KobiEfor Sanayi Ekonomi Dergisi

Ekonomist Dr. Can Fuat Gürlesel: Ekonomik büyüme de hukuka bağlı

EKONOMİST

“Türkiye’nin seçim süreci konjonktürün sıkıntılı olduğu bir döneme rastladı ve belirsizlik devam ediyor. Dünyada bol para dönemi bitiyor. FED faiz artıracak. Komşu ülkelerde sıkıntılar var. İran oyunda yerini alıyor. Özel sektör yatırımları öteliyor ve kur yükselmiş durumda.”

Ekonomi ve siyasetin yakın ilişki içinde olduğu bir ülke Türkiye. Yerli ve yabancı piyasaların seçim sonucuna kilitlenmesi ve pozisyon alması da bundan kaynaklanıyor. Dr. Can Fuat Gürlesel’in bakışı şöyle: “Partilerin duruşu itibarıyla uzun vadeli ve icraatçı bir koalisyon hükümeti çıkmayacak. Olası erken seçim Türkiye’nin önünde duruyor ve seçimin ekonomiye etkisini 3’e ayırmak gerekiyor: I- Türkiye’nin genel makro ekonomik dengeleri, II- Mali piyasalar ve III- Reel sektör ve işdünyası.”
AKP’nin ekonomide 3. Dönemi’nde patinaj yaptığını kaydeden Gürlesel, şöyle uyarıyor: “AKP  2011’den sonraki 3. Dönemi’nde yapısal reformlardan uzaklaştı. Komşu ülke stratejisi ve dış politika ekonomiyi olumsuz etkiledi. Erken seçime kadar ekonomi yavaşlar ve sıkıntı devam ederse bunun sorumlusu AKP olur. Kasım ayında erken seçim, Eylül 2015’te FED’in faiz artışı, çözüm sürecindeki belirsizlik, Suriye politikaları, İran’ın öne çıkacağı yeni dünya. Bu süreçlerde hükümetsiz bir Türkiye önemli ölçüde geri düşebilir. Umarım koalisyonun olası tarafları bütün bu gelişmeleri görüyordur.”

Dr. Can Fuat Gürlesel şu kritik tespitleri yapıyor:
I- Türkiye’nin makro ekonomik dengeleri:  Türkiye açısından en önemli sorun yavaş büyüme patikasına düşmüş olunması. Orta Gelir Tuzağı’nı itiraf etmesek de bu süreç görülmektedir. Ekonomik büyümenin yüzde 5’lerden yüzde 4’lere daha sonra ise yüzde 3 ve altına düşmüş olması önemlidir. Erken seçim olması halinde Türkiye’nin büyüme performansı patikanın en dibi olan yüzde 2’ler seviyesinde kendini gösterir. Döviz ve ödemeler dengesi açısından bakıldığında; cari açık beklentiler açısından düşüyor gibi gözükse de finansman sorunu yaşıyoruz. Çünkü yüksek cari açık verirken daha fazla finansman girişi sağlıyorduk. Şimdi Türkiye düşen cari açığını net olarak finanse edemiyor. İlk kez bu yıl cari açığı döviz rezervlerinden karşılıyor hale geldik. Merkez Bankası döviz rezervi 23 milyar dolar seviyelerinde. Bu seviye çoğumuzun bildiği gibi en düşük seviye ve çok da sürdürülebilir değil. Erken seçim büyümeyi olumsuz yönde etkileyeceği gibi döviz dengesinde de sorun çıkarabilir.

II- Mali piyasalar: Genel seçimlerden sonra piyasalarda Ak Parti ve CHP ittifakı yapılmış yarın bu hükümet görev yapacak gibi iyimser fiyatlama yapılıyor. Bu doğru değil gerçekçi değil. Bu koalisyon keşke kurulsa ama ufukta gözükmüyor. Mali piyasalarda erken genel seçim olursa tersine çok sıkı bir fiyatlama olur. Döviz kurları özellikle önemli bir sıçrama yapabilir. Kurlar zaten yüksek.

III- Reel sektör ve işdünyası: Yılın ilk yarısı beklentilerin altında kalan iç taleple geçti. Ancak Türkiye iç talep ile büyüyen bir ülke. Herkes ‘bekle gör’ politikasını benimsiyor. Bu durum devam ederse reel sektör kötü bir yıl geçirmiş olur.  Döviz kurunun artışı nedeniyle reel sektörün bilançosunda karlılıklar düştü.  Satış gelirlerinin de altında kalınırsa sıkıntı artarak devam edecektir.”

Bol para 5 yıl yok
Ekonomide sadece içerdeki konjonktürü değerlendirmemek gerekiyor. Örneğin; Amerika Merkez Bankası’nın (FED) Eylül 2015’te faiz artırma sinyalleri tüm ülkeler için önemli. Konuyu değerlendiren Can Fuat Gürlesel şunu söylüyor: “2013 ve 2014 itibariyle bankacılık sektörünün yarattığı bol likitideyi görmüyoruz. FED parasal genişlemeyi bitirdi faiz artışı dönemine giriyor, 1.5, 2’lere kadar faizleri yükseltecek. Bu gelişme; dış kaynağa bağımlı ülkeler için iyi bir haber değil. Türkiye cari açık veren bir ülke. Her yıl 170-180 milyar doları çevirmek zorundayız. Kaynaklar azalıyor. Önümüzdeki 5 yıl bol paranın olmadığı bir dönemdeyiz.”

