Doç.Dr. Selva Demiralp: Yumuşak karın enflasyon
Doç.Dr. Selva Demiralp: Yumuşak karın enflasyon
Ekonomist Doç.Dr. Selva Demiralp’e göre Türkiye ekonomisinin temel sorunu enflasyon. Enflasyonu düşürmek için faizlerin yüksek tutulması gerektiğini savunan Demiralp, “Merkez Bankası’nın enflasyonda yüzde 5’lik hedefi tutturmak için gerekli olan ve uyguladığı para politikası yetersiz. Evet yüksek faiz acı bir reçete ama uygulamak zorundasınız. Yoksa hasta kalıyorsunuz” diyor.
Bunlardan birincisi şu anlama geliyor. Bugün Türkiye’de üçüncü çeyrekte ekonomik daralma beklendiği halde enflasyon tahminleri yüzde 7.5’in altına inmiyorsa bu talep baskısı olmasa da kemikleşmiş enflasyon demektir ve düşürülmesi basit bir faiz ayarlaması ile gelmez. İkinci olarak politika faizini ayarlasanız da piyasa faizini etkileyemiyorsanız aktarım mekanizması çalışmıyor demektir.
Peki parasal aktarım nasıl işler? Merkez Bankası (MB), diyelim politika faizini düşürür. Sonra bu kredi faizine yansır kredi faizi düşer, ondan sonra yatırımlar canlanır vs. devam eder. Ama şu anda MB, politika faizini düşürüyor ama kredi faizi düşmüyor. Çünkü mevduat faizi düşmüyor. Mevduat faizi ise enflasyon yüksek olduğu için düşemiyor. Mevduat faizi biraz daha düşse reel faiz negatife döneceği için banka mevduatını kaybedecek bu sefer. İşin özünde net olan şu ki yetersiz politikalar nedeniyle koskoca para politikası durma noktasına geldi.”
Demiralp, çarkın kırılma noktası olarak ise yine Merkez Bankası’nı işaret ediyor ve şu görüşü sunuyor: “Ne zaman Merkez Bankası bağımsız olur, o zaman enflasyon da düşer, piyasa faizleri de düşer, tasarruflar da artar, kısaca pek çok kronik problem otomatikman düzelme sürecine girer.”
OHAL’in yarattığı belirsizlik iş dünyasını etkiliyor
Türkiye ekonomisinin yıl sonunda yüzde 2.5-3 arasında bir büyüme sağlayacağını öngören Demiralp, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ekonomide olağanüstü bir hava yarattığını hatırlatıyor. Özellikle yılın 3. çeyreği ve Olağanüstü Hal Uygulaması’nın (OHAL) son çeyrekte devam ettirilmesi halinde ekonomide yaşanan belirsizliğin devam edeceğini öngören Demiralp, “Dolayısıyla belirsizliğin sonucu da büyümeye negatif etki eder. Kredi derecelendirme kuruluşlarının uyarısı da bu yöndeydi. Bunu reel sektör güven endeksi düşüşünden anlıyoruz. Bu sürecin son bulmasıyla ekonomi toparlanma sürecine girecektir” diye konuşuyor. Demiralp, Türkiye’nin bir krizde olmadığının da altını çiziyor.
“Türkiye ekonomisi 2006 öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılır”
Türkiye ekonomisini 2006 öncesi ve sonrası diye ikiye ayıran Selva Demiralp, şu değerlendirmeyi yapıyor: “2002 ve 2006 dönemi Türkiye’ye dışarıdan nitelikli yani doğrudan yabancı sermayenin geldiği yıllardı. Türkiye’nin AB’ye yakınlaşma girişimleri, ekonomide ardı ardına açıklanan reformlar bu süreçte etkili oldu. Ancak 2006 sonrasında AB ile ilişkiler gerilemeye başladı. Reform süreci askıya alındı ve krizin de patlak vermesiyle gelen paranın niteliği değişmeye başladı; sıcak para ağırlık kazandı. Türkiye bir daha da 2006 öncesi dönemi yakalayamadı.” Türkiye’nin 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ekonomide yeniden ciddi reform sürecine girildiğine dikkat çeken Demiralp, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan ‘Yatırım Hamlesi’ni olumlu bulduğunu söylüyor, bu şekilde Türkiye’nin potansiyel büyümesini artırabileceğine inanıyor. Türkiye’nin daha fazla yatırımcıya ihtiyaç duyduğu bir dönemi yaşadığını aktaran Demiralp, şu noktalara dikkat çekiyor: “Para politikası ile her şeyin yapılamayacağı görüldü. Faizleri düşürerek veya MB’ye ‘faizleri düşür’ diyerek baskı yaparak her şeyi yapamazsınız. MB sonuçta Mart’tan bu yana faizi düşürüyor. Kredi faizine yansıyor mu? Çok sınırlı. Zaten kredi faizine yansısa bile yatırıma dönüşüyor mu? Hayır. Kredileri artırmak için başka bir şeyler yapmak gerekiyor. Güvenli yatırım ortamı için demokratik bir ülke olduğunuzu, şeffaf, hesap verilebilir bir hukuk devleti olduğunuzu göstermeniz gerekiyor. Sırf bu içerideki yatırımcı için geçerli değil. Türkiye’ye dışarıdan gelen yatırımcı için de bu geçerli.”
