, bölgesel ticaret anlaşmalarının ciddi bir şekilde hız kazandığını; TPP, TTIP gibi dev bölgesel anlaşmaların önümüzdeki yıllarda tüm dengeleri değiştireceğini söyledi. Türkiye’nin bu süreçte doğru konumlanmak zorunda olduğunu hatırlatan Büyükekşi: “Türkiye bu yeni ekonomik düzende yerini mutlaka almalı. Şimdiye kadar edilgen olarak yer aldık. Artık etken olarak yer almalıyız. Oyunu kuran tarafta olmalıyız. Bunu gerçekleştirebilmek için, önce kendi koyduğumuz hedeflere ulaşmamız gerek. 2015 yılında dünya ihracatından aldığımız payı yüzde 0.87’ye çıkardık. Ancak bu bizim için yeterli değil. 2023 yılında bu payı, yüzde 1.5’a çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.
Verheugen: ‘’Türkiye’nin olmadığı güçlü bir Avrupa’dan bahsedemeyiz’’
Forum İstanbul’un ilk oturumu, Prof.Dr. İlter Turan’ın moderatörlüğünde ‘Küresel Denge Arayışları ve Küresel Trendler’ başlığı altında gerçekleşti. Panelde Avrupa Komisyonu Eski Başkan Yardımcısı Günter Verheugen’in Türkiye’nin AB süreciyle ilgili sözleri dikkat çekti. AB-Türkiye arasında imzalanan mülteci anlaşmasına ilişkin konuşan Verheugen; bu anlaşmanın Türkiye'nin Avrupa geleceği ya da mültecilerin refahı ile bir ilgisinin olmadığını ve buradaki yegane hususun Angela Merkel’in siyasi geleceği ile ilgili olduğunu söyledi.
Konuşmasında Angela Merkel’i, Türkiye'nin AB üyelik katılım sürecini yavaşlatmakla suçlayan Verheugen, konuşmasında şunlara değindi: “Türkiye’ye vizelerin kaldırılması ile ilgili bir vaat verildi evet, umut ediyorum ki gerçekleşir. Ama açık ve net olarak söylemek isterim ki Türkiye devletinin burada çok güçlü bir pozisyonu ve duruşu olmalı. Devlet, hükümet ve tüm Türk halkı Angela Merkel’in sözünü tutmasını bekledikleri mesajını çok net vermeliler. Biliyorum ki bunun hilafında, buna karşıt çok güçlü bir baskı var. Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerinin hızlandırılması konusunda da AB tarafından çok ciddi, açık ve net bir siyasi taahhüt olması lazım. 'Türkiye üye olacak ya da olmalı' diye bir kararlılık olmalı. Bunu net ortaya koymak lazım. 'Türkiye'ye ihtiyacımız var ve aramızda istiyoruz' yaklaşımı olmalı. AB'nin bir parçası olmayı Türkiye hak ediyor zaten. Türkiye ile ilgili zayıf Avrupa siyasetine baktığımızda da Avrupalılar aslında 'Sizi terk ettik, sizi yolda bıraktık' sonucuna sebep oluyor. Türkiye'nin olmadığı güçlü bir Avrupa'dan da bahsedemeyiz!” AB'nin mevcut politikasını "El yordamıyla ilerlemek" olarak nitelendiren Verheugen; küresel anlamda güçlerin birleşmesine, geçmişten daha çok ihtiyaç bulunduğuna dikkat çekti.
Oturumun diğer konuşmacılarından Commerzbank Gelişen Piyasalar Baş Stratejisti Simon Quijano-Evans; Türkiye’nin makro ekonomik göstergelerinin son 10 yılda önemli bir iyileşme kaydettiğini anımsatarak, Türkiye’nin bu kapsamda diğer gelişmekte olan ülkeler sıralamasında öne çıktığına işaret etti.
IIF-Washington DC, Küresel Sermaye Piyasaları Direktörü Hung Q. Tran ise verimlilik düşüşü ve nüfusun giderek yaşlanmasını gelecek için en önemli tehdit olarak gördüklerini söyledi.
