Okuma yazma oranımızla birlikte yükseköğrenim görme oranımız artı. Milli gelirimiz yükseldi, daha çok paralar kazanıyor; daha büyük kentlerde ve evlerde oturuyoruz. Lüks arabalara biniyor, uzak yerlere tatillere gidiyoruz. Kullandığımız telefonlar kaç asgari ücret parası ediyor ve hatta birkaç dili konuşabiliyor ve yazabiliyoruz.
Yapabildiklerimizin ve sahip olduklarımızın sayısını sayfalar dolusu yazabilir ve çoğaltabiliriz ama hemen hemen herkesin ağzından düşürmediği görgü üzerine söylemler o kadar arttı ki bunu yazmamak olmazdı…
Görgüyü internet kaynakları; “Bir toplumda öteden beri var olan ve uyulması gereken saygı, incelik gerektiren davranış kuralları, insan davranışlarını denetleyen kuralların tümü; toplum içinde davranış bilgisi ve bir kimsenin, seziş ve bilgisini artıracak nitelikte olarak karşılaştığı olgu, kişiliği üzerinde olumlu etki yapan, deneyerek elde ettiği bilgi, deneyim” olarak tanımlıyor.
Yaşam koşulları ve kalitemizin artmasına karşın incelik, nezaket, saygı, anlayış, eşduyum ve zarafetin azalması nasıl açıklanır işte sorunumuz budur. Özellikle büyük yerleşim yerlerinde daha da dibe vurması açıklanacak gibi değil.
Metrobüs, otobüs kuyruklarında insanlar birbirlerini eziyor, trafikte en küçük bir yanlışta herkes burnundan soluyor. Büyük iş merkezlerinde asansörde selam, sabah hak getire. Şimdi yaşlısı ve gencinin ellerinde bilmem kaç lira değerinde telefon sanal dünyada cirit atıyor. İnsan zarafeti ve inceliğinin yansıması olan, “teşekkür etmek, özür dilemek, rica etmek” gibi temel söylemler unutulmaya yakın. Kır kahvelerinin, sosyal kulüplerin yerini lüks ve pahalı gece kulüpleri, barlar, kafeler ve restoranlar almış. Kütüphane, kitap sevgisi, öğrenme merakı ne yazık ki mazide kalmış gibi. Sokaklar oyun alanı değil artık; oralar artık beton yığınları ile dolu. Şanslı ve paranız varsa bir kulübe çocuğunuzu spora götürebilir ama ne olacağını bilmezsiniz. Altyapıdan sporcu yetiştirmek yerine yabancı ülkelerden devşirmek daha önemli hale gelmiş. Sanat yerlerde sürünüyor; felsefe ve bilim sizlere ömür…
Bir zamanlar övündüğümüz büyüklerin sevgi ve hoşgörüsü, küçüklerin büyüklerine saygısı, eski film karelerinde görülüyor. Ağabey, abla kavramlarının içi boşaltıldı. Mahalle kültürü kendini site kültürüne bıraktı…
Lüks ciplerinden sokağa çöp atanlar, çocuk bahçelerinde içki içip şişelerini buralara atanlar, plastik su kaplarına küçük tuvaletlerini yapıp, sokağa sonra bunları yollara atanlar, besledikleri hayvanların dışkılarını almaya üşenenler veya canları sıkılınca evcil hayvanları sokağa terk edenler, gerçekten görgü yoksunluğu belirtileridir.
Biz böyle yaşamayı hak etmiyoruz. Zenginlik ve büyüme ile birlikte yaşam kalitemizin de artması gerekir ki uygar bir ülke olalım. Uygar bir ülke olmanın da yolu önce uygar ve gelişmiş; yani biraz da görgülü olmaktan geçiyor. Aile kadar okullarda da bunları önemsemek ve önemsetmek zorundayız…
İncelik, nezaket ve saygı dolu günler dileklerimle…
Görgü Bir Erdemdir…
Paylaş