Hükümet olarak 10. Kalkınma Planı’nın özel dönüşüm programları üzerinde çalıştıklarını, ilk defa 25 konuda özel dönüşüm programı eylem planını hazırladıklarını aktaran Ali Babacan; yaklaşık bin 200’ün üzerinde eylemin 2018’e kadar takvimlendirilmesi üzerinde durduklarını paylaştı. Babacan, “İnşallah Ekim sonu Kasım başı gibi Başbakanımız tarafından açıklanacak bu eylem planı Türkiye’nin detaylı bir yol haritası olacak. 25 dönüşüm programından bir tanesi de İstanbul Finans Merkezi ile ilgili Programımız” dedi.
ECB’nin genişleyici adımları önemli
Küresel ekonomiye ilişkin değerlendirmeler yapan Babacan, görüşlerini şöyle detaylandırdı: “ABD’nin krizden çıkış hızının daha iyi olduğunu görüyoruz. Nispeten sürdürülebilir ve diğer ülkelerin biraz üzerinde bir büyüme tablosu sözkonusu. Biraz normalleşme var ama bunun yanında parasal sıkılaştırmanın başlayacağı bir döneme doğru yürüyoruz. Bu; dolar ve ABD ekonomisi açısından geçerli bir tablo.
Öte yandan Avrupa’ya baktığımızda; toparlanma yavaş ve kırılgan. Ülkeden ülkeye çok değişiyor. OECD’nin tahminlerine göre Avro Bölgesi’nin bu yılki büyüme hızı yüzde 1’in de altında kalıyor. Avro Bölgesi’nde büyük ülkelerin de içinde olduğu 18 ülkeyi topluyorsunuz ve büyüme hızı yüzde 1’i bulmuyor. Üstelik deflasyon riski belirmiş durumda. Her ne kadar bu risk ölçülebilir ve sınırlı olsa da yine de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) atmış olduğu adımlar bu riskin dikkate alınması gereken bir risk olduğunu da bizlere söylüyor. Önümüzdeki dönemde Avrupa’nın çok yavaş ve kırılgan toparlanmaya cevap olarak ECB’nin daha aktif olduğu bir tabloyu göreceğiz. Umut ediyoruz ki ECB’nin bu genişleyici adımları Fed’in sınırlayıcı adımlarını dengeleyebilmekte önemli bir rol oynar. Türkiye için bu önemli.”
Tablo iç karartıcı değil
Zirve’de soruları da yanıtlayan Ali Babacan, ekonomik büyüme tahmininde revizyon olup olmayacağına yönelik soru üzerine; yılın ilk çeyreğinde tahminlerin üstünde 4.4’lük büyüme yakalandığını dile getirdi. Babacan, ikinci çeyrekte daha düşük büyüme rakamı görüldüğünü belirterek şunları söyledi: “İlk yarının tamamına baktığınızda tablo çok da iç karartıcı değil. Bu yılın tamamıyla ilgili beklentimiz olumlu. Çok geniş bir aralık vermek gerekirse 3-4 aralığı oldukça emniyetli bir aralık olarak görülmekte. Orta Vadeli Programımız’la beraber kesinleşmiş son tahminimizi resmen duyurmuş olacağız.”
İç piyasada, ‘gelirimiz varsa harcayalım, borçlanarak harcama konusunda dikkatli olalım’ yaklaşımında olduklarını ifade eden Babacan, önemli ölçüde arzu edilen tablonun gerçekleştiğini vurguladı. Babacan, toplam kredi hacmi artışının uzun vadeli dengeli rakam olarak görülen yüzde 15’e yaklaştığını, ticari krediler çok daha hızlı artarken tüketici kredilerinin artış hızının düştüğünü, KOBİ kredilerinin yüzde 20’nin de üzerinde arttığını dile getirdi.
Ölçüsüz rantlara dikkat
Ali Babacan, özel sektör yatırımlarının yavaşlaması konusundaki soruyu şöyle yanıtladı: “Son 1 yılda bu konuda maalesef arzu ettiğimiz tabloyu görmüyoruz. Yatırım harcamalarında, özellikle makine-teçhizat yatırım harcamalarında arzu ettiğimiz rakamları görmüyoruz. İmalat sanayine daha çok yatırımın olması önümüzdeki dönemde temel önceliklerimizden olacak. Bu sadece teşvik politikasıyla mümkün değil. Bu, ekonominin tüm sektörlerinde rasyonel kazancın oluşmasıyla mümkün.”