Mehmet Şimşek: Türkiye’nin çıpası; AB, reform ve maliye politikası
Forum İstanbul’un ikinci günü Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in açılış konuşmasıyla başladı. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek konuşmasına şu anda geçici bir bahar havasının yaşandığını, asıl önemli olanın kalıcı ve yapısal reformların biran önce hayata geçmesi olduğunu söyleyerek başladı. Türkiye’de yapısal reformların uygulamasıyla birlikte cari açığın azalacağını, verimliliğinse hızla artacağını dile getiren Şimşek, “Yüzde 5’lik büyümeyi bugünkü çabayla yakalayamayız’’ diye konuştu. Türkiye’nin orta vadeli büyümesini sürdürebilmesi için yapısal reformların güçlü bir şekilde uygulanması gerektiğinin altını çizen Şimşek; iç talep fazlalığının ve turizm sektöründe son dönemde yaşanan gelişmelerin cari açık üzerine olumsuz yansıyacağını kaydetti. Bununla birlikte emtia fiyatlarındaki düşüşün ve Avrupa Birliği ülkelerinin toparlanma sürecinin ekonomik göstergelere olumlu etkilerinin olacağını da vurgulayan Şimşek, “ Türkiye’de üç önemli çıpa var. AB, reform ve maliye politikası. Türkiye’nin maliye politikası kurumsallaştı ve bu ülkenin tek çıpası” ifadelerinde bulundu. Rekabetin olmadığı bir ülkede verimlilik ve dolayısıyla da inovasyondan bahsedilemeyeceğinin altını çizen Şimşek, “Özel sektör yatırımlarını sağlayamazsak, reformlarla Ar-Ge ve inovasyonu arttıramazsak verimlilikten bahsedemeyiz. Verimlilik bizim elimizdeki sihirli değnek" dedi. Şimşek sözlerini şu cümlelerle tamamladı: “Biz iddialı hedeflere sahip bir ülkeyiz. İddialı hedeflerimiz olmaz ise daha iyiyi başarmamız mümkün değil. Türkiye’yi Avrupa’nın ilk 3, dünyanın ise ilk 10 ekonomisine bu hedeflerle ulaştıracağız.''
Dijital dönüşümün yeni adresi; bankacılık
İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nazım Ekren’ in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “HUB’lar coğrafyası Türkiye: İstanbul Finans Merkezi ve Yeni Nesil Bankacılık” başlıklı oturumda konuşmacılar bankacılığın dünyada ve Türkiye’de geleceği, dijital bankacılık konularında finans sektörüne projeksiyon tuttular.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkan Yardımcısı Durmuş Ali Kuzu, katılım bankacılığının önemine vurgu yaparak, “BDDK’nın son zamanlarda üzerinde durduğu önemli konu başlıklarından biri de katılım bankacılığı. Dünyada 1.8 trilyon dolar aktif büyüklüğe ulaşması beklenen katılım bankacılığı yüzde 23 artarken konvansiyonel bankacılığın büyüme oranıysa yüzde 18’de kalıyor. Türkiye 11 milyarlık kaynağıyla katılım bankacılığını yoğun kullanan küresel ekonomiler arasında yüzde 2’lik payıyla yatırımlar için potansiyel sunuyor” değerlendirmesinde bulundu.
Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici de yeni nesil bankacılıkla ilgili Y kuşağına vurgu yaptı. Dijital bankacılık çağında kendimize has ürünler ve hizmetler geliştirmenin önemine dikkat çeken Leblebici, “Yeni nesil dijital dönüşüme daha kolay uyum sağlıyor ancak analogdan dijitale geçişe şahit olmuş ara neslin ürün ve hizmet geliştirmede daha iyi olduğu gerçeğini unutmamak gerek. Kendi modellerimizi oluşturabilmek için bu nesilden yararlanmamız önem taşıyor” diye konuştu.
Geçtiğimiz 15 yıl içinde ihracat finansmanın toplam krediler içindeki payının yüzde 24’lerden yüzde 5’lere gerilediğine dikkat çeken Şekerbank Genel Müdürü Servet Taze ise şu değerlendirmelerde bulundu: “Türkiye’nin 2023 ihracat hedefine ulaşabilmesi için bankacılık lokomotif sektörlerden biri olacak. Katmadeğerli mal satacak sektörlerin finansmanında finansal piyasaların önemi giderek artıyor. Bununla birlikte son iki yıldır ihracatta büyük ölçekli firmaların öne çıktığı gözlemleniyor ama unutmamak gerekir ki ihracatta orta büyüklükteki şirketler de söz sahibi. Özellikle KOBİ düzeyinde şirketlerin finansmanının desteklenmesi üretim ve ihracatta büyük sıçrama kaydettirecektir.’’
Bankacılık sektörününün başta teknoloji ve bilgi-tavsiye olmak üzere iki temel ürün sattığına değinen Ata Finans Grubu CEO’su Murat Demirel, “Teknolojiyi kolaylıkla temin edebilirsiniz ancak bunu kullanma kabiliyetiniz yoksa aldığınız teknoloji bir işe yaramayacaktır. Gelişmekte olan ülkelerin teknolojiyi adapte ederek yeni nesillerin kullanımına açma oranı yüksek. Bu da bizim için son derece sevindirici bir durum” diye konuştu.