Denizli’nin Çal İlçesi, Bekilli Köyü’nde 1936 yılında başlayan Hasan Dönmez’in öyküsü genç girişimcilere örnek niteliğinde. Bekilli İlkokulu mezunu Dönmez, okumaya heveslidir ancak babası, oğullarının da kendi izinden gitmesini ister. “Okuyup da ne yapacaksın, öğretmenler ne kadar para alıyor? Adam ol, tüccar ol, çalış” der. Köyde evin alt katı pekmez imalathanesidir. Aile kendi ürünü üzüme, İzmir’den ihraç üzümlerin ‘kalbur altı’nı katarak ve bir de Nazilli’den aldıkları incirin de pekmezini yaparak işini ilerletir.
“İzmir’de hayat var”: Dayısı da kösele işiyle uğraşan Dönmez’in anne ve baba tarafı da girişimci. Dedesi de cesur bir girişimci imiş: “Babamın babası İzmir’e gelmiş, sonra babama; ‘İzmir’e gelin hayat var’, demiş. Ebem rahmetlik izin vermemiş…” Çocukluk yılları yokluk yılları... Dönmez, “Su yok. Pekmezi çam odunuyla pişirirdik. İlkokulun ilk gününden beri pekmez karıştırıyordum. Abim, ben ve benden küçük 2 kızkardeşim de dahil, evde herkes canla başla çalışırdı” diyor.
İş, çalışırsan büyür: Hasan Dönmez anlatıyor: “Önce 5 tonluk bir Dodge dizel araba aldık. Peyderpey Kütahya’ya gittik, orada pekmez ve iri çekirdekli üzüm sattık. Kütahya’dan dönüşte kiremit getiriyorduk. O dönemler bizim evimiz bile toprak damlıydı, kiremit ciddi talep görüyordu. Gidip gelirken şöförlüğü öğrendim, kendim gidip gelmeye başladım. Konya’ya pekmez satmaya başladık, oradan tuz ve arpa getirip sattık. Odun azalınca pekmezi maden kömürüyle pişirdik. Bunun için döküm ızgaraları yaptık. Uşak’tan şeker getirdik, sattık; bu arada 1945’li yıllarda bir de işyerimiz oldu, satışı oradan yapmaya başladık. Sonra Bekilli’den Çam’a, oradan Denizli’ye şose yol yapıldı. Bekilli-Çam-Denizli arasında otobüs çalıştırmaya koyulduk. Öyle bir rekabete giriştik ki insanları 1 liraya taşıyorduk. Denizli’ye geldik, ev kiraladık, arsa aldık. Otobüsü çalıştırmaya devam ederken Denizli’de aldığımız arsa üzerine altı mağaza, üstü daireler olan 4 katlı bina inşa ettik. Ağabeyim de ben de evlendik. Askere gittim, Askerlikten sonra işlerimiz iyice büyüdü.
Dönmez Otobüsleri, Denizli’den İzmir’e, İstanbul’a, Ankara’ya çalışmaya başladı, 5-6 otobüsümüz oldu, o dönem Pamukkale çıktı. Ciddi bir rekabet.”
Yabancı dil bilmeden yurtdışına ilk gidiş: Dönmez’in ufku yurtdışına kayar: “1964’te otobüs çalıştırırken hac konvoyu yapmaya başlamıştık. O günün şartlarında 3 otobüs hacı ve 1 kamyonla hacca gittim. Oradan gelirken hurma aldım, burada bayağı iyi para kazandık. Pamukkale ile ciddi rekabet başlayınca otobüs işini bıraktık.
‘Ne yaparız? derken “Bir şeyler ithal edelim” dedik. Daha önce hiç ithalat yapmamışız. Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı fuar kotası ayırıyor, kendimiz adına Denizli Ticaret Odası’ndan birkaç şirket oluşturduk. Ankara’dan tahsisleri aldık. Evraklar gerekiyor, Ankara’da Irak konsolosluğuna gittik. Abim Celal Dönmez ile konsolosluğun yardımıyla bir şirketten belge aldık, ithal lisansı için de İş Bankası’na gittik. Türkçe’den başka dil bilmiyorum ama tek başıma Bağdat’a gideceğim.
