FED’in 2015’te faiz artırımı kararıyla dünyada likitide de bir azalma olacağını, bunun da ECB ve BoJ kararlarıyla telafi edilebileceğini öngören Turan, bu adımların birbiriyle uyumlu olması veya eşzamanlı olması halinde küresel likitide koşulları üzerinden Türkiye’ye etkisinin çok da olumsuz olmayacağı görüşünde: “Zayıf büyüme performansı gösteren ticari ortaklarımız olan Avrupa ekonomilerinde, ECB tedbirleri sonrasında toparlanma görülürse bu bize dış ticaret kanalından da olumlu yansıyabilir.”
Turan, bu kararların zamansız, uyumsuz ve düzensiz yapılması halinde piyasalarda volatilite (oynaklık) yaratabileceğini düşünüyor.
Gelişmekte olanlar
Gelişmiş ekonomilerde büyüme görünümünde ayrışma önplandayken gelişmekte olan ekonomilerde az sayıda ekonomi güçlü büyüyor, buna karşın çok sayıda gelişmekte olan ekonomi ivme kaybediyor. Şakir Turan’ın bu gelişmeye yorumu şöyle: “Gelişmiş ekonomiler arasında güçlü büyüyenler de henüz dünya genelinde talebi ve dış ticaret hacimlerini ivmelendirecek kadar hızlı değil. Bu yönüyle gelişmekte olan ekonomilerdeki yavaşlamanın bir kısmının konjonktürel nedenlerden kaynaklandığı söylenebilir. Ancak daha da önemli bir kısmının yapısal faktörlerden kaynaklandığı belirtiliyor. Bu nedenle yapısal reformların gelişmiş ekonomilerde olduğu kadar gelişmekte olan ekonomiler açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz.”
Türkiye fark oluşturuyor
Şakir Turan, gelişmekte olan ülkeler kuşağında yeralan Türkiye’yi ise şöyle değerlendiriyor: “Türkiye özellikle 2008-2009 küresel krizi ve 2011-2012 dönemindeki Avrupa borç krizini mümkün olan en az hasarla atlatabildi. En azından sonrasındaki toparlanmalarda krizde uğranılan kayıplar telafi edildi. Burada sağlam bir finans sektörü ile düşük seviyedeki hanehalkı borçluluğunun yanında kamu maliyesinin güçlü yapısı sayesinde fark oluşturduğu görülüyor. Bu kriz dönemlerinde yurtdışındaki analistlerin Türkiye ekonomisine dair en büyük endişeleri özel sektör yurtdışı yükümlülüklerini yerine getiremeyebileceği yönündeydi. Ancak görüldü ki her iki krizde de Türkiye’de herhangi bir kurum dış yükümlülüklerini etkin risk yönetimiyle yerine getirebildi. Enflasyondaki döngüsel yükselişlere rağmen sağlam kamu maliyesi sayesinde bu yurtiçinde fonlama maliyetlerinde yükselişler kalıcı olmamıştır.”
Gelişmiş ülkeler; ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya hızlanırken Çin başta olmak üzere diğer gelişmekte olan ülkelerin de hızlanabileceğine dikkat çeken Turan, Türkiye’nin de bu ülkelerden biri olabileceğini ifade ediyor.
Yapısal Dönüşüm Programı…
Şakir Turan, FED’in 2015 yılındaki faiz artırımına karşı Türkiye’nin geliştirebileceği tedbirleri ise şöyle sıralıyor: “Diğer ülke merkez bankalarının para politikaları uygulamalarıyla koordineli olarak FED ılımlı şekilde faiz artırımı yaparsa küresel piyasalarda oynaklık ve gelişmekte olan ekonomilere yönelik sermaye akımlarında ciddi bir zayıflama olmayabilir. TCMB enflasyonun seyriyle uyumlu olarak sıkı duruşunu korursa Türkiye ekonomisine etkisi daha da sınırlı kalabilir. OVP’deki maliye politikası da ekonominin sağlamlığını destekleyici yapıda görülebilir. Ayrıca yeni açıklanan yapısal reformlar ekonominin sağlamlığını destekleyici nitelikte. Yalnızca gelişmiş ekonomilerde değil, gelişmekte olan ekonomilerde de yapısal reformlar çok önemli.”
Turan, Hükümet’in 10. Kalkınma Planı çerçevesinde açıkladığı 25 maddelik Yapısal Dönüşüm Programı’nın önemine de işaret ediyor: “Başlıkları ve içeriği itibarıyla gerçekten de Türkiye’nin aslında sorunlu olan veya büyümede tıkanma noktasına geldiğini söylediğimiz alanlarına hitap ediyor. Bu alanları düzeltmeye, oradaki engelleri aşmaya dönük çözümler sunuyor. Burada kritik nokta; bu programın kararlı bir şekilde uygulanması ve hayata geçmesi. Böylece önümüzdeki 5 yıl daha hızlı bir büyüme sağlayabileceğimiz bir döneme girebiliriz. Eğer bu yapısal reformları yaparsak büyümeleri daralan ve ticaret ortağımız olan ülkelere bağımlılığımız azalacaktır. Dolayısıyla onların büyümeleri daralsa veya yavaşlasa bile biz daha hızlı büyüyebiliriz. Yapısal reformlar, bu ayrışmayı sağlayacak bir katalizör olacaktır. Bu programlarda bir kararlılık var. Hükümet yetkililerinin açıklamalarından o kararlılığı hissedebiliyorsunuz. Umutluyuz. Yakında bir genel seçim süreci mevcut. Bu süreçte bu programı etkin uygulamak zor olabilir. Yine de bu kararlılık görüntüsü altında yapılabilirmiş gibi duruyor. Orada bir aksama olursa veya bazı uygulamalar aceleye getirilmezse yapısal reformlar işe yarar.”
Petrol fiyatları ve cari açık
Şakir Turan, Türkiye’nin bir diğer avantajının; geçmişe oranla enflasyondaki sağlamlık olduğunu kaydediyor: “Bizim risk unsurlarımız; özellikle kısa vadede enflasyon ve cari açık. Düşen petrol fiyatları ve zayıf iç talep sayesinde hem cari açığımız hem de enflasyonumuz önümüzdeki dönemde düşecek. Zaten cari açıkta oldukça makul seviyelere geldik. Dolayısıyla riskimiz de azalmış olacak. Enflasyonun bu yıl yüzde 6.5 gibi bir seviyeye düşeceğini hesaplıyoruz. Hatta yıl içinde yüzde 5’lere yaklaşacak. 2015’te büyümeyi 3.5-4 aralığında öngörüyoruz. OVP’deki tahminin biraz altında kalabilir diye düşünüyoruz. Yapısal reformların etkisini ise bence 2015’ten sonra görmeye başlayacağız.”
2023 hedefleri gerçekleşebilir
Şakir Turan, şunları dile getiriyor: “Yapısal reformlar yapılır da Türkiye’nin büyümesini kalıcı bir şekilde yüzde 4 veya 5’in üzerine taşıyabilirsek 2023 hedefleri matematiksel olarak ulaşılabilir görünüyor. Dünyadaki gidişat da önemli tabii. Düşük enerji fiyatları, likitide koşullarındaki olumlu durum devam ederse ve biz de yapısal reformlarımızı tamamlarsak, hedeflerimizi yakalamamız mümkün.
Ancak global büyümedeki yavaşlama nedeniyle ortaya çıkabilecek küresel talep daralması sonucunda, reel sektör yatırımcılarının davranış biçimleri ekonominin hızına yön verebilecektir.”