“Ülkemizde ekonominin lokomotifliğini; ‘Sanayi mi, inşaat mı?’ üstleniyor?” tartışmalarına farklı değerlendirmeler yapılagelinmekte. Önce inşaat sektörüne ilişkin derlediğim bilgiyi sonra da bu konudaki görüş ve değerlendirmeleri paylaşacağım.
Yarattığı katmadeğer ve istihdam olanaklarıyla ülke ekonomileri için çoğu zaman bir kaldıraç görevini üstlenen ‘İnşaat Sektörü’ ayrı bir öneme sahiptir. Zira günümüzde ‘inşaat’, yalnızca çevrenin inşa edilmesini değil, bakım, onarım ve işletilmesine katkıda bulunan faaliyetlerin tümünü içerecek şekilde değerlendirilmektedir. İnşaat üretimi artık yalnızca yapının üretimi olarak algılanmamakta; çevreyle dost, sosyal sorumluluk taşıyan, sosyal yaşama, toplumsal yapıya doğrudan etki eden, saydam ve sürdürülebilir üretim anlamına da gelmektedir.
İnşaat, büyük ölçüde ulusal sermayeye dayanan ‘Türkiye İnşaat Sektörü’, yüzlerce meslek dalını ilgilendirmesi nedeniyle istihdam ve üretim sürecini önemli ölçüde etkilemektedir.
Ulusal ve uluslararası alanlarda büyük bir deneyime ve potansiyele sahip olan sektör, kendisine bağlı 200’den fazla alt sektörü harekete geçirme özelliğiyle ‘lokomotif sektör’ ve büyük istihdam kaynağı olması özelliğiyle de ‘sünger sektör’ olarak adlandırılmaktadır.
İnşaat sektörünün hemen hemen bütün üretimi ‘yatırım malı’ sayılmaktadır.
Sektöre girdi sağlayan ve faaliyetlerini bu sektördeki gelişmelere bağlı olarak devam ettiren öteki sektörlerin katkısı da dikkate alındığında, inşaat sektörünün GSMH içindeki payının yaklaşık yüzde 30 düzeyinde olduğu görülmektedir. Sektörün yoğun etkileşim içinde olduğu alt sektörleri de şu şekilde sıralamak mümkündür: Yurtiçi müteahhitlik hizmetleri ve belgelendirme, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri, teknik müşavirlik hizmetleri, gayrimenkul, finans, iş ve inşaat makineleri, inşaat malzemeleri sanayisi. Diğer yandan inşaat malzemeleri sanayii de şu başlıklarda incelenebilir: Çimento, hazır beton, prefabrikasyon, seramik, tuğla ve kiremit, bims (ponza ve süngertaşı), alçı, kireç, gazbeton, cam, demirçelik, boru, alüminyum, ahşap, plastik, boya, doğal taşlar, yalıtım, çatı kaplama malzemeleri, ısıtma-soğutma-havalandırma, asansör, aydınlatma, mutfak ve banyo, mobilya sektörün alt grupları olarak sayılmakta.
Eylül 2017 Sektör Raporu'na göre, genel ekonomik büyümenin üzerinde bir performans gösteren inşaat sektörü, yılın ilk yarısında yüzde 6.4 büyüdü ve inşaat harcamaları yaklaşık 253 milyar Lirayı buldu. 2 milyondan fazla kişinin istihdam edildiği sektörde, konut inşaatları sürükleyici olmayı sürdürüyor. 2017’nin ilk 9 ayında alınan yapı ruhsatı sayısı 1.1 milyon daireyi geçti. 2017 Eylül verilerine göre, inşaat malzemesi sanayi üretimi de yüzde 13.8 arttı.
İnşaat sektöründeki finansman sorunları, tüm iş ortaklarını etkileyebileceği gibi inşaat malzemesi sanayisi için de yakından izlenmesi gereken bir risk haline geldi (KPMG Sektör Raporu’ndan alıntı).
İnşaat sektörüne ilişkin kısa bilgiden sonra ekonominin lokomotifi; “Sanayi mi inşaat mı?” değerlendirmelerini sizlere aktarmak istiyorum. Ekonomiden Sorumlu Başbakan eski Yardımcısı Ali Babacan’ın, “‘İnşaatı değil sanayiyi destekleyeceğiz.’ İmar mevzuatındaki problemler nedeniyle Türkiye’de dikey yapılaşma arttı. Biz sadece sanayimizin önünü açmak değil, diğer taraftaki aksaklıları da gidermek zorundayız ki sermaye ‘oraya mı buraya mı giderim’ kararını daha sağlıklı verebilsin. Aksi halde üretmeden çok lüks binalar yapan taşa toprağa para harcayan bir ekonomi oluruz” değerlendirmesi uzun süre gündemde kalmıştı.
Yine o dönemde Maliye Bakanlığı’nı üstlenen Mehmet Şimşek de “İnşaat sektörü iddia edildiği gibi Türkiye’de lokomotif sektör değil. Türkiye ekonomisi içindeki payı Polonya’dakinden düşük örneğin. İnşaat sektörünün geleceği parlak, desteklenecek de endişeye gerek yok ancak Türkiye’de tasarrufların sanayiye yönelmesi lazım. Kaynakların sanayiye aktarılması için gerekenler yapılacak” açıklamasını yapmıştı.
Bu konuda iki ekonomistin farklı görüşlerini de aktarmak istiyorum. Ekonomist Güngör Uras, “Ekonominin lokomotifi imalat sanayiidir. Daha çok üretmek için; katmadeğeri yüksek, ihracata dönük mal ve hizmet üretmek için yatırım yapılır ise hem hızlı büyürüz, hem cari açığı kapatırız. İnşaat yatırımı kötü değildir ama yatırıma giden kaynakları yutuyor ise ekonominin büyümesini engeller” diyenlerden.
İktisatçı Ege Cansen’e göre inşaata eleştiri yanlış; “İnşaat aslında sanayinin atıdır. Adama çip fabrikası kur, zarar et, diyemezsin. Makro dengeleri tuttur, gerisi piyasanın işidir” diyor.
Kişisel görüşüm, “inşaat sektörü”, kendisine bağlı 200’den fazla alt sektörün ürettiği mal ve hizmet ile ekonominin güçlü sektörü olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini kabul eden ancak, “Ekonominin lokomotifi sanayi sektörüdür. Cari açığın kapatılması için de daha çok katmadeğeri ve yüksek teknolojili üretim” için sanayi sektörünün daha çok desteklenmesi gerektiğine inananlardanım.
Ekonominin Lokomotifi; “Sanayi mi, İnşaat mı?”
Paylaş