Babacan inşaat sektörüne yönelik görüşlerini ise şu şekilde özetledi: “İnşaat sektörünün kendi kuralları içerisinde düzenleme ve denetlemelerle çalışması, bir de kısa vadeli küçük kalem oynatmalarla oluşan ölçüsüz rantlar var. Ölçüsüz rantların daha kontrollü, fırsat eşitliğine dayanan ve şeffaf şekilde yönetilmesi gerekiyor. Çok kolay ve bir gecede bir kalem değişikliğiyle, mevzuat değişikliğiyle sağlanan rantların olduğu bir alan varken ister istemez sanayi gibi uzun vadeli, çok emek, ciddi fedakarlık isteyen bir sektöre ilgi düşebiliyor. Bunu yeniden dengelememiz gerekiyor.”
Faizler yatırımcı için önemli
Faizin borçlanarak yatırım yapanlar için maliyet unsuru olduğunu, bunun da yatırımlar üzerinde etkisinin bulunduğunu ifade eden Babacan, bunun yanında yatırım kararları verilirken sadece faize bakılmadığını, en önemli unsurun güven olduğunu dile getirdi. Babacan, ülkenin demokrasisine, ekonomisine güven varsa öngörülebilirlik varsa yatırım kararlarının büyük ölçüde verileceğini söyledi. Babacan faizlere ilişkin görüşlerini şöyle aktardı: “Bizim asıl amacımız önümüzdeki dönemde Hazine’nin borçlanma faizlerinin, yatırımcıların kredi kullanırkenki faizlerin düşük oranlara inmesi olacak. Faizler çeşit çeşit ama piyasayı asıl etkileyen Hazine’nin 2, 5, 10 yıllık borçlanma faizleri ya da sanayicimizin, iş dünyamızın iş yaparken kullandığı kredilerin faizleridir. Bu noktada zaten BDDK ve Merkez Bankası’nın düzenlemeleriyle kredileri sanayi ve KOBİ’lere yönlendirecek adımları attık. Önümüzdeki dönemde gerekirse buna benzer adımlar başka enstrümanlar kullanılarak atılabilir.”
Şimşek: Ilımlı büyümeye ihtiyacımız var
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Zirve’deki konuşmasında; parlamento seçimlerinin önümüzdeki yıl yapılacağını anımsatarak; “Seçime kadar olacak dönem bizim için aslında reform programının derinleştirildiği ve genişletildiği bir dönem. 2015 ile 2019 arasında da seçim olmayacağı için Türkiye yeni bir çıkışın temellerini bugünden atacak, hazırlayacak. Türkiye reformlarla güçlü geleceğini hazırlayacak” diye konuştu.
Türkiye ekonomisinde ılımlı bir büyüme gözlendiğini anlatan Şimşek şunları söyledi: “Çok yüksek dozdaki 2010-2011 yıllarındaki büyümeyi sürdüremezdik. Çünkü o yüksek cari açık ve enflasyonist baskıları beraberinde getirmişti. Küresel konjonktür de daha ılımlı büyümeyi gerektiriyor. Ayrıca bizim çok daha yüksek büyümeyi sağlayabilmemiz için yapacağımız birçok yapısal reform var. İkinci olarak; bu sene gıda fiyatları ve kur kaynaklı bir enflasyonist baskı sözkonusu. Burada da enflasyonun neredeyse zirveyi bulduğu kanısındayız, bundan sonra sıkı bir duruşla enflasyonu tekrar 5-7 aralığına, daha sonra da orta-uzun vadede yüzde 5'in altına düşürmeyi ümit ediyoruz.”
Sorun ülkelerin büyüyememesi
Mehmet Şimşek, kamu maliyesi, bankacılık sektörünün sağlığı ve hane halkının durumunun önemini vurgulayarak, şu noktaya dikkat çekti: “Önümüzdeki 10 yılda en büyük sorun ülkelerin büyüyememesi olacak. Geçmiş 10 yılda gelişmekte olan ülkeler arkalarına büyük rüzgar aldılar. 'Bizim yerelde AK Parti arkasına rüzgar aldı' derler, global likidite rüzgarı. Şunu unutmayalım, gelişmekte olan ülkeler arkalarına sadece likidite rüzgarı almadılar, global emtia fiyatlarında ‘süper cycle (dönem) ’ dediğimiz muazzam bir dönem yaşadılar. Bu ise Türkiye’nin tam aleyhinde gelişti.”