O dönem önce Beyrut’a gidiliyor, oradan Bağdat’a geçiliyor. Gecenin 11-12’sinde uçaktan indik, minibüse bindik, bir otele gittim, oldukça pahalıydı. Sabah kalktım, Bağdat’taki ticari ateşenin adresini buldum, İsmet Bey diye birisi. Beni yarı fiyatına başka bir otele yerleştirdi, yemek için lokantaların ve doları bozdurmak için döviz bürolarının nerelerde olduğunu öğrendim. Oradaki lokantalarda şiş kebap, kuru fasulye, pilav, turşu gibi bizim yemeklerimizden yerdim. Abdülkadir Ceylani diye biri vardı, onun Türk talebeleriyle tanıştım, arkadaş oldum, onlarla Dicle kenarında oturuyor, konuşuyorduk. Saddam’ın kayınpederi yeni iktidar oluyordu. Rafidan Bank’a gittim, akreditifi aldım, hurma işletmesine götürdüm, orada Kemal Bey diye biriyle tanıştım. Bana yardımcı oldu, evine yemeğe götürdü. Yabancılardan çekiniyorlardı,. Orada 5 hafta kadar kaldım. Türkiye’den TCDD’nin patates dolu vagonları Bağdat’a gidiyordu. Biz de boşalan vagonlara hurmaları yüklettik, hacca giderken yolları öğrenmiştim. Bağdat’tan 85 ton hurma getirdik. Ancak Türkiye’de kolera salgını çıktı, hurmalar elimizde kaldı. Biz de hurmaları 1 liraya aldıysak 2 liraya İstanbul’da sattık.”
Denizli’den İzmir’e: Hasan Dönmez, İzmir-İstanbul arası otobüs çalıştırırken İzmir’e yerleştiklerini de söylüyor. Önce Hatay Caddesi üzerinde ev kiralanır, Basmane’de ufak bir işyeri de bulunur. Yedek parça işine de başladıklarını aktaran Dönmez, Bağdat’tan getirdikleri hurmaları da İzmir’de önce bir soğuk hava deposuna koyduklarını hatırlıyor. Hurmaların satışının ardından Dönmez, artık ticarette yönünü yurtdışına çevirir. Kına almak için Pakistan’ın Karaçi şehrine gider. Türk ticari ateşeliğini bulur, orada tıbbiyede öğrenci İngilizce bilen Ali Bey’i yanına alarak Lahor’a geçer. Oradan da Ali’yi alıp Singapur’a karabiber almaya gider. 1965’li yıllar… Kaldıkları otelde kapının altından atılan bir tomar gazete ilgisini çeker. Ali ile birlikte gazetelerdeki ilanlardan bir karabiber satıcısına ulaşırlar. Telefon edip adamı otele çağırır, tanışırlar, gelen Müslüman bir Arap’tır, orada kaldıkları süre boyunca onları hiç yalnız bırakmaz. Eski alışveriş yaptıkları adam da otelde onları yakalar. Hasan Dönmez, orada iki farklı yerden mal tedarik etmesini öğrenir ki bu ticari hayatında önemli bir bilgidir. 3-4 yıl karabiber ticaretine devam eden Dönmez, bu arada yedek parça işini de geliştirdiklerini paylaşıyor: “O dönem Almanya’dan yedek parçalar geliyordu. Biz Almanya’ya fuarlara gidiyorduk, katalog topluyorduk, İngilizce bilen profesör bulduk, teleks aldık ve yazmayı öğrendim.”
Üretime geçiş: “70 cente muhtacız” diyen Süleyman Demirelli yıllar… 1970’li yıllar... Döviz sıkıntısı vardır, enflasyon rakamları almış başını gidiyordur. Kazanılan paranın büyük miktarı da vergiye gidince Hasan Dönmez’e yakın çevresi üretime verilen teşvikleri hatırlatır, “Siz imalat yaparsanız bu işten kurtulursunuz” denir. Bunun üzerine, 1983’te emekli Profesör Cengiz Pınar’ı da yanına alan Dönmez, Denizli yolu üstünde İzmir Kısık’taki 150 m2’lik arsaları üzerinde faaliyete başlar. Dirinler Makina’dan ilk pres alınır, işe başlanır. Almanya’da fuara gider, pres, torna alır döner. 3-5 kişi ile başlayan iş, 40-50 kişi istihdam edecek kadar büyür. Mercedes’e ilk yerli debriyaj yapılır. Yandaki dükkan da alınarak 2 kat büyür.