Peki Türkiye’nin potansiyel büyümesi nedir?
Selva Demiralp’e göre para politikasının bir sınırı var. Yani para politikası ile ekonominin toplam talebini etkilersiniz ve talebi en fazla büyüme kapasitesine kadar getirirsiniz. Bu kapasiteyi aşmak size enflasyon olarak geri döner. Peki büyüme potansiyeli ne demek? Demiralp, anlaşılır olması açısından bir örnekle açıklıyor: “Bir ülkenin 3 tane fabrikası var. Bu 3 fabrikanın ürettiği toplam üretim o ülkenin potansiyel büyümesidir. Para politikası o ülkenin potansiyel büyüme noktasına ulaşmasını sağlar. Faizi biraz daha düşürürseniz ne olur? Talep daha da artar. 3 fabrika gece vardiyası ile çalışır ama ekonomi şişer. Çünkü gece vardiyasıyla işçilere daha fazla ücret verirsiniz. Bu da enflasyona neden olur. Fiyatlar artar. Eninde sonunda 3 fabrikanın potansiyeline geri dönersiniz. Türkiye’nin potansiyel büyümesini artırması gerekiyor. Yani üç fabrikayı beşe çıkarmamız lazım. Bu da ancak yatırımlarla olur.” Ülkenin topyekün bir kalkınma hamlesine ihtiyaç duyduğunu aktaran Demiralp, yapılan reformları da bu modelin ayak sesleri olarak tanımlıyor. Yatırımın önündeki engel olarak enflasyonu gösteren Demiralp, “Bir ülkedeki en önemli makro ekonomik belirsizliklerinden biri o ülkedeki enflasyon oranıdır. Türkiye’de kronik enflasyon sorunu var. Biz 2006’da enflasyon uygulamasına gittik. Tam 10 sene oldu. Hala istenilen noktaya gelmedik” diyor.
Demiralp, Türkiye’de aktif bir enflasyon hedeflemesine ancak sıkı para politikası ile ulaşılacağını aktarıyor: “Merkez Bankası’nı kendi haline bıraktığımızda enflasyon hedeflemesi tutturulur. Merkez Bankası’nın enflasyonda yüzde 5’lik hedefi tutturmak için gerekli olan uyguladığı para politikası yetersiz. Evet acı bir reçete ama uygulamak zorundasınız. Yoksa hasta kalıyorsunuz. Para politikası benim uzmanlık alanım ve bence Türkiye’nin hastalığı enflasyondur. Dolayısıyla efektif bir şekilde işleyemeyen para politikası var. Normal şartlarda MB, eğer ülke daralacaksa göğsünü gere gere gevşek para politikası da uygular. ‘Ya bakın’ der; ‘talep bu kadar daralırken nasıl olsa enflasyon olmaz. O zaman faizleri düşüreceğim’ der. Ama bizim ülkemizde Merkez Bankası yapmaması gerektiği zamanda o kadar faizleri düşürdü ki şimdi cesareti yok. Faiz indirimleri hala ‘sadeleşme’ adı altında geliyor.”
Türkiye’nin çıkışı reformlar
Selva Demiralp, yapılan her şeyi olumsuz değerlendiren bir yapıda olmadığının altını çiziyor. Reformlara büyük ümit bağladığını aktaran Demiralp, reformlarla Türkiye’de üretimin orta düşük teknolojiden yüksek teknolojiye geçişin sağlanmasını istiyor. Potansiyel büyümeyi devlet veya Hükümet’in gerçekleştirebileceğini, bunun yolunun da yatırımlardan geçtiğini ileri süren Demiralp, “Ya kamunun kendisi yatırımcı olacak ya da dışarıdan para gelecek özel sektör yatırımı gerçekleştirecek. Özel sektörün maliyetlerini düşürülmesinin de önemli olduğu aşikar. İSO İlk 500 ve İkinci 500 Raporları’nda şunu gördük, işverenin üzerinde ciddi kur riski var. Kur da faiz politikasının sonucudur. Kuru düşürmek için faizleri yüksek tutmak zorundasınız. MB’nin görevi değil ancak MB, enflasyonu düşük tutmak için faizleri yükselterek kuru da düşürür” bilgisini veriyor.