İstihdama yönelik soru üzerine Şimşek, gelecek dönemin bu anlamda daha zor olacağını belirterek, “Biz tasarrufu düşük olan bir ülkeyiz. Büyüme için bu tasarrufların düşüklüğü bir hız limiti. Türkiye'de büyüme iştahı çok yüksek. Ama bu büyümeyi sürdürecek tasarrufa sahip değiliz. Biz yatırımlardan ödün vererek büyüyemeyiz. Yatırımların yüksek kalması lazım. Biz tasarrufları artırarak büyüyeceğiz” diye konuştu. Şimşek, Türkiye’de işgücü piyasası reformunun yapılması halinde istihdamın artacağını, istihdam artarsa gelirin yükseleceğini de ifade etti.
Yenilikler ihtiyaçtan doğdu
Zirvede konuşan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı, finans sektöründeki dengeli ve orantılı bir büyümenin dayanıklılığı beraberinde getirdiğini aktardı. Başçı, 2008 krizinden sonra merkez bankalarının bir değişikliğe tabi olduğunu, normalde klasik merkez bankalarının son borç verme mercii olması gerektiğini, ancak kriz sonrası merkez bankalarının ilk borç verme mercii haline geldiğini söyledi. Bunun da reel faizlerin, daha önce tarihte görülmedik derecede düşük hale gelmesine ilave bir faktör olarak ön plana çıktığını aktaran Başçı, merkez bankalarının bilanço büyüklüklerine bakıldığı zaman dev oyuncular haline geldiğini gördüklerini, merkez bankalarının kriz sonrasında bir takım önemli yenilikler yaptığını, bu yeniliklerin ihtiyaçtan doğduğunu belirtti.
Yatırımcı ve tasarrufçu karşı karşıya gelecek
İstanbul Finans Zirvesi (IFS) Danışma Kurulu Başkanı Prof.Dr. Murat Yülek, 5 yıldır dünya ekonomisinin kriz psikolojisinden çıkamadığını bildirdi. 2012 yılında ABD’de Obama yönetiminin Türkçe’ye ‘imece finansmanı’ olarak çevrilen bir kanun çıkardığını anımsatan Yülek, şunları kaydetti: “İmece finansmanı, çok sayıda yatırımcı ile çok sayıda tasarrufçu arasında yapılandırılmış finansal kesim için devrimsel niteliği olan bir değişiklik.
Yani bankalar kesimini veya sermaye piyasalarını bir manada aradan çıkartıyorsunuz ve küçük tasarrufu olsa bile yatırımcılara doğrudan müteşebbis ile karşı karşıya gelip, sermaye sahibi hissedar olma imkanı getiriyorsunuz. Bana kalırsa bu finansal açıdan devrimsel bir düzenleme idi. Tabi konu Amerika’da halen tartışılıyor. Yatırımcı ile tasarrufçunun direk karşı karşıya getirilmesi, bir çok problemi de beraberinde getirebilir. Ama sonuç olarak ortaya ciddi bir teşebbüs çıkıyor. Amerika kabaca finansal kesim açısından dünyanın en gelişmiş ülkesi. Demek ki Amerika da bir şeylerden rahatsız ki finansal piyasaları veya finansmana erişimin yeterli olmadığını düşünüyor ki kendi içinde finansmana yenilik getirmeye çalışıyor.”
15 milyon bankayı tanımıyor
Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi Hasan Basri Göktan ise yapılan araştırmalara göre bugün hala Türkiye’de bankacılık hizmeti ile hiç tanışmamış 15 milyon insanın bulunduğunu dile getirdi. Göktan, toplumun tüm kesimlerinin kaynaklara ulaşamadığına ve esnafın operasyonel maliyetinin yüksek olduğuna dikkati çekti.
İhracat büyümeye katkı sağlıyor
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, ihracatla finansın her zaman birbirini destekler nitelikte olması gerektiğini aktardı. İhracatın Türkiye’nin büyümesine bu yıl önemli bir katkı sağladığını ve Türkiye’nin ihracatını, Ortadoğu’da yaşanan krize karşın yaklaşık yüzde 5.5 seviyesinde artırdığına dikkati çeken Büyükekşi, ihracatın ilk 8 ayda 105 milyar dolara yükseldiğini, son 12 aylık ihracatın da 160 milyar dolara yaklaştığını söyledi. Bunun ana sebebinin, Avrupa Birliği’ndeki (AB) ilk 6 ayda görülen olumlu gelişmeler olduğunu belirten Büyükekşi, şöyle devam etti: “AB ile yaptığımız ihracatta ilk 8 ayda yaklaşık yüzde 13 artış var. Şu anda verilere baktığımızda AB’ye ihracatımız aynı şekilde artmaya devam ediyor. Aslında AB’de yaşanan olumlu gelişmelere, özellikle Irak konusundaki olumsuz gelişmeler eklenmeseydi, biz ihracatımızı çift haneli artırmış olacaktık. Irak’a yaptığımız ihracattaki 10 puanlık artış veya düşüş, toplam ihracatımıza bir puanlık etki yapıyor. Şu andaki beklentiler, Türkiye ekonomisi için yüzde 3 civarında bir büyüme. Biz ihracatçılar büyümenin yüzde 4’e yaklaşacağını düşünüyoruz.”
