KobiEfor Sanayi Ekonomi Dergisi

Sorunlar çözümsüz değil; “Merkez Bankası beklentiyi iyi yönetmeli”

EKONOMİST

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sefer Şener, mevcut sorunların çözümsüz olmadığını belirterek, “Daha önce başarıldı, daha önce yapıldı. Yine olabilir. Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki enflasyonun yüzde 50’si beklentilerden geliyor. Olumsuz mesajda atalet devreye giriyor ve enflasyona yansıyor. Beklentileri iyi yönetmek gerekiyor” dedi.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sefer Şener, ekonomideki yaşanılanların bir kriz olarak yorumlanmayacağını ancak ciddi ekonomik sıkıntıların olduğunu belirterek, “Kriz denilen şey; bankacılıkta, sanayide batışların olması piyasaların işlemez hale gelmesidir. Örneğin; 2008’de ABD’de mortgage sisteminin çökmesi bir krizdi. 2001’de ülkemizde bankacılık sektörü çöktü. Bunlar bir krizdi. Kriz yerle bir eden gelişmeleri kapsar. Şu anda yaşananları kriz olarak nitelendiremeyiz.” dedi.
Sıkıntının Türkiye’ye özgü olmadığının da altını çizen Şener, görüşlerini şöyle aktardı: “2019’un Kasım ayından başlayan ve 2020’yi neredeyse hiç yaşanmamış hale getiren bir Pandemi süreciyle karşı karşıya kalındı. Toplumun psikolojisinin alt üst eden bir dönemdir. Pandemi ekonominin rutin işleyişini engelleyen sıkıntı yumağıdır. Pandemi’nin de etkisiyle gıda fiyatlarındaki artışlar tüm dünyada yüzde 30-40’lara ulaştı. Emtiada fiyat artışları yüzde 100’lere ulaştı. Bazı hatlarda navlun fiyatları yüzde 300’lere ulaştı. İşte bu yaşananlar, sıkıntılar yumağına örnektir. Dolayısıyla yaşanan henüz kriz değildir ama bu durum kriz olmayacağı anlamına da gelmez. Bu sıkıntılar çözülmezse taşlar rayına oturmazsa ekonomik sıkıntılar devam edecektir.”

“Pandemi, kur, enflasyon Türkiye için risk oluşturdu”
Ekonomide yaşanılan sıkıntıların yönetilebilir boyutta olduğunu kaydeden Prof. Dr. Şener, mevcutta yaşanılanların arkasında küresel çaptaki Pandemi’nin etkisinin büyük olduğunu paylaştı: “Küresel çapta böyle bir etki varken Türkiye’yi dışında tutamayız. Yüzde 100 artan enerji fiyatları, yüzde 300 artan navlun varken Türkiye bundan etkilenmez diyemeyiz. Türkiye’de ekonomik dengelerin son dönemde sıkıntılı süreçler yaşamasının ana nedeni küresel çaplı Pandemi’dir. Şu anda yaşanılanlarda bunun etkisini görüyoruz.”
Tüm sıkıntıların kaynağı olarak da Pandemi’nin görülmemesi gerektiğini de savunan Şener, şu noktalara değindi: “Türkiye’ye özgü sebepler de var. Enflasyonun geldiği boyut örneğin bize özgü. ABD’de enflasyon yüzde 2.5’tan yüzde 4’e geldi. Avrupa’da keza öyle. Ülkemiz ise enflasyon artış oranında negatif yönde ayrıştı. Ülkemizin kendine has sorunları; enflasyon, işsizlik ve döviz kurudur.”

Ülkede kur riskinden kaynaklı sorunların enflasyonu öngörülemez şekilde artırdığını paylaşan Şener, yabancı sermayeye ihtiyaç olmasına bağlı kur kaynaklı enflasyon yaşandığını savundu. Ülke risk primi, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye bakışıyla ilgili bir takım sıkıntılar bulunduğunu aktaran Şener, bu sorunların giderilmesi için de yapısal düzenlemelere ihtiyaç olduğunun altını çizdi ve görüşlerini ise şöyle detaylandırdı: “Güneyimizde Suriye, savaşı, bize yansıdı. Jeopolitik risklerimiz yüksek. Ülkemize has durumlar negatif yönde bizi ayrıştırıyor. Yapısal olarak bir takım yeni düzenlemeler geciktiği sürece ekonomik ve politik olarak farklı algılamalara sebep olabiliyor."
Ekonomide yaşanılanları yorumlarken; ‘öldük, bittik’ denilmemesini, ciddi sorunlara rağmen pozitif yönlerin de görülmesini isteyen Şener, sorunların çözümsüz olmadığına dikkat çekti: “Daha önce başarıldı, daha önce yapıldı. Yine olabilir. Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki enflasyonun yüzde 50’si beklentilerden geliyor. Olumsuz mesajda atalet devreye giriyor ve enflasyona yansıyor. Beklentileri iyi yönetmek gerekiyor. Merkez Bankası’nın 2 puan faiz indirimi örneğin farklı yönetilebilirdi. Merkez Bankası, faizleri indirirken manşet enflasyonu baz alacağını söylemişti. Sonra çekirdek enflasyonu baz alacağını paylaştı. Piyasa bu beklenti üzerine 50 veya 100 baz puan indirimi öngördü. Bu yaklaşımı beklerken 200 baz puan indirimi sürpriz oldu. Oysa Merkez Bankası, çekirdek enflasyon veya manşet enflasyonu baz almadığını, uzun vadeli faydası nedeniyle faizi indireceğini daha önce açıklasaydı kurdaki yükseliş sınırlı kalabilirdi. Yani uygulanacak ekonomi politikaları öngörülebilir ve şeffaf olursa piyasa beklentisi pozitife çevrilebilir. Beklentinin pozitife dönmesi yapılacak düzenlemelerle de desteklenirse ekonomik iyileşme o denli hızlı olacaktır.

“Cari açık çözülürse kurun üzerindeki baskı azalır”
Ortaya konan iradenin sorunu çözüp çözmeyeceğinin 1 yıl ile 3 yıl içinde ortaya çıkacağına işaret eden Şener, “Düşük faiz politikası iradesi ortaya kondu. Bunun başarılı veya başarısız olmasını zaman gösterecek. Piyasa zaten iradeyi ve sonucu fiyatlandırır” dedi.
Kurun üzerinde cari açığın, faizin geldiği boyutun, borç yapısının ve toplumun algısının etkisi olduğunu dile getiren Şener, şu noktalara değindi: “Ülkemizde kamu borçluluk oranı yüzde 40’lar seviyesinde. AB’de bu oran yüzde 60’ların üzerinde. Bankalarda şu anda 235 milyar dolarlık döviz tevdiat hesabı var. Vatandaş ve şirketler döviz alıyor. Borç ödemek yada enflasyon etkisinden korunmak için döviz alınıyor aslında borçluluk oranları Avrupa’nın da altında. Ülkemizin özel sektörü borcuna sadıktır. Dolayısıyla döviz artışında borçluluk oranınında etkisi var. Vatandaş da parasının değerini korumak için döviz alıyor. 1 Ocak-1 Kasım arasında döviz yüzde 22 oranında artmış durumda. Cari açığı düzelterek kurun üzerindeki baskıyı 3’te 1 oranında hafifletmiş olursunuz.” Tek başına cari açığı azaltmak kur sorununu çözmeyecektir.

“Sermaye sıkıntısı yok”
Son dönemlerde likitide bolluğunun tarihe karışacağı söyleminin gerçeği yansıtmadığını savunan Sefer Şener, “Farklı bir görüş olacak ama ben sermayenin azaldığına inanmıyorum, bolluğu olduğunu düşünüyorum. Her yıl uluslararası ticaret artıyor. Sermayenin bolluğu azalmıyor ama risk iştahı azalıyor. Yabancı sermaye kar edeceğine inanırsa gelir. Uzun vadeli perspektifi görürse, öngörülebilirlik olursa geleektir. Bol likitideyi çekecek yapısal düzenlemelere ihtiyaç var. Ayrıca kırılganlıklardan uzaklaşmak lazım” dedi.

“Türkiye’nin sorunu istihdam”
İhracat, büyüme, enflasyon gibi makro verilerde 2003’ten bu yana ciddi başarılar sağlansa da son dönemde enflasyon ve istihdam alanında yeterli ve etkin başarı ortaya konulduğunu söylemek çok mümkün gözükmemektedir, “İhracatta 212 milyar dolara ulaştık. Rekor sayılacak büyüme rakamlarına ulaştık ama istihdamda kalıcı başarıyı sağlayamadık. Özellikle genç işsizliği toplum için çok büyük bir sorun. İstihdamda yeni düzenlemeler yapılmalı, mesleki eğitim yeniden dizayn edilmelidir. İşsizlik toplumun ve gençlerin psikolojisini bozuyor. Düzenlemeler bir an önce yapılırsa beyin göçünün de önüne geçilir” diye konuştu. Ayrıca 2022 nin ekonomi açısından en önemli gündemi enflasyon, işsizlik ve bütçe uygulamaları olacaktır, toplum ekonomik açıdan rahatlatılacaksa bunun ancak düşük enflasyonla sağlanabileceğini ana sorunun enflasyon olduğunu dile getirdi.

“Toplumsal konsensüse ihtiyaç var”
Türkiyenin ana sorunu ENFLASYON dur. Enflasyonla mücadele için toplumsal konsensüse (uzlaşıya) ihtiyaç olduğunu vurgulayan Şener, topyekün mücadele edilmeden başarının mümkün olmadığını savundu. Hükümetin bu uzlaşı ihtiyacının farkında olduğunu dile getiren Şener, görüşlerini şöyle aktardı: “Herkesin itimat edeceği ortak değerler içinde ekonomi, hukuk, eğitim ve istihdam alanında yapısal reformlara ihtiyaç var. Toplumsal algının değiştirilmesi ve yabancı sermaye açısından yapısal reformlar ihtiyaçtır. Aynı zamanda büyüme modelinde de değişikliğe gidilmesi; üretim yapanın teşvik edildiği uygulamaların artırılması gereklidir. Oldukça iyi düzeyde olan Makro verilerin topluma yansıtılacağı model olmalıdır.” Yani makro verilerdeki başarılı rakamların toplumun her kesimine yansıtılması zorunluluktur. Aksi durumda makro verilerdeki başarıları toplama anlatmak daha zor olmaktadır. Toplumun huzuru ve refahı için makro verilerdeki başarı mutlaka topluma da sirayet ettirilmelidir.
İhracat ile elde edilen 212 milyar dolar büyüklüğün toplumun tüm kesimlere aktarılmasının önemli olduğunu paylaşan Şener, yeni modelin üretim odaklı büyüme sağlamasını olması gerektiğini savundu: “Üretim odaklı halka yansıyan yapısal düzenlemeler önemlidir. Marka odaklı, katma değerin ülkede kaldığı büyüme modeli oluşturulmalı. Üretimde ne kadar yerlilik oranını artırırsanız o kadar markalı ürün çıkarırsınız. Bunu savunma sektöründe başardık. Konsensüs bu alanda sağlandı. Gençler bu alana ilgi duyuyor. Dolayısıyla tekrar gibi olacak ama; ülkemizin çözümü; üretime ve istihdama dayalı, katma değeri yüksek, markalaşan üretimdir. Çünkü 212 milyar dolar ihracat yapılıyor ama ithalat çok daha fazla gerçekleşiyor”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.