Büyüme hukuka bağlı
Gürlesel, Türkiye’nin büyümesinin yüzde 2’ler, 3’lere düşmesinin nedeni olarak ekonomi dışını işaret ediyor. Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığının sağlanması gerektiğinin altını çizen Gürlesel, büyüme için izlenmesi gereken stratejileri şöyle özetliyor: “Önce kendi vatandaşlarımıza sonra uluslararası aktörlere hukukun üstünlüğü güvenini tahsis etmeliyiz. Türkiye böyle bir süreçte kendini gelişmekte olan ülkeler arasında bir tık yukarı çıkaracak politikalar yaratmalı. Belki AB sürecini farklı olarak yeniden çalıştırmak önemli olabilir. Romanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti yüzde 4’lerin üzerinde büyümeye başladı. Yabancı yatırımcı bu ülkelere kayıyor. Şu anda yüzde 2.5 büyüyoruz. Demokratikleşme ile 0.5 puan, dış politikada iyileşme ile 0.5 puan, hukukun üstünlüğü ile 0.5 puan ve Merkez Bankası gibi kurumların bağımsızlığının etkisiyle 0.5 puan alırsak büyümede yüzde 4-5 aralığını yakalarız.”

Özel sektör harekete geçirilmeli
Türkiye’de büyümenin sağlanması özel sektörün harekete geçirilmesiyle yakından ilgili. Gürlesel, son 5 yıldır özel sektörün büyümeye katkı sağlamadığını hatırlatıyor. Ekonomide bir dizi politika değişikliğine gidilmesini isteyen Gürlesel, sektörler arası önceliklendirmeye ve selektif teşvik politikasına ihtiyaç olduğa işaret ediyor. Gürlesel, “3 bin girişimciye 100 bin TL vermekle bu hedefleri tutturamayız. 10 girişimciye 1 milyon TL vererek bir şeyler yaratılabilir.”

Bölgede yükselen İran’a dikkat
İran’ın Batı ile anlaşması yakın gelecekte Türkiye’nin stratejik olarak daha dikkatli olacağı bir dönemi işaret ediyor. Can Fuat Gürlesel, 1980’li yıllarda Türkiye’nin Irak ve Almanya’dan sonra en fazla İran ile ticaret yaptığını hatırlatarak, “Batı’nın İran’a ambargo koymasından sonra ihracatımız 3.5 milyar dolar seviyesine geriledi. Ayrıca İran’dan petrol ve doğalgaz ithalatımız olduğu için Çin ve Rusya’dan sonra en fazla ticaret açığı verdiğimiz ülke konumundaydı. Kısa vadede mal ambargoları kalkar ise Türkiye’nin İran’a yönelik ihracat potansiyeli artacaktır. İlk kademede 5 milyar dolar sonra ise yavaş yavaş 10 milyar dolara çıkar.  Ayrıca Orta Asya petrol ve doğalgaz kaynaklarının AB’ye ulaştırılması noktasında Türkiye’nin taraf olduğu çok fazla proje var. Bu projeler İran doğalgazı olmadan hiç ekonomik değildi. İran doğalgazı için çekince ortadan kalkar ise sözkonusu projelerin ekonomik değerleri de artacaktır. Bunlar olumlu tarafları.”
İran’ın aynı zamanda Türkiye için handikap olacağı bazı noktalar da var. Gürlesel, İran’ın güçlü sanayi altyapısıyla Türkiye’ye rakip olacağını dile getiriyor: “Doğrudan yabancı sermaye çekiminde de İran Türkiye’ye önemli bir alternatif olabilir.  İran, Türkiye’ye siyasi rakip olmadan önce ekonomide olacaktır.”

MB bağımsız olmalı
Can Fuat Gürlesel, Merkez Bankası’nın (MB) bağımsızlığının önemli olduğunu belirterek, “Bizim gibi enflasyonu kalıcı olarak düşürememiş bir ülkede hem enflasyon, hem finansal istikrar hem de büyümeye bakayım diyemezsiniz. MB, siyasi baskı altında kaldı ve enflasyon hedefinden çıktı. MB’nin iktisatçıları hem finansal istikrarı sağlarken hem de enflasyonda nasıl başarılı olunacağına çalışmalı” diyor. Dünyada kırılgan 5’li içerisinde en kırılganın Türkiye olduğunun unutulmamasını isteyen Gürlesel, uyarıyor: “Yabancı aktörler, Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında TL’nin değer kaybı üzerine iyi oynadılar. Önemli ölçüde değer kaybetmiş bir para birimimiz var. TL’nin değer kaybını mali piyasalar iyi yönetebiliyor ama reel sektör o kadar başarılı olamıyor. Buna dikkat edilmeli.”
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.