Borsa İstanbul’dan yenilikçi finansman
Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Turhan, 2010 yılında yıllık toplam geliri 1 milyar doları aşan şirketlerin neredeyse 4’te 3’ünün gelişmiş ülkelerde olduğunun bilgisini vererek, “2025 yılı için yapılan projeksiyonlarda ise yıllık toplam geliri 1 milyar doları geçen 15 bin küresel şirket olacağı ve bunun yaklaşık yarısının yükselen piyasa ekonomilerinde yeralacağı tahmin ediliyor” diye konuştu. Bugünden 2025 yılına kadar geçecek sürede ortaya çıkacak her 10 küresel şirketten 7’sinin gelişmekte olan ülkelerde olacağını belirten Turhan, bunun iktisadi yapı ve ilişkiler sistemi açısından önemli bir değişime işaret ettiğini, Türkiye’nin de buna mutlaka hazır olması gerektiğini söyledi. Bu ülkelerin bir taraftan gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkı kapatabilmek, bir taraftan da küresel üretime katkıda bulunabilmek için yatırım yapmaları gerektiğini vurgulayan Turhan şu bilgileri verdi: “2025’e kadar gerçekleşecek projeksiyonlar dikkate alındığında, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yatırım finansmanı için ihtiyaç duyulan özkaynak sermaye miktarının 12.5 trilyon dolara yakın olduğu tahmin ediliyor. Bunun sağlanabilmesi, sadece gelişmekte olan ülkeler ve yükselen piyasa ekonomileri için değil, küresel büyüme noktasında bir sıkıntı yaşamamak için bütün dünya açısından son derece kritik bir konudur. Dolayısıyla önümüzdeki 10 yılın meselesi bu 12.5 trilyon dolarlık açığın ne şekilde kapanacağına odaklanmak olmalıdır.”
Frucher: Büyüme korunmalı
NASDAQ OMX Group Başkan Yardımcısı Sandy Meyer Frucher, ‘Sermaye Piyasaları ve Yenilikçilik’ oturumunda kendilerinin bir finans piyasasından çok teknoloji piyasası gibi olduklarını dile getirerek, şunları kaydetti: “Dolayısıyla, biz de geliştik ve dönüştük. Günümüz dünyasında teknolojinin gelişme hızına baktığınız zaman ya bu sürece yetişeceksiniz, yapabiliyorsanız da önüne geçeceksiniz. Yenilikçi olmak, inovatif olmak çok önemli. Yenilikçilik açısı da NASDAQ’I BİST’e yaklaştırdı. Finans noktasındaki yenilikçilik konusunda BİST muhteşem bir örnek. Türkiye bu noktada lider bir örnek. Piyasaları birleştirdiğinde bunu işin yasal boyutuyla da destekledi. Ve en iyi üst noktada bir mevzuatla, şeffaflıkla, dengeyle, adillikle ve tüketicinin korunmasıyla bezenmiş yapıyla destekledi.”
İslami finans yükselecek
Moderatörlüğünü Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Hakan Tokaç’ın yaptığı ‘Yenilikçi Kalkınma ve Altyapı Finansman Yöntemleri’ oturumunda konuşan HSBC Birleşik Arap Emirlikleri Küresel Sermaye Finansmanı Yöneticisi Muhammed Davud, son 5 ile 7 yıllık zaman zarfına bakıldığında İslami finansın güçlü bir büyüme kaydettiğini belirterek, “Önümüzdeki 10-15 yılda İslami finansın daha derin etkilerini göreceğiz” dedi. Davud, sukuk piyasasının da çok büyük gelişme gösterdiğini aktararak, son 2-3 yılda Türkiye tarafında da sukuk piyasasının etkilerini daha fazla gördüklerini ve bu piyasanın büyümeye devam edeceğini dile getirdi.
Alman KfW Kalkınma Bankası Güneydoğu Avrupa ve Türkiye Direktörü Christoph Tiskens de kalkınma bankalarının oluşabilecek boşlukları doldurma potansiyellerine dikkati çekerek, “KfW olarak rolümüzü aktif şekilde oynuyoruz. Avrupa'daki en büyük kamu teşvik bankalarından biriyiz” dedi. Türkiye’nin en önemli ülkelerden biri olduğunu vurgulayan Tiskens, “Bir kalkınma bankası olarak kamu finansmanı ihtiyaçlarını hedefliyoruz” değerlendirmesini yaptı.