Hasan Dönmez, yerli üretim için verdikleri zorlu mücadeleden de sözediyor: “Yerli çalışır mı? diyorlardı, ‘Çalışmazsa fıyıttırıverirsin’ diyorduk. Ücretsiz verip, malı denettirirdik. Kaliteli üretim yapmaya başladık. Bir kalıphane açtık, kalıplarımızı kendimiz yaptık. Merdivenaltı üretimden fabrikaya dönüştük. İlk bayimiz Ankara’da oldu. 1986’da ağabeyimle ortak olarak Dönmez Debriyaj’ı kurduk. Ancak daha sonra 1990’lı yılların başlarında kendisiyle geçinemedik, ayrılmak zorunda kaldık. Ayrılırken ona ödeyecek param da yok. 1 milyon 400 bin markı ağabeyime ödemek üzere fabrikayı ben aldım. Ayda 100 bin mark karşılığı mal vermek üzere senet yaptık. Kaliteli olduktan sonra ne üretirsen satılan bir dönemdi. Tansu Çiller döneminde 1994’te Gümrük Birliği’ne girdik. Yavaş yavaş uluslararası açılıma başladık. Fuarlara gitmeye başladık, işi geliştirdik. 1975’lerden başlayarak yıllarca taksit taksit ödediğimiz İzmir Atatürk OSB’deki 10 bin m2 arsamıza 1996’da fabrikamızı yaptık ve taşındık. Ağabeyim de İstanbul’da toptancılık yapıyordu ve ürettiğimiz ürünleri satıyordu. Borcumu ödedim, bitti. Zorlandık tabi…”
İyi bir ekip, lideri başarıya taşır: Hasan Dönmez, girişimcinin önce kendine güvenmesi, ardından da iyi, güvenilir insanlarla çalışarak iyi bir ekip kurmasıyla başarıya ulaşacağına inanıyor. Bir dönem kızlarından en küçüğü Dr. Hatice İvit Genel Müdür olarak, yine doktor olan bir diğer kızı Ayşe Pakkan Personel Müdürü, Diş Hekimi kızı Mukaddes Yağcı Finans Müdürü olarak çalışır. Ancak Hasan Dönmez, 4 yıl önce diğer kızı Dr. Gülşen Bilginer ve eşi Fatma Dönmez ile birlikte yönetim kuruluna geçer ve yönetimi profesyonel ekibe bırakır. Dönmez Debriyaj büyümeye devam ederken kurumsallaşmaya da büyük önem verilir. Son 3 yıldır hem kalite hem de üretim alanında büyük aşama kaydettiklerini paylaşan Dönmez, ikinci fabrikayı açma aşamasına geldiklerini dile getiriyor: “Bağyurdu OSB’deki arsa yatırımımızı önceden yapmıştık. 14 bin m2’si kapalı toplam 20 bin m2 alanda akıllı fabrika inşaatımıza bu ay başlayacağız. Üretim hattımızı büyütecek, kaliteyi daha da arttıracağız. 5 milyon dolar yatırımla yeni bir makine hattı kuracağız. 5. Bölge teşviklerinden yararlandık. Yatırımımızı 4 yıl içinde tamamlayacağız.
Dönmez Debriyaj, bugün aralarında Mercedes, MAN, Daf, Maz, Kamaz ve Scania’nın da bulunduğu çok sayıda markanın hafif ve ağır ticari araçları için baskı, disk, rulman ve volan üretiyor. ISO 9001, ISO/TS 16949 Belgeleri’ne sahip firmamızın yurtiçinde 15 bayii ve İngiltere’de Hammer Clutch UK ünvanlı bir satış şirketi var. Üretimimizin yüzde 45’ini, dünyada 40’tan fazla ülkeye Hammer Kupplungen markası altında ihraç ediyoruz. Ar-Ge bölümümüzün mühendislik çalışmalarıyla ürünlerimizin kalıplarını kendimiz tasarlıyor ve üretiyoruz. Avrupa standartlarında üretim yapıyoruz. Gelecekte lüks araçlar için de üretime başlamayı planlıyoruz. Bunun için 20 bin m2’lik yeni bir arsa daha alacağız.”
“Başarı trenini yakala!”: Dönmez, girişimci adaylarını uyarıyor: “Bir başarı treni geliyor, trene binmek için valizin hazır olmalı. İşin sonunu getirmek için ne gerekiyorsa yap. Başarı treni kaçıyor, ‘Ben bunu yarın yapsam’ olmaz, onu kaçırırsın. Trendler sürekli değişiyor. Her zaman kendini yenileyeceksin.”
“İşini sev!” ve “Tevazu sahibi ol!”: Mühim kararları 1-2 gece düşünen Dönmez, acele edince yanlış karar verileceğini düşünüyor ve kararlarını mutlaka ekibine danışarak alıyor. Dönmez, “İşini severek yap. Severek yapmıyorsan yapma o zaman” diyor ve ekliyor: “Yaptığın işi herkes de beğenecek, insanlığa hizmet ettiğini bileceksin.” Kişisel gelişimine özen gösteren Dönmez, başarılı iş insanlarının otobiyografilerini, kişisel gelişim ve psikoloji kitaplarını okumayı seviyor. Son olarak Hüsnü Özyeğin’in hayat hikayesini okuyan Dönmez, “Başarılı olmak için tevazu sahibi olmak lazım” sözüne katıldığını söylüyor.
“Önce hayal et!”: Her yıl iş nedeniyle yurtdışına seyahat eden Dönmez, önümüzdeki yıllarda Hindistan’da bir fabrika açmayı düşündüğünü açıklıyor: “Girişken olmak ve insanları olduğu gibi sevmek önemlidir. Mevlana’nın Mesnevisi…. Yunus Emre, ‘Yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü’ ve ‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir’ diyor. Dürüstsen, inanıyorsan niye korkacaksın ki? Önce hayal edeceksin, hayal etmeden başarı olmaz.”