Malezya Khazanah Nasional Berhad Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdürü Mohd Izani Ghani de farklı ülkelerde geniş bir portföye sahip olduklarını belirtti. Ghani, sektör bazında mali hizmetler, sağlık, altyapı, inşaat, turizm, emlak ve lojistik gibi alanlarda çalışmalarının bulunduğunu da sözlerine ekledi.
İş Girişim 15 şirkete yatırım yaptı
Moderatörlüğünü GP-Trust Finansal Yönetim ve Danışmanlık Hizmetleri Yönetici Ortağı Pınar Eczacıbaşı’nın yaptığı ‘Girişim Sermayesi Fonları: Lüksenburg ve Türkiye Arasındaki İşbirliği Fırsatları’ oturumunda İş Girişim Sermayesi CEO’su Murat Özgen, bugüne kadar Türkiye’de 15 şirkete yatırım yaptıklarını, bunlardan 11’inden satarak geri çıktıklarını söyledi. 11 şirkette elde ettikleri yıllık bileşik getirinin dolar bazında yüzde 26.5 olduğu bilgisini veren Özgen, bunun dünya ölçeğindeki en yüksek oranlardan birisi olduğunu kaydetti.
Girişim sermayesi sektöründe küçük ölçekli işlemler bir kenara bırakıldığında bugüne kadar 285 işlem görüldüğü bilgisini veren Özgen, “Bunların yüzde 85’i 2006’dan sonra gerçekleşti. 285 işlemin 58’inde bir çıkış gördük” dedi.
Wildgen Partners in Law Ortağı Mevlüde Aysun Tokbağ ise Lüksemburg’un AB içerisinde en önemli özkaynakların bulunduğu yer olduğunu söyledi.
United International Management S.A. Yöneticisi Sinan Sar da Lüksemburg’da yatırımcıların sadece yatırımlarına odaklandığını, hukuki veya siyasi konuları dert etmediğini bildirdi.
Earlybird Venture Capital Ortağı Evren Üçok ise Lüksemburg’ta iyileştirilmesi gereken bir takım konuları dile getirerek, Avrupa’da yasal danışmanlık almanın çok pahalıya mal olduğunu söyledi.
Mir Holding-Ekin Fon Yönetimi Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları ise yenilikçi finansman konusunda bir konuşma yaptı. Her yıl 250 civarında proje aldıklarını ve projelerin 33’ünü desteklediklerini kaydetti.
Lüksemburg-Türkiye Business Club Başkanı Zeynep Aslan ise Lüksemburg’un dış dünyaya açıklığının, ekonomik ve siyasi stabilizesinin yatırımcıları çektiğini dile getirdi.
Finansal yenilikçilik ve inovasyon
Zirvede Moderatörlüğünü TCMB Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Turalay Kenç’in yaptığı ‘Para Politikası, Finansal İstikrar ve Yenilikçilik’ oturumunda konuşan İsviçre Bank for International Settlements (BIS) Para ve Ekonomi Departmanı Başkanı Claudio Borio, “Büyük finansal krizler geliyorum der, kredilerin davranışları krizlerin yaklaşması hakkında bilgi verir” dedi. Sırbistan Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Bojan Markovic de finansal yenilikçiliğin inovasyonu tetiklediğini belirterek, ‘İnovasyon yatırımcılara riskleri dağıtmaları için yardımcı olur’ dedi. Macaristan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu Üyesi Gyula Pleschinger de risk yönetiminin de bir yenilikçilik olabileceğini söyledi.
Bankalar KOBİ’leri daha iyi anladı
Moderatörlüğünü zeb Finansal Servis Danışmanlığı Ortağı Andreas Rinker'in yaptığı oturumda konuşan Aktif Bank Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Önder Halisdemir, Passolig Kartı projesinin Türkiye’nin en büyük sadakat programı olduğunu belirterek, “Sahalarda şiddeti bitirmek için yola çıkılan sosyal sorumluluk projesi, 36 takımı ve 30 stadyumu içine alacak şekilde bir Türkiye değerine dönüştü” dedi. TEB Genel Müdür Yardımcısı Turgut Boz da 2008 krizi sonrasında bankaların KOBİ’leri daha iyi anladığını belirterek, KOBİ’lerin ekonomiye ve büyümeye katkıda anahtar role sahip olduğunu kaydetti. Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız ise sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmek amacında olduklarını belirterek, bankacılıkla tanışmamış 15 milyon kişi için teşvik edici çